Dünyanın en büyük iki kazanımı olan ilim ve mal yerinde kullanılmadığında nasıl ilaç iken zehir oluyor, bugünkü yazımızda bu konuda kafa yormaya çalışalım. Öğrenilen ilim ve kazanılan malı bıçak ve ateşe benzetebiliriz. Ateş ile yemek de pişirebiliyoruz, koskoca bir ormanı küle de çevirebiliyoruz. Bıçak ile patates te soyabiliyoruz, bir canlıya zarar da verebiliyoruz.
İlim ve malın gerçek sahibini anladığımız ve onun yolunda birikimlerimizi harcamaya başladığımız zaman ilaç olurken ilim ve mal gurur ve kibrimizi beslediği zaman zehir olmaya başlıyor.
Dünyada ilim ve mal sahibi olup da herkese nasip olmayan bu zenginliği, doğru yerde kullanan çok az kişi olmuştur. Zira hayatta en zor olan insanın elde ettiği malı, başkalarıyla birinci elden başkalarıyla paylaşabilmesi ve uzun yılların geçmesinden sonra elde ettiği ilmi yaşaması, paylaşması ve yaşatmasıdır.
İbni Mesut’tan radıyallahu anh rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur.
“Ancak iki kişiye gıpta edilir: Allah’ın verdiği malı Hak yolunda harcamayı başaran kimse. Yine Allah’ın kendisine verdiği ilim ve hikmet ile yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse.”
Gıpta beğenme, feyz alma, özenme, imrenme gibi anlamalara gelir.
Dünyada imrenmeyi en çok hak eden sadece ilim ve malını doğru yerde kullanan insandır.
“Amel edilmeyen bilgi zehirdir, insanı yavaş yavaş zehirler.” denilir.
Belirli bir süre ilim tahsil ettikten sonra bu ilmi hayatına hayat kılamayan bir insanın dünya hayatında yavaş yavaş huzuru kaybolur, yaşam kalitesi düşer ve bin bir türlü bela başından eksik olmaz.
Yaşanmayan ve bir başkasına öğretilmeyen ilim insanı zehirliyor. Bir müddet sonra da o ilim unutuluyor vebali sahibinin boynunda kalıyor.
Mâlik Bin Dînâr (ks) şöyle der:
“Adam ilmi almıştır, tek bir harf bile yanlışı yoktur; fakat yaptıklarının hepsi yanlıştır.”
“Âlim ilmiyle amel edinceye kadar cahildir.” denilir.
İşimiz, sözümüz, konuşmalarımız, hal ve hareketlerimiz elde ettiğimiz eğitimi, ilim ve ahlakı yansıtmıyorsa ilim sadece bizde bir yüktür.
“Bir Gün Gelecek Bir Gün Kalacak-20” başlıklı yazımızda şöyle demiştik:
Belirli süre, uzun yıllar ilim tahsil ettikten sonra ya o ilmi yavaş yavaş kendinden uzaklaştırırsın; vebalini, günahını yüklenirsin veyahut elde ettiğin ilmi yaşamadığın için dünya hayatı seni yavaş yavaş zehirler ya da o ilmi insanlığa, sonsuzluğa, cennete taşırsın. Tercih senin. Şu beş “y” kuralı ile elde ettiğimiz ilmi sonsuzluğa taşıyabiliriz.
Yaşamak
Yetiştirmek
Yaymak
Yazmak
Yayımlamak
Elde ettiğimiz ilmin önünde edep ve sonunda da yaşamak, yetiştirmek, yaymak, yazmak, yayımlamak, ihlas şuuru yoksa bu ilim bizi hasta etmez mi, ağzımızın tadını bozmaz mı, en yakınlarımızla imtihan sürecini başlatmaz mı, içine kurt giren bir meyve gibi bizi çürütmez mi?
İmam-ı Gazzâlî şöyle der:
“Dünya malının yetecek kadarı ilaç, fazlası ise zehirdir.”
Allah (cc) namına, hakkıyla yerinde kullanılmayan fazla mal dünyada sıkıntı doğurur. Yerinde kullanılan, bir başkasına da akabilen malların ise dünya ve sonsuzlukta sahibine mükâfatı sınırsızdır.
Allah (cc) hesabına olmayan, içinde cömertliğin ikramın olmadığı zenginlik sadece yalancı bir itibar ve mutluluk getirir.
Çoğu zaman ise
Azgınlık getirir.
Şaşkınlık getirir.
Gurur ve benliğe sebep olur
Cinsel eğilimi arttırır.
Kıskançlık doğurur.
Yalnızlaştırır.
Gerçek dostları uzaklaştırır.
Aile huzurunu giderir.
İç huzuru giderir
Kötü alışkanlıkları kendisine çeker.
Yalancı bir itibar gösteren çevreyi çoğaltır.
Evlatların arası açılır.
Hesabının verilmesi zor olur.
Eğer ilim ve malı Allah (cc) hesabına kullanabiliyorsak dünyada huzur, sonsuzluk diyarında kurtuluş getiriyor; yok, ilim ve malı Huda hesabına değil de hevamız, gösteriş ve itibar amacıyla kullanmışsak dünyada baş ağrısı, sonsuzlukta azap getiriyor.
Hele hele mal sevgisi ve tutkusu dünyada baş ağrısı getirir çoğu zaman. Ellerimizle gerçek muhtaç kişiye zekâtı verilmeyen mal, infak edilmeyen mal, sadaka verilmeyen mal, bir yaraya merhem olmayan mal, cimrilikle elde tutulan mal sahibene peşin olarak bu dünyada baş ağrısı, gönül sızısı, musibetin bin bir türlüsünü getirir.
Şeyh Sa’dî “Gülistân” isimli eserindeki bir hikâyede iki biraderin karşılaştırmasıyla ilmin mala üstünlüğüne değinir:
“Mısır’da iki emirzâde vardı. Bunlardan biri ilim tahsil ediyor, diğeri mal kazanıyordu. Nihayet, o, zamanın en büyük âlimi, bu da Mısır ülkesinin hâkimi oldu. Zengin birader, fakir kardeşini hor gördü. Bir gün ona dedi ki: “Ben saltanata erdim, sen hâlâ fakr u meskenet içindesin!” Fakir kardeş şöyle cevap verdi: “Ben bu nimetin şükrünü nasıl ödeyebilirim ki, peygamberler mirasına nâil oldum. (ilim kazandım) Sen de Firavun’ la Hâmân’a halef oldun!”
İmtihan için verilen imkânları yerli yerinde kullanmada zorlanan bizler için şair ne güzel ifade etmiş:
Öleceğiz bir gün, gömecekler.
Birkaç gün övecekler,
Sonra kalan malını bölecekler;
Hatta memnun kalmayıp üstüne bir de sövecekler.
ALİ ALTAYLI