Dün akşam ezanı sonrası sanayi esnaflarından değerli komşumuz Aydın Bey ile apartman kapısında karşılaştık. O da benim gibi işyerini kapatmış evine gelmişti. Birbirimize selamdan sonra Aydın Bey:
Her şey yolunda gidiyor hocam; ama “zaman yok, zaman yetmiyor.” dedi.
Çok kısa olan bu konuşmanın arkasından kendimi yokladım, aynı şekilde zamanın sahibi tarafından bedava bize verilen saatler, günler, haftalar bana da yetmiyordu. Sonra diğer arkadaşlarımı da göz önüne getirdim, genel olarak zamanın yetmediğinden hayıflanıyorlardı. Acaba insan ömrünün hangi bölümünde zaman bize yetmiyordu, işlerimizi yetiştirmekte zorluk çekiyorduk? Şimşek gibi hızlı çakan, rüya, uyku, rüzgâr gibi hızlı geçen zamanı tutmak mümkün müydü? Çocukluk ve gençlik döneminde artan zaman bulunduğumuz dönemde niçin yetmiyordu?
Bir insan doğumdan ölüme kadar dört evreden geçiyor:
Çocukluk (0-15)
Gençlik(15-40)
Orta yaşlılık(40-60)
İhtiyarlık(60 ve sonrası)
Çocukluk döneminde insanın genel olarak:
Zamanı çok,
Enerjisi çok,
Sağlığı çok,
Arkadaşı çok,
Huzuru çok,
Sorumluluğu yok,
Hayat tecrübesi yok,
Parası yok.
Gençlik döneminde genel olarak:
Zamanı çok,
Enerjisi çok,
Sağlığı çok,
Arkadaşı çok,
Huzuru çok,
Sorumluluğu az,
Hayat tecrübesi az,
Parası az.
Orta yaşlılık döneminde genel olarak:
Zamanı yok,
Enerjisi az,
Sağlığı az,
Arkadaşı az,
Huzuru az,
Sorumluluğu çok,
Hayat tecrübesi çok,
Parası çok.
İhtiyarlık döneminde genel olarak:
Zamanı çok,
Enerjisi yok,
Sağlığı yok,
Arkadaşı az,
Huzuru az,
Sorumluluğu az,
Hayat tecrübesi daha çok,
Parası çok.
Sorumluluğumuzun çoğalması, maddi ve statü olarak iyi yerlere gelme çabamız, hırsımız zamanı daraltıyor ve kısaltıyordu. Özellikle gündüzlerin kısalmaya başladığı bu aylarda geceden ya da sabahın erken vakitlerinde iyi bir plan program yapmak, erken yatıp erken kalkmak, öncelik sıramızı iyi belirlemek, gereksiz görüşme ve konuşmalardan kaçınmak, akıllı telefonların üzerimizdeki hâkimiyetini azaltmak zamanımızı bir nebze de olsun bollaştıracaktır.
Ahir zamanda, zamanın hızlı geçeceğini, bereketsiz hale geleceğini Peygamber Efendimiz (sav)şu hadisinde bizlere duyurmuştur:
“ Zaman yakınlaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu yakınlaşma öyle olur ki, bir yıl bir ay gibi, ay bir hafta gibi, haftada bir gün gibi, gün saat gibi, saat de saman alevi gibi veya kibritin tutuşup hemen sönmesi gibi (kısa) olur.”
Özellikle yoğun bir iş hayatı olanlar için “zaman” kavramı daha önemli hale geliyor. Peki, iş güç geçim derdi, mal mülk kazanma sevdası, müşteri memnuniyeti, ürün çeşitliliği, çek senet ödemesi derken öncelikle neyi ihmal ediyoruz.
Öncelikle kendimizi, sağlığımızı,
Çocuklarımızı,
Akrabalarımızı,
Dostlarımızı,
Kapı komşularımızı,
Bu fani yerin huzurunu,
Yurdumuzun ve dünyanın güzide yerlerini,
Sonsuzluk kârımızı,
Marifetullaha giden tefekkür pencerelerini.
Peki, sevdiklerimizi ihmal ederek hızlı geçen geçen günler, haftalar, yıllar bizi nereye götürüyor: Yüzde elli ihtiyarlığa, yüzde yüz ölüme.
Bir zamanlar defterime not ettiğim kime ait olduğunu bilmediğim mısralar bizim durumumuzu ne güzel anlatmış.
Bir dünyada yaşıyoruz ki,
Bilemedik günler nasıl geçmiş
Eş dost, hısım akraba, tanıdık
Herkes başı derdine düşmüş
Zaman yok bakmaya dağın yücesine
Denizin mavisine, bulutların incisine
Bakan yok artık.
Necip Fazıl Kısakürek’in “Zaman” şiiri bizi tefekkür denizinde yüzdürüyor.
Nedir zaman nedir?
Bir su mu, bir kuş mu?
Nedir zaman, nedir?
İniş mi, yokuş mu?
*
Bir sese benziyor;
Arkanız hep zifir!
Bir sese benziyor;
Önünüz tüm kabir!
*
Belki de bir hırsız;
İzi, lekesi var.
Belki de bir hırsız;
O yok, gölgesi var.
*
Annesi azabın,
Sonsuzluk şarkısı
Annesi azabın,
Cinnetin tıpkısı.
*
İçimde bir nokta;
Dönüyor aleve.
İçimde bir nokta;
Beynimde bir güve.
*
Akrep ve yelkovan,
Varlığın ağzında
Akrep ve yelkovan,
Yokluğun ağzında
*
Zamanın çarkları,
Sizi yürütüyor!
Zamanın çarkları,
Beni öğütüyor.
*
Zaman her yerde ve
Her şeyin içinde.
Zaman her yerde ve
Acem’de ve Çin’de.
*
Kime kaçsam ondan
Ha yakın ha ırak?
Kime kaçsam ondan;
Ya sema ya toprak…
Ali Altaylı