(ÖZDEYİŞLERİM)
Yaşlı adam, her zamanki yerine zar zor oturabildi ve iki ayağını uzattı. Ramazandan önce yatsı namazında şöyle dua ediyordu, ses kulaklarıma kadar geldi: Hesapsız şükür Allah’ım, beterin beteri var Allah’ım. Hesapsız şükür Allah’ım, beterin beteri var Allah’ım diyerek birkaç defa tekrarladı. Ne güzel bir dua ne güzel bir yakarış ne güzel bir rıza.
*
Değerli bir üniversite hocası şöyle demişti: Bu ay, nefsi gemleme ruhu besleme ayıdır. Hocamızın dediği gibi aç kalan nefis ister istemez gemleniyor, yola geliyor. Ruhlar ise hafif, özgür, kendinden emin bir şekilde melekleri geçme şevkini taşıyor.
*
Tut bizi ey oruç, mübarek bir ay olan Ramazan! Öncelikle doğru yerde kullanmakta zorlandığımız akıllı telefonlarımızı tut. Evimizde başköşede kurum kurulan, dizilerle kirlenen evlerimizi, dev ekranlarımızı tut. Dilimizi, gözümüzü, kulağımızı, aklımızı, kalbimizi, niyetimizi tut. Bizi adam gibi adam et, âdem et, insan et, güzel et, temiz et, meleklerden daha aziz et.
*
Devamlı olarak dizilerin takip edildiği evlerde şükür, kanaat, yetinme, ahlak, bereket, güven kalmaz. Daha iyisini, güzelini, yakışıklısını, konforlusunu, mükemmelini, kolayını gözlere servis eden diziler, memnuniyetsizliği gizliden gizliye arttır ailede. Zamanla eşler arasında çözülme, huzursuzluk, çatışma baş gösterir. Çocuklar yetişmez, sadece bir bitki ve bir ağaç gibi büyür, uzar.
*
Yaklaşık iki hafta önce komşum ve arkadaşım Cihan’ın, babası Mehmet Ali amca ile beraber acilde kalp grafiği çektirip serum taktırmıştık. Bugün öğle namazından sonra Mutlu, Mehmet Ali amcayı diğer tarafa Rabbimize yolcu ettik. Mekânı cennet olsun, yakınlarının, sevenlerinin başı sağ olsun. Şair, ne güzel söylemiş:
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde nasıl kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
*
Doğumdan ölüme kadar bir insanın en çok ihtiyaç duyduğu manevi gıda inanç ve sevgidir. İnanç ve sevgi ilk önce ailede elde edilir. Ailede yeterince sevgi aküsü şarj edilmeyen kız ve erkek çocuklar, bir ömür yanlış adreslerde sevgi, aşk, değer arar. Anne babasının dolduramadığı o boşluğu, hiç kimse dolduramaz ve o çocuk akranlarından farklı bir yöne savrulur.
*
İnsanlık için bir derdi olmayan, şahsi menfaatini ve hazlarını âdete ilah edinen bir insanın başı belalardan kurtulmaz. Dinini hazlarının elinde kar gibi eriten bir kul, çayın içindeki küp şeker gibi hastalıklar ve musibetlerin elinde erir, gider.
*
Evlenip de yolun sonuna kadar giden her geçen azalıyor. En büyük sebebi ise konuşulan sevgi dillerin farklı olması, beklentinin yüksekliği, şükrün, sabrın, takdire rızanın azlığı, ekranların bozucu, yanıltıcı, yıkıcı etkisinin çokluğu, dini değerlerin hakkıyla yaşantımızda yer bulmamasıdır.
*
Saat 10.30 gibi büyük oğlum Halil Muaz’ ı deneme sınavına götürdüm. Bekleme yeri olarak büyükçe bir spor salonunu gösterdiler. Spor salonunda ortalama iki yüz elli, üç yüz kişi vardı. Spor salonunda bekleyenlerin yaklaşık % 60’ı telefona bakıyor, % 30’u birbiriyle konuşuyor, % 9’ u etrafa bakıyor, % 1’i elindeki kitabı okuyor. Bu gelen anne babalar, çocuklarını okutmak istiyorlardı; ama kendileri kitap okumayı pek de sevmiyor gibiydiler. Ülkemizde kitap okuma oranının istenilen düzeyde olmamasının en büyük nedeni, anne ve babaların ekmek, su, hava gibi kitap okumayı vazgeçilmez görmemeleri ve arabalarının kontağını ve ev kapılarının anahtarını taşıdıkları gibi çantalarında kitap taşımamalarıdır.
*
İnsan, niçin çok cahil, zalim ve nankör olarak nitelendirilir Kutsal Kitabımızda hiç düşündük mü? Pek çok hikmetinden bir hikmeti de şu olsa gerek. İnsan, kolay bir şekilde buluştuğu bin bir türlü nimete şükretmez, sebep olanlara teşekkür etmez ve gözünü, dilini, kulağını, özünü, aklını ahlaksızlıktan korumazsa Allah’ın çizmiş olduğu sınırları korumada hassas davranmazsa insanlara eziyet verirse cahil, zalim ve nankör olur.
*
Ramazan ayı girmeden önce AVM’ de orta yaşlarındaki bir beyefendi gözüme çarptı. Kafası önüne eğmiş, bir köşeye oturmuş, elinde doksan dokuzluk tespih ile özüne, Yaratıcısına yolculuk yapma derdine düşmüş gibiydi. Sonra AVM’ deki diğer insanları gözlemledim. Kimileri alışveriş yapıyor, kimileri karnını doyurmaya çalışıyor, kimileri satış yapmak için müşterilerle ilgileniyor, kimileri de gözlerinden nefislerine akan bir çeşme ile susuzluklarını gidermeye çalışıyorlardı. Belki de kaybı en büyük olanlar, suyu sağlıksız olan bir çeşmede susuzluklarını gidermeye çalışanlardı.
*
Dünyada en çok sevdiğimiz neyse bir ömür onun peşinden koşar, dururuz. Belirli yaştan sonra bu fani sevgililerin bizi doyurmadığını görürüz. Hatta zihnimizi, kalbimizi sarıp sarmalayan sevgilerin bizi yorduğunu, yıprattığını, baş ağrımızı, gönül sızımızı arttırdığını görürüz. Rabbimize vermemiz gereken sevgilerden çalıp yaratıklara verdiğimiz tutkulu muhabbetler vahlar, ahlar, eyvahlardan başka ne getirebilir?
*
Hastane koridorunda bir ses yankılanıyor. Sert bir ses yükseliyor kalabalığın arasından etrafa: Hemen açın koridoru! Önde bir rütbeli jandarma, arkada dokuz kişi. Üçü kelepçeli, altısı kelepçeli ellerin kollarını tutan askerler. Suçlu kim? O görünen üç kişi mi yoksa onları suça iten kötü arkadaş çevresi mi yoksa çocukluklarını berbat eden onları hakkıyla eğitemeyen anne, baba yakın çevre, eğitimci mi? Sahi, biz insanları suç işlemeye iten sadece kontrol edemediğimiz duygular mı? Ya bizi bizden eden, sağlıklı düşünmemizi engelleyen dış etkenler, şiddet ve cinsellik barındıran diziler, sosyal paylaşım siteleri, yanlışlarımıza alkış tutanlar.
*
Günahları hafife almak, yerinde kullanılmayan, hakkı verilmeyen mal ve ilim çokluğu, şükürsüzlük, daima şikâyet etme, her şeyin en olumsuzunu görme, pozitif olmayan negatif bakış açısı, aç gözlülük, hırs, haset, hız, dilden çıkan kötü kelimelerin çekim gücü, doğal olmayan gıdalar, susuzluk, tembellik, konfor, hareketsizlik, sadece boğaz için yaşama gayreti, tabiattan uzak geçen günler, dar ofisler vücudumuzun yapısını bozuyor. Aslında hastalıklara davetiye çıkaran çoğunlukla dış etkenler değil, iç etkenlerdir.
*
Birçoğumuzun bir başkasını değiştirme, dönüştürme derdine düştüğü bu zamanda, oruç-bu mübarek ay- bizleri iyi yönde değiştirecek bir güce sahip. Yeter ki, derin bir iç muhasebe yapalım, tuttuğumuz orucun hakkını verelim, dua edelim, içinde bin bir türlü şifa bulunan Kutsal Kitabımızı anlayarak çok okuyalım, ekranlardan, özellikle dizilerin bozucu etkisinden uzak duralım, sosyal paylaşım sitelerini teneffüse çıkarmasını bilelim. Bir başkasının bizleri değiştirmesi zor; Rabbimiz ise bizleri değiştirip dönüştürme gücüne sahip tek yetkili.
*
Ne acayip zorlu bir imtihan meydanıdır bu dünya. Hemen hemen birçoğumuz bir başkasının yarasına merhem, derdine derman olmadan bu dünyadan göçüp gidiyoruz. Bir başkası denince aklımıza ilk gelen, ondan elde edeceğimiz menfaat geliyor. Ya dedikodusunu yapıyoruz ya da gelecek menfaate gözümüzü dikiyoruz. Zor bir zaman, bu ahir zaman. Aynı gemide yaşayıp da birbirimizden habersiz geçen günler, haftalar, aylar, yıllar. Bağlar zayıfladı, gösteriş ve menfaat başköşeden göz kırpıyor.
*
Dilimiz güzel söz, hoş sohbetten ve Rabbimizi anmaktan uzaklaşınca kalbimiz sahte sevgililerin mekânı haline geldi. Gözlerimiz, ekranlardan, sosyal paylaşım sitelerinden, dizilerden beslenmeye başladığından beri de aklımız sarhoş, şüpheci, güvensiz, bulanık, verimsiz ve hayırsız.
ALİ ALTAYLI