Bugün orta yaşlı bir hanımefendi şöyle dedi:
“Yavrum bir kaşık için bile çarşıya geliyoruz. Düğün yapmak ne kadar zor ve zahmetli, ayrılmak ise ne kadar da kolay hale geldi. Küçük bir meseleden bin bir zahmetle oluşturduğumuz yuvalar yıkılıyor. Düğün yapmak, insan içine çıkmak çok zor; yıkmak ise pek kolay.”
*
Evlerde devamlı takip edilen diziler ve sosyal ağlardaki hazza ve ayartıya yönelik görseller, utanma hissini gidermiş; aile kurumunu zayıflatmış, bireyleri hırçın, doyumsuz ve zenginlik peşinde koşan bir duruma getirmiştir.
*
Çocukken rızık denince ekmek, yemek içmek aklıma gelirdi. Büyüyünce anladım ki, asıl rızkın parlak bir iman, saliha bir eş, hayırlı bir evlat, temiz kaliteli eş dost çevresi, okuma araştırma, ilim irfan edep olduğunu.
*
Tüketim çılgınlığı, konfora düşkünlük, çalışmayı-üretmeyi sevmemek, gösteriş marazı, ayrılık, nemelazımcılık, şahsi menfaat peşinde bir ömür hırsla koşmak, aşırı dünya mal mülk muhabbeti, zaman yönetimini başaramamak ağacın içine giren bir kurt gibi bizleri verimsizleştirmiştir.
*
Baba da çocukları da çalışkan izzetli bir yaşam. Baba çalışkan çocukları tembel, tüketici ve hazır yiyici huzursuz bir yaşam. Baba da çocukları da tembel zillet içinde bir yaşam. Ebeveynin çocuklarına yapabileceği en büyük iyilik, çalışmayı ve üretmeyi onlara çok geç olmadan sevdirmesidir.
*
Bir insanın dünyadaki en büyük başarısı sevdiği işi yapması, bu işte uzmanlaşması ve yaptığı işin hakkını vermesidir. Yaptığı işi sevmeyen bir birey, işinde başarı gösteremez. Gün dolsun, ay gelsin hesabıyla yapılan işler, yaşam enerjimizi, gelecek günleri bir sünger gibi emer.
*
Kendisini sütten çıkmış ak kaşık zannedenler, yaptığı hataları bir türlü kabul etmeyerek zeytinyağı gibi üste çıkmayı marifet edenler, özür dilemeyi bir türlü başaramazlar. Özür dileyebilmek, kendini, kusurlu olduğunu bilmekle mümkündür. Egosu tavan yapmışlar bunu başaramazlar.
*
Gördükleri ve duydukları üzerine bir küçük dünya kurmuştu kendince. Okumayı hiç sevmiyordu zaten. Keşke bilseydi kendince kurduğu o küçük dünyanın temellerinin çok çürük olduğunu. Sadece kitaplar üzerine bina edilen iç ve dış dünyanın temellerinin çok sağlam olduğu gerçeğini.
*
Ne oldu bize ne oldu bize. Galiba bir şeyler oldu bize. Eskiden çocuklar var yanımızda, diye herkes kendine çeki düzen verir; diline, gözüne, eline sahip çıkardı. Şimdilerde çocukların yanında diline küfür alanlar, gözünü harama dikenler, eline bıçak silah alanlar hiç de az değil.
*
Zihinler, kalpler ve dış çevremiz güzelleşmeden biz insanlar istenilen kıvama gelemeyiz. Zihinler, hayata yansımış ilim irfanla kalpler, gerçek sevgilinin muhabbetiyle dolmadan dünyanın daha iyi bir yer olması düşünülemez. Cahillik, haset, benlik, öfke, bizleri çirkinleştiriyor.
*
Her insanın anladığı bir dil var: Kimi iyi niyet, kimi sevgi, kimi nasihat, kimi öfke, kimi araya mesafe koyma, kimi de tamamen hayatından çıkarma. İnsanların tek ana dili vardır; ama anladıkları diller farklı farklı. Hangi dili kullanacağını bilmezsen kendini heder edersin.
*
Üretmek, üretmek, üretmek… Çalışmak, çalışmak, çalışmak… Okumak, okumak, okumak… Peki, bu nasıl olacak? Büyük bir davaya gönül vermekle dinimizi en doğru bir şekilde anlamakla evdeki ve eldeki ekranları nefsimizin değil, Rabbimizin istediği şekilde kullanmakla.
*
Yakınlarımızla diğer insanlarla iletişiminizin, alışverişinizin istenilen düzeyde olmamasının en büyük nedeni bize her şeyden daha yakın Rabbimizden uzaklaşmak için özel bir gayret göstermemizdir. Hakla alışverişi iyi olmayan bir bireyin, halkla iletişimi iyi olabilir mi?
*
Ne zaman evde geçirdiğimiz zamanın büyük bir kısmını, ekranlar karşısında değil de kitaplar yanında geçirirsek zihin ve gönül dünyamız aydınlanacak, çocuklarımız ekranlardan uzaklaşacak, dış dünyanın güneşi ise daha parlak bir şekilde dünyaya sıcak ve şefkatli yüzünü gösterecek.
*
Filistin halkına zulüm edenler elbet bir gün kaybedecek. Çocuklara, kadınlara endişeli, korkulu günler yaşatanların, ektiklerini biçme zamanı yaklaşıyor. Her gelecek yakındır. Kimsesiz bir kimse yok, her kimsenin var bir kimsesi.
ALİ ALTAYLI