Bankada sıra beklerken çalışanların gelen bir banka müşterisiyle gereğinden fazla ilgilendiklerini, özel bir muameleye tabi tuttuklarını gördüm. Sırada bir yığın insan bekliyor, ama onların yüzümüze bakan yok. Dedim, ilim ve mal iki güzel nimet. Ne zaman bir toplumda ilim sahipleri mal ve makam sahiplerinden daha fazla değer görürse o toplum, dünyanın en seçkin toplumu haline gelir.
*
Süte su karıştı, sonra söze yalan, mideye haram. İşte orada bozuldu insan, diyor Neşet Ertaş. Demek biz insanların içten içe çürümesinin, asileşmesinin, bozulmasının üç nedeni var:
Hile
Yalan
Haram lokma.
*
Şöhret, zenginlik, gösteriş peşinde koşan bireylere dönüştük. Peki, bizi kim dönüştürdü? Hemen hemen her gün girdiğimiz, gördüğümüz sosyal paylaşım sitelerindeki videolar. Elimizdeki para yetmiyor; çünkü yetinme, kanaat duygumuz köreltildi. Artık eski olan her şey bizi üzüyor. Bir anlık mutluluk, değer, gösterme merakıyla aldığımız ürünlerin yerine yenileri çok kısa süre içerisinde çıkıyor ve yine biz eskiyi bırakıp yeninin peşine düşüyoruz. Bu döngü bizleri aslında yoruyor, fakirleştiriyor.
*
Sen ondan daha iyisin, diye düşünürüz çoğu zaman. Bu egonun bizi yanıltmasıdır. Kendimizi diğer insanlardan üstün görme yönümüz, diğer insanlarla kaynaşmamızı, buluşmamızı engeller. Kibirli insan, yalnız insandır ve bizi ansızın bir gün bulacak ölüm, bütün üstünlükleri sıfırlar.
*
İki sınıf dinleyici vardır: Birinci sınıf dinleyiciler, bu anlatılanların bana bakan yönü nedir, diyerek kendilerinin eksikliklerinin farkına varmak ve düzeltmek için dinlerler. İkinci sınıf dinleyiciler ise kendilerini unutup başkaları için dinlerler. Hepsi de onda var, derler.
*
Elde edilen ilmin başında edep ve hilm (yumuşak huyluluk) sonunda da amel ve ihlas olmazsa o ilim, sahibine büyük bir yüktür. Bu ilimden dünyada elde edilen kazanç, bitmez tükenmez bir iç ve dış huzursuzluk ve stresli geçen günler, haftalar, aylar, yıllar. Dinginlikten, sessizlikten uzak bir yaşam.
*
Bir hanımefendi oğlunun ayrılma sebebinin gelininin dili yüzünden olduğunu söyledi. Nasıl yani dedim. Severek evlendiler; ama gelinin edepsiz, ahlaksız konuşmaları, hakarete varan cümleleri yüzünden oğlum, devam etmek istemedi, dedi. Doğru ya da yalan en doğrusunu Allah bilir; bildiğimiz tek şey varsa dünyada insanın başına gelen musibetlerin en büyük nedeni dilini; egosunun, nefsinin, hırslarının, kin ve öfkesinin emrine vermesidir. Özü temiz olmayanın dili temiz olabilir mi? Haktan uzak olanın dili edepli olabilir mi?
*
Bugün bir hanımefendi, oğlum yeni nesil kolay kolay hiçbir şey beğenmiyor, dedi. Yeni, benzersiz ve daha kaliteli, marka olmalı, diyorlar. Çağımızın en büyük iki hastalığı, kolay kolay hiçbir şey beğenmemek ve konfora, gösterişe, markaya düşkünlük.
*
Ne yazık ki, yakınlarımızla imtihan oluyoruz. Dedikodu, haset, nazar yakınlaştıkça artan hastalıklarımızdan. Dünyalıklarınızın elinizden çıkmasını istemiyorsanız elinizdeki nimetleri toprağın altındaki bir tohum gibi gizleyin. Uyuyan haset ve nazar ejderhasını asla uyandırmayın.
*
İman ile Rabbimize olan intisap olmasaydı ve dünyanın ikinci, üçüncü yüzü olan Allah’ın isimlerine ve sonsuzluk hayatı olan ahirete bakan yönü olmasaydı bu yokuşa akan dünyanın imtihanlarına katlanmak zor olur; hayat çekilmez hale gelirdi biz inananlar için.
*
Dünya genelinde hemen hemen herkes zengin, varlıklı, güçlü, eğitimli olmak ister. İstediğimiz şeyler bize verilince de vereni unutur, tanımaz; canımızın, nefsimizin, çağın istediğine göre takılmaya başlarız çoğu zaman. Dünya genelinde ibadethanelere daha çok gidenlere de baktığımızda ise musibetzede, işsiz, işçi, memur ve küçük esnaftır. Havas, elit tabakası dediğimiz üst kesim, gücü elde ettikçe güçlü olan Rabbe boyun eğmede zorluk çekebilir. Bizi Rabbimizden uzaklaştıracak her türlü kazanım, bir kayıptır dünya ve sonsuzluk hayatında.
*
Bir insanın karakterinin sağlamlığını test etmek istiyorsanız zayıf ve fakir, güçlü ve zengin insanlara karşı tutumuna, davranış şekline, konuşma tarzına bakın. Farklı konumdaki insanlara karşı değişen, dönüşen bir insan, kendi içindeki savaşı hâlâ yenememiş demektir.
*
Gazze’de çocuklar ölüyor, kadınlar ölüyor, yaşlılar ölüyor, hayatının baharında olan yiğitler ölüyor. Onlar şehit oluyor, büyük bir makamla Rablerine varıyorlar. Gazze’de aslında ölen sadece dünyanın kendisine bakan yönü insanlık, zalimler ve destekçileri.
*
Her gün güneşin altında bir buz parçası gibi eriyen ömür sermayesini anlamlı kılmak için manevi, sosyal, maddi, zaman, huzur ve sağlık sermayesine önem vermek gerekir. Çalışmak, üretmek, kafa yormak, yolda olmak, aksiyon ve hareket bize en çok gerekli olandır. Koş, atıl; durma.
*
Hayvanlar bile kendi cinsine yaklaşmazken varlıkların en üstünü olan insanın yanlışta, azgınlıkta ısrar etmesi toplumun çürümesine, insanın hayvandan daha aşağı düşmesine, fıtratın bozulmasına, neslin yok olmasına, Yaratıcının gazabına zemin hazırlar.
*
Zevkperestliğin, iffetsizliğin ve şiddetin toplumda yayılmasının en önemli nedeni ilahi olanı, hayatımızdan uzaklaştırmamızdır. Kendi ellerimizle oluşturduğumuz ilahlar, bireysel mutluluğu ve aile huzurunu bizden çalmış; toplumsal güveni, iyi bir dünya tasavvurunu zora sokmuştur.
*
Biz insanlar, sahip olduklarımızda Yaratıcının mührünü, yüzünü, izini görebiliyorsak şükür, dua ve ibadetle Rabbimize yöneliriz; şımaramayız, üstten bakamayız yaratılmışa. Kendimizden biliyorsak sahip olduklarımızı karakter ve şahsiyetimiz hırslarımız elinde buz gibi erir ve yok olur gider.
ALİ ALTAYLI