Bir Ramazan Bayramı daha geldi. Yarın bayram, artık yeme içme serbest; sabrın sonu selamet ve mükafat. Midenin, nefsin ve şeytanın sevinci; ruhun gamı, kederi. Kaç Ramazan Bayramı daha göreceğiz, bilinmez; ama bildiğimiz tek şey var, o da Ramazan Bayramının kıyamete kadar varlığını sürdürecek olmasıdır. Biz dünya ağacından bir gün zamansız düşecek ham ya da olgun meyveleriz, baki olan ise Rabbimiz (cc) ve Kutlu Nebi (sav) nin sünnetidir.
Bir anda çocukluğumdaki bayramlar aklıma geldi. Bir gün önceden senede daha çok iki bayram öncesi alınan kıyafetlerimizi, ayakkabılarımızı hazırlar; şeker toplayacağımız poşetleri de yatağımızın yanı başına koyardık. Bayram namazına büyüklerimizle gider, bayram namazını kılar; bayram namazı sonrası da bütün köy halkı birbiriyle bayramlaşırdı. Küslerin hemen hemen hepsi birbirlerinin ellerini sıkar, barışır; tarif edilmesi zor bir muhabbet iklimi oluşurdu.
Bayramlaşmadan sonra caminin avlusunda sofralar kurulur; hep beraber köy halkı bayram sofrasında buluşurdu. Daha sonraki yıllarda caminin avlusu yerine, sülaleler kendi aralarında bayram namazından sonra bir araya gelerek bir sofra etrafında buluşmaya başladılar. Daha sonraki yıllar da ise sülaleler de bayram namazından sonra bir araya gelmemeye başladı.
Biz çocukların ise gözlerindeki ışıltı tarif edilemezdi. Bugünkü gibi farklı renkte şekerler, çikolatalar yoktu, para da verilmezdi. Her zaman şeker, lokum ve çikolatalara ulaşmamız da güçtü. Bayramda kapı kapı dolaşır; sadece şeker, lokum poşetimize konulurdu. Eve gelince hem bir güzel yer, aynı zamanda da topladığımız şekerleri gruplandırır, sayar ve diğer kardeşlerimizin göremeyeceği bir yere saklardık.
Zaman hızla geçti, büyüdük biz de çoluk çocuk sahibi olduk. Bizim çocuklarımızın çoğu şeker toplamaya bile gitmiyor; çünkü şeker, lokum artık çok uzaklarda değil.
Geleneksel toplumlar gün geçtikçe kan kaybetti. Gelenek görenek, dini değerler hafife alınmaya, gereksiz görülmeye başlandı. Dünyevileşme, uhrevileşmenin önüne geçti, değerlerin içi boşaltılmaya başlandı. Bilimin ve aklın ilahlaştırılması, özgürlüklerin nefsin emrine girmesi insanı yalnızlaştırdı. Bilgi özgürlüğü ve ekonomik bağımsızlık bireyleri birbirinden uzaklaştırmaya başladı. Eğitim seviyesinin yükselmesi kibrimizi, egomuzu besledi; kendi hatırımızı Rabbimizin hatırından üstün görmeye başladık.
Sofralarımızdaki insan sayısı azaldı, bereket direği olan büyükleri sınırlı bir alana hapsettik, çekirdek aileye geçtik, kalplerimiz dağıldı. Eskiden olduğu gibi birbirimize karşı doğal ve samimi değiliz. Allah için birbirimizi sevme yönümüz yerine çıkar ve menfaat için birbirimize yaklaşmaya başladık. Sadece kendisi için çalışan, koşturan, kendi midesini düşünen insanlar haline dönüştük. Filmler, sosyal paylaşım ağları bizleri yavaş yavaş değiştirdi ve dönüştürdü.
Modern hayat bizi içine çekmeye çalışsa da her zamanda ve mekanda insan Allah’ın kuludur, acizdir, yaraları pek ziyade. Değişmeyen ve dönüşmeyen tek bir şey var: Ölüm, kabir ve hesap. Madem ölüm, kabir ve hesabın gerçek sahibi, bizim gerçek sahibimiz Rabbimiz, O’nu dinlemeli ve elçisinin yaşayışını hayatımıza rehber etmeliyiz.
Bu bayramda bir gün öleceğimizi ve yapıp ettiklerimizin hesabı sorulacağını düşünerek bir an önce kendimize çeki düzen vermeliyiz.
Toplumları toplum yapan birlik ve beraberlik, sevgi ve kardeşliktir.
Allah’ın hatırının her şeyden üstün olduğunu bilmeliyiz. O ne derse baş üstüne demeli ve taş üstüne konulmadan, toprak bizi sarıp sarmalamadan kini, öfkeyi, nefreti, inadı, geçmişin ince hesaplarını bir tarafa bırakmasını bilmeliyiz.
Kibrini, egonu, yersiz kuruntularını, geçmişin bitmez tükenmeyen şeytani hesaplarını, ben yüzde yüz haklıyım gizli narsistliğini yık ve yak. Bu bayram ve her bayram. Aslında çok uzağa gitmeyelim, mesafeleri uzatmayalım. Ömür bir emanet ve pamuk ipliğine bağlı. Bugün ve her gün demek daha doğru olsa gerek.
Kendini bir halt zannederek karşı taraftan bekleme ilk adımı. Allah’ın hatırını öncele. Huzur bul, huzur ver; buluş, kucaklaş, kaynaş; can ol, canan ol, kan ol. İnan bu iç dünyandaki inkılap sana başka başka dünyaların kapısını açacaktır.
Nereden biliyorsun belki de bu bayram bana, sana, verilen son bir fırsat. Diğer bayrama kim öle kim kala. Kabirler iki bayram arası ölenlerle dolup taşmıyor mu?
Önce affeden sen ol.
Önce arayan sen ol.
Önce adım atan sen ol.
Önce selam veren sen ol.
Önce el sıkan sen ol.
Önce kucaklayan sen ol.
Önce pencereden görülen sen ol.
Önce güneş gibi her gün taze ve ışık saçan sen ol.
önce yağmur gibi değerli, bereketli olan sen ol.
Önce aziz olan sen ol.
Önce büyüklük yapan sen ol.
Önce zamanı ve mekanı aşan sen ol.
Önce Kutlu Nebi (sav) ye kulak kesilen sen ol.
“Mümin, başkasıyla hoş geçinen ve kendisiyle hoş geçinilen kişidir. İnsanlarla güzel geçinmeyen ve kendisiyle güzel geçinilmeyen kimsede hayır yoktur.” (Ahmed, Müsned, 2/400, 5/225)
“Mümin cana yakındır. İnsanlarla yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.”
Ramazan Bayramınızı kutlar; tahkiki iman, güven, huzur, kardeşlik, sevgi ve muhabbetin baş tacı edildiği bir gelecek temenni ederim.
ALİ ALTAYLI