Sabah işyerini açtıktan hemen sonra yakın zamandır tanışık olduğumuz, bir arkadaşım çıkageldi. Karşımda oturan arkadaşım, sanki bir ay kırk gün önce gördüğüm arkadaşım değildi; yıpranmış, solmuş, sönükleşmişti. Kusura kalma emanetini geciktirdim, başımda iş vardı, dedi. Ben de önemli değil, ama hayırdır inşallah, dedim. Ailevi sorunlarım vardı; o yüzden geciktirdim emanetini, dedi. Elimizden bir şey gelirse yapalım, dedim. Yapacak bir şey yok, hanım beni başkasıyla aldattı, dedi. Yüzde yüz emin misin? Paranoya ve suizanla yuvanı çıkmaza sokmuyorsundur, inşallah dedim. Kanıtları adliyeye sundum, mahkeme bizi hemen boşadı, dedi. Çocuklara da bakıcı tutmak zorunda kaldım; okullarına götürüyor, getiriyor, dedi.
Güçlü bir aile yapımızın olduğunu bilen dış güçler, üzerimizde oynadıkları oyunların en önemlisi aile yapımızın bozulmasına yönelik çalışmalarıdır. Birincisi manevi değerlerden uzaklaştırmaya yönelik, ikincisi sağlam aile yapımızı bozmaya yönelik çalışmalar. Başarılı oldular mı derseniz? Ne yazık ki az da olsa başardılar evet.
1882’ de İngiliz Müstemlekat Nazırı (Sömürgeler Bakanı) Gladstone parlamentoda eline Kur’anı alarak, “Bu kitap Müslümanların elinde kaldıkça İngilizler hiçbir zaman onlara hâkim olamayacaklardır, ne yapıp edip ya Kur’anı ortadan kaldırmalı ve yahut Müslümanları Kur’an’dan uzaklaştırmalıyız.” diyor.
Yavuz Bahadıroğlu “Aile Çürürse Toplum Paramparça Olur!” başlıklı köşe yazısında 18.yüzyılda İsviçreli Aile Hukuku Prof. Gaston Jezz’in makalesindeki şu sözüne yer vermiş: “Ben Batılı bir aile hukuku profesörü olarak diyorum ki, Türk milletinin elinden aile nizamını alınız, geriye çok bir şey kalmaz.”
Yavuz Bahadıroğlu: “Dini hayat biterse aile biter. Aile biterse her şey biter. Önce dini hayat bitirilecek, sonra sıra aileye gelecek! Nihayet toplum çürüyüp paramparça olacak!” diye devam ediyor.
Rabbimizi ve Kutlu Elçisini(sav) hakkıyla tanıdıkça yakınlıkta yol kat ettikçe imanımız, sevgimiz, korkumuz, güçleniyor; imanımız güçlendikçe edebimiz, hayâmız, utanma hissimiz artıyor. Tersini düşünürsek tanıma olmaz ya da taklidi olursa yakınlık olmuyor, yakınlık olmayınca da sevgi ve korku olmuyor, sevgi ve korku olmayınca da edebimiz azalıyor, edep olmayınca da yıkımların bedeli büyük oluyor.
Dünyadaki cennetimiz aile hayatımız, dünyadaki cehennemimiz ise ailede yaşanan huzursuzluklardır. Anne babanın aile kurumunu zora sokan davranışları hem kendilerinin hem de çocuklarının psikolojik sağlığını bozuyor. Özellikle hayatı okuma, anlamlandırma, zorluklarıyla mücadele yönüyle daha güçsüz ve korumasız olan çocuklar en çok zararı görüyor.
Hem erkek için eşi, hanımı bu dünyada biriciktir hem de bayan için kocası bu dünyada biriciktir. Niçin mi, çünkü milyonlarca bayan için de Yaratıcımız bizi bizden daha iyi bildiği için eşimizi, kader gereği bize uygun görmüş. Bize baş üstüne diyerek şükür, sabır, rıza içerisinde yolu tamamlamaya çalışmaktır. Yine milyonlarca erkek içerisinde bize kocamızı uygun görmüş. Şiddet ve aldatma gibi çok önemli unsurlar olmadıkça yola devam etmek gerekir. Madem, dünya kısa ve imtihanla dolu o zaman benim de imtihanım bu yönde geldi diyerek daha çok eşimizin güzel, olumlu taraflarına odaklanarak yola devam edebilmeliyiz. Dünyada Yaratıcımızı en çok memnun eden salih amellerden birisi aile kurumunu korumak, kollamak olduğunun bilincinde olmalıyız.
Allah’ım! Huyumuz, suyumuz, karakterimiz tamamen zıt dediğimiz bir yol arkadaşımız da bile hikmetini sonradan anladığımız nice güzellikler, sırlar gizlidir. Bize düşen öncelikle şu beş konuyu beynimizde çözüme kavuşturmaktır:
Kadere teslim olmalı, anneden daha şefkatli Yaratıcıma güvenmeliyim.
Sorunlarımız olabilir; ama çözüm yolu bulmalı, çözüme odaklanmalıyım.
Eşimin olumlu, güzel taraflarına odaklanmalıyım.
Zamana bırakmalıyım, dua ile yardım istemeliyim.
Kendime dönüp yanlışlarımla gizli günahlarımla yüzleşmeli af dilemeliyim.
Bizi yoktan yaratan güç kuvvet veren Yaratıcımızı hayatımıza hakkıyla müdahil etmememiz, Ondan uzaklaşmamız; ekranlar, özellikle filmler, sinemalar, çeşitli programlar, yanlış arkadaş seçimi, sadece kendimizi düşünmemiz, uzun vadeli düşünme yeteneğinden yoksun olmamız, utanma, hayâ duygumuzun erozyona uğraması aile kurumunu dinamitlemektedir. Ortada kalan çocuklar gerçek hayata adapte olmakta zorlanmakta çoğu sorunlu bir birey olarak topluma katılmaktadır.
Şair, aşağıdaki dizeleriyle edebi ne güzel anlatmış:
Edep bir taç imiş nur-u Hüda’dan
Giy o tacı emin ol her beladan
Kadim kültürümüzde büyükler önce “edep ya hu” derlermiş. Kızaran, renkten renge giren yüzümüze ne oldu? Ne yazık ki, edep olmayınca maya tutmuyor ne ilim hayatı ne iş hayatı ne de aile hayatı.
Bekâr ve özellikle evli erkekler! Eğer, bayanlarla aynı çalışma ortamınızdaysanız beraber çalıştığınız bayanlara bacınız, anneniz, teyzeniz, kızınız gibi bakmayı bilmelisiniz. Yok, bunu başarmak zor oluyorsa başkasının hayatını mahvetmeye hakkımızın olmadığını bilmemiz gerekir. Bir an önce başka bir işe bakmalısınız. Beraber çalıştığınız bayanların bir düzeni olduğunu onların da eşinin, çocuğunun, babasının, annesinin olduğunu bilmeliyiz. Onların saygınlığını, izzetini, geleceğini yok etmeye hakkımız yok. “Men dakka dukka(eden bulur)”sırrınca başkalarının zararına yönelik attığımız adımlar bir gün yılan olup boynumuza dolanacaktır. Asla huzur bulamayacağımızı bilmeliyiz.
Yine bekâr ve evli bayanlar! Eğer erkeklerle beraber aynı ortamda çalışıyorsanız iyi niyetli evliliğe yönelik yaklaşımlar dışında erkeklerle dengeli bir iletişim içerisinde olmalısınız. Bunu başaramıyorsanız bir başka evli, bekâr erkeğin hayatını mahvetmeye hakkınız olmadığını bilmelisiniz. Bir an önce işi bırakıp daha uygun bir işe bakmalısınız. Bir başkasının yuvasını yıkacağınıza iyi bir iş bulana kadar evinizde kalmanız daha yerinde olacaktır. Bir evli erkeği kendinize çekip yuvasını yıkarsanız, çoluk çocuğundan uzaklaştırırsanız, bedduaya hedef olursanız geleceğiniz karanlık demektir. Vesselam.
Ali Altaylı