Spinoza kırk dört yaşında ölmüş. Nietzche kırk dört yaşında delirmiş. Ben yolumu kırk dört yaşından sonra buldum, diyor Cemil Meriç. 01.01.1981 yaşım kırk dört. Ben ise bir gökyüzünde bir yeryüzünde, medcezirli bir yolun yolcusuyum; hâlâ yolunu, yönünü, kendini bulamamış.
*
Yeterli paramız yok ama zenginlerden de geri kalmak istemiyoruz, onlara benzemeye çalışıyoruz. Bedel ödemeden kısa zamanda köşeyi dönmek istiyoruz; elimizde akıllı telefonlar, gözümüzde TV ile. Aklımız şaşkın, dilimiz geveze, kalbimiz fani sevgililerin mekânı. Suçlu kim? sadece diziler mi?
*
Kendi suyunu kendin taşıdığın zaman, her bir damlasının kıymetini daha iyi bileceksin veya kendi suyunu taşımayan damlasının kıymetini bilmez, derler. Niye şükrümüz, memnuniyetimiz az; şikâyetimiz, kıymetbilmezligimiz çok. İçtiğimiz suyu, kendimiz taşımıyoruz; hazır olarak bizim ayağımıza geliyor da ondan.
*
İyi ki, her şeyden haberdar olan bir Rabbimiz var. Zamanı gelince zalimin anasından emdiği sütü burnundan getirip yerle yeksan edecek. Kimsesiz bir kimse yok, her kimsenin var kimsesi/ Kimsesiz kaldık yetiş ey kimsesizler kimsesi. Zalim azdı, taştı. Bir musibet ki, en büyüğünden.
*
Yumuşak huylu, halim selim insanlar çoğu zaman dikkate alınmazlar. Hele hele muhatap olduğunuz insanlar, argodan, kavgadan, şiddetten beslenmeyi alışkanlık edinmişlerse. Eşek tabiatlı, size karşı kin, öfke ve şüphe dolu insanlarla insanca konuşarak problemlerinizi çözemez siniz.
*
Eğer temiz bir insan adayı isen ve Rabbin de seni daha güzel bir insan haline getirmek istiyorsa zihnin ve kalbin yorulur bu hayatta. Önce en yakınların ile imtihan olursun. Eğer yaratıcı seni umursamıyor ise sen de sınırı aşmış isen ayağına taş değmez bir süre. Sızlanmayı bırak.
*
Şu kısa ve yokuşa akan hayatta bizi savrulmaktan kurtaran inanç, amaç, ailemiz ve eş dost çevremizdir. Bu muhteşem dörtlüden hissesi olanlar, intihar ile asla hayatına son vermeyi düşünmezler. Bu dünya cenneti içinde saklıyor, diyerek sabır içinde çözüm arayışına girerler.
*
Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası/ Dostunun yüz karası, düşmanın makarası. Çalışmayı teşvik eden en güzel şiirlerden biridir. Bir anne babanın çocuklarına yapabileceği en büyük iyilik, miras bırakmak değil; okumayı, çalışmayı üretmeyi, insanlığa katkı sunmayı sevdirmesidir.
*
Yatsı namazından gelirken iki gece bekçisi, elinde siyah bir poşet olan gencin üzerini aramaya başlıyor. İçten içe üzüldüm, o gence. Gençlik, büyük bir hazine ve kıymetli bir gelecek. Ne yazık ki, sanal âlem, kötü çevre ve alışkanlıklar gençlerimizi elimizden alıp götürüyor.
*
Rabbimiz, boş kaldın mı hemen başka bir işe başla ve yalnız Rabbine yönel, diyor. Biz ise ne yazık ki, konfor ve tatile tutkulu hale geldik. Çalışmak, bir işi hakkıyla yapmak için mücadele vermek çoğu zaman zor geliyor. İnsanlardan beklentimiz çok, Hak’tan beklentimiz çok az.
*
Değerli bir hocamız, bırakmak denince aklımıza ilk gelen miras mal mülktür. Bir baba öldüğünde çocuklarına tarla, arsa, ev bark bırakıyorsa büyük bir ihtimalle çocukları birbirine giriyor, araları bozuluyor. Keşke bırakmak denince aklımıza ilim irfan ahlak, edep gelseydi, dedi. O gün duyduğum en güzel cümlelerden biriydi. Oğlum deli malı neylesin, oğlum akıllı malı neylesin, atasözü bu gerçeğe ışık olmaz mı?
*
Ayağınızın altına almanız gerekenleri başınızın tacı yaparsanız değeriniz, saygınlığınız ve iç, dış dinginliğiniz kalmaz. Ne yazık ki, önceliğimiz şöhret, mal mülk villa, yat kat var mı benim gibiler. Dürüstlük, ahlak, edep, ilim irfan değerlerimiz ayağımızın altında.
*
Evine gelen bir misafire bir şeyler satmaya çalışmak, ikramların ücretini peşin almak demektir. Bunu da sadece dünya hırsıyla sarhoş görgüsüz, şahsiyetsiz insanlar yapar. Doğru olan evinize gelen bir misafire satış yapmak değil, sadece aklının bir ucunda olmasını sağlamaktır.
*
İlk atamızdan içinde bulunduğumuz asra kadar yerin altında ve yerin üstündeki biz insanları ikiye ayırabiliriz: Bal arıları ve eşek arıları olarak. Bal arıları bitkilerden beslenir; üretir, çalışır, insanlığa hizmet eder. Eşek arıları, etten beslenir; bal yapmaz, daima sokar, acı verir, sadece kendisi için yaşar, başkalarının sırtından geçinir, çalışmayı ve üretmeyi asla sevmez.
*
Yaşadığımız çağın en büyük çıkmazlarından biri de şudur. Vermediğini istemek, almaya çalışmak. Bir insanın kapısına varsan borcunu öde desen, ben senden borç almadım ki, der. Borçlu olmayandan alacak istenir mi? Arayıp sormayız; saygı göstermeyiz, sevgimizi vermeyiz; ama isteriz, bekleriz.
*
Cenaze evlerinde hüzün hemen hemen herkesin zihninde tefekkür, gönlünde keder olur. Kahkaha atana, yüzünde tebessüm olana pek rastlanmaz. Aslında bu dünya da bir hüzün evi olduğu halde, bir türlü bunu kabullenemediğimizden dolayı her gün sahte neşe, mutluluk devşirme peşindeyiz.
*
Bir kadını cennete götüren iffet, ibadet ve itaattir. Anne, baba ve kocasının rızasını alamayan, onlara dünyayı dar eden bir bayan, iki dünyada da kaybeder. Diziler, sosyal paylaşım sitelerinden, modadan beslenen bir kadın, zihni ve kalbi dönüşüme uğrar; utanma hissini kaybeder.
*
Varken yanında birden çok kişiyi bulabilirsin. Bir gün imtihan gereği sıkıntıya düşsen ilk önce en yakınların halden anlamaz. Belki de bir insanı en iyi anlama şekli budur. Yoklukta ya da öfkeli durumdayken. Yoklukta tavrı değişen öfkeli iken yakıp yıkan bir insanlardan uzaklaşın.
*
Bazen o kadar kolay bir insan oluyoruz ki, hoş geldiniz demeye bile tenezzül eden olmuyor. Yumuşak huylu, gariban ve mütevazı insanlar çoğu zaman adam yerine bile konulmaz bu hayatta. Ağzı küfür, cebi para dolu, sert mizaçlı insanların önünde el pençe duran hiç de az değil.
*
Dün pazardaki çiçekçiden reyhan-bazı yörelerde fesleğen diye isimlendirilir- aldım. Çalışma masamda bana ilham veriyor. Kokusu muhteşem, ezelden beri beni mest ediyor. Kitaplar, yazmak, deniz, gökyüzü, orman, kuşlar bir de fesleğen bana iyi geliyor. Zihnime ilham akışı sağlıyor.
*
Dostlar alışverişte görsün, diye bir deyim var Türkçemizde. Bir insanın kalitesini, diğer insanlarla canlılarla eşyalarla kurduğu ilişki belirler. Yani size ve diğer insanlara karşı muamelesi. Bir insanın gittiği güzel mekânlar sosyal ilişkilerini güzelleştirmiyorsa çok yazık! Güzel mekânlar, aranan insan ortaya çıkarmıyorsa ya mekânda ya da müdavimlerinde bir sıkıntı var demektir.
*
Ne zor bir bilmece bu üzerinden geçtiğimiz hayat. Bir günümüz diğer bir günü tutmuyor. Bundan sonra iyi olacak, diyoruz. Bir anda mutluluğumuz yarım kalıyor. Dünyada ne tam ki, bizim mutluluğumuz tam olacak. Nasıl ki, İç Anadolu’da muz ve fındık yetişmezse bu dünyada da neşe.
*
Bizden ayrı ama daima bizimle olan peşimizi bir türlü bırakmayan bir nefsimiz var. Bu nefis lezzetlerin, hazların kaynağı; aklın ve kalbin ezeli rakibi. Nerelerden beslenir peki bu nefis? Gözden ve kulaktan, bol çeşitli yemeklerden, ekranlardan karşı cinsten, çarşıdan pazardan.
ALİ ALTAYLI