2006 yılında üniversiteden yeni mezun olmuş, Sınav Dershanesinde çalışmaya başlamıştım. Dershanede çaycılık yapan Ferdi abi bana bir sohbet sırasında şunları anlatmıştı. Hocam, bu dershanenin ortaklarından birisiyle aynı lisede okuduk. Ben, babama liseden sonra üniversiteye gitmeyeceğimi söyledim. Derslere de çok çalışmıyordum. Askerlikten sonra evlendim. İş bulmakta çok zorlandım. Şu an aynı liseden mezun olduğumuz arkadaşımın iş yerinde çaycı olarak çalışıyorum. Onun odasına çay götürmek çok zoruma gidiyor.
Bugün bir öğrenci olarak kendimize soralım, biz gerçekten öğrenciliğin hakkını vermeye çalışıyor muyuz? Doğan Cüceloğlu: “ İnsan elli bin yıl önce elinde mızrakla geyik, bizon, mamut avlıyordu. Bugün iyi bir eğitim ve elinde bir CV ile iş ve ekmek avlamaya devam ediyor. Bir insan herhangi bir işi, yüz kişinin içerisinde en iyi yapan on kişiden biri olursa adil bir toplumda gösterdiği kalitenin ödülünü almaya başlar.”
“Hiç kimse başka bir insanı yetiştiremez, sadece hedefini bulmasına yardımcı olabilir. Onu yetiştirecek en önemli kişi yine kendisidir. Çünkü sadece kişinin kendisi yirmi dört saat kendiyle beraberdir. Neye muktedir olduğunu en iyi kendisi bilir.”
Madem belirli yaştan sonra hayat, bize ve bütün insanlara soğuk ve acımasız yüzünü gösteriyor. Hayatın soğuk ve acımasız yüzüyle gelecekte daha az karşılaşmak için şimdiden şu beş konuya kafa yormanız, sorulara cevap aramanız ve bir an önce eyleme geçmeniz gerekiyor:
- Hız ve haz çağında kendimi yönetebiliyor muyum?
- Bedava verilen 24 saatin içini doldurabiliyor muyum?
- Elimde, çantamda, masamda bitirmekte olduğum okuma kitabı var mı?
- Arkadaş çevrem gerçekten kaliteli mi?
- Âşık olduğum, tutkulu bir hedefim var mı?
Birinci maddeten başlayarak konumuza açıklık getirmeye çalışalım. Kendimizi yönetebilmenin il aşaması akıl, kalp, vicdan, ruh, nefis, irade gibi bizden ayrı olmayan, her an bizimle olan latifeleri iyi tanımak ve ona göre kendimize çeki düzen vermektir. Bunlardan akıl, kalp, vicdan, ruh ve iradenin içi doldurulursa bizim için bir hazinedir. Akıl beynimizin içinde küçük bir çocuktur; araştırma, okuma, tefekkür, temiz hava, bol su, olumlu düşünce ve vahiy ile beslenmelidir. Kalp, vücudumuzun en değerli organı, Rabbimizin nazargâhı, içsel kirlerden arındırılması gereken biricik, eşsiz kulübecik.
Nabi ne güzel ifade etmiş:
Ayine-i idrakini pak eyle sivadan
Mihman mı gelir hane-i nâ-pake hicab et!
(Kalbini, özünü içsel kirlerden arındır, Yaratıcının dışındaki fanilerin girmesine izin verme. Kirli bir eve misafir gelmez, bundan utan.)
Latifelerimiz içinde en tehlikelisi nefis. İçimizdeki sinsi düşman ve geleceğimizin, hayallerimizin önündeki aldatıcı düzenbazdır. Akıl ve kalp üzerinde dominant bir ejderha. Ekranlardan, görsellerden, hazdan beslenen bizim içimizdeki ipe sapa gelmez serkeş. Sonsuzluk kazancımızı alıp götüren bir hırsız. Büyük hedefleri içimizde büyüterek akıl, kalp ve iradeyi besleyerek nefsin hâkimiyetini üzerimizde azaltıp başarı merdivenlerini tırmanabilir, geleceğimizi güzelleştirebiliriz.
Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi:
Hep nefs çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsem;
İnsandan kaçmak kolay, kendimden kaçabilsem…
İkinci olarak hepimize eşit dağıtılan- öğrenciye öğretmene, zengine fakire, işçiye çiftçiye, amire memura -24 saatin içi doldurabiliyor muyuz? Ortalama sekiz saat uyuyoruz, sekiz saat eğitim kurumlarında geçiyor; peki, kalan sekiz saatte ne yapıyoruz? Zamanı hakkıyla yönetmek, geçen zamanın içini hedeflerimiz doğrultusunda doldurmak aynı zamanda hayatı ve geleceğimizi yönetmektir. Kendini yönetemeyen, kontrol edemeyen, iç disiplinden ve öz denetimden mahrum bir kişi zamanı yönetemiyor, zamanı yönetemeyen de parasını yönetemiyor, parasını yönetemeyen de çevresini yönetemiyor. Geçmiş ve gelecek arasında sıkışmış olan hazır günün, saatin kıymetini bilip şimdiye odaklanarak geleceğimize yatırım yapabiliriz. Boşa geçen saatler, geleceğimize vurulmuş kelepçelerdir.
Dostoyevski: “ Yeniden dünyaya gelseydim saniyelerin nabzını tutardım.” diyor.
Lâedri:
Geçti mazi, çekme istikbale gam
Dem bu demdir, dem bu demdir, dem bu dem
(Geçmiş geçip gitti, gelecek için ise üzüntü çekme. Gün bugün, saat bu saat, dem bu dem.”
Üçüncü olarak elimde, çantamda, masamda her hafta her ay bitirmekte olduğum bir okuma kitabı mevcut mu? Okumayan bir birey, toplum sürüklenir, sürükleyemez; kısa hayat yolculuğunda izzetli değil, daha çok zillet içinde ömrü geçer. Bir anne babanın çocuğuna yapabileceği en büyük iyilik, yatırım evine kütüphane kurmaktır. Çocuğun da kendisine ve sevdiklerine yapabileceği en büyük iyilik o kütüphaneden kitap alıp az da olsa devamlı okumaktır. Almanya ve Japonya en çok okuyan ülkeler arasındadır. Peki, bizim dinimiz okumaya büyük önem verdiği halde biz niçin istenilen yerde değiliz? Horatius: “Elimde olsaydı her karış toprağa buğday eker gibi kitap ekerdim.” diyerek kitaba ve okumaya verdiği önemi vurgular. Kitaptan uzak durmamak gerekir, eğer uzak durulması gereken birileri varsa o da kitapla barışık olmayan insanlardır. Joseph Brodsky:“Kitapları yakmaktan daha büyük bir suç varsa onları okumamaktır.” der. Atalarımız da okumayı sevmeyene dokuz hoca azdır, diyerek bu ezeli gerçeğin altını çizerler. Aynı zamanda Yaratıcı ve yaratılmışla doğru, anlamlı, sağlıklı ilişki kurabilmede ve her yönüyle özgürleşmede okuma eylemi hayati önem taşımaktadır.
Dördüncü olarak arkadaş çevremizin kaliteli olması da bizim gelişmemizde ve geleceğimizin yeşermesinde büyük önem arz emektedir. Devamlı görüştüğümüz beş, on arkadaş bizi şekillendiriyor; kendisine benzetiyor. Arkadaş, eş dost çevresinin kötü olup da iyi, dürüst, ahlaklı ve vizyonlu kalabilen insan sayısı yok denecek kadar azdır. Bişr-i Hâfî (k.s): “Kötü insanlarla arkadaşlık yapmak, iyi insanlar hakkında kötü düşünmeye neden olur.” der. Eğitim hayatını yarıda bırakmış, sigara, eroin, içki, kumar, hap kullanan ve çevresine zararı dokunan insanların geçmişine nazar ettiğimizde aile ve arkadaş çevresinin sıkıntılı olduğu görülecektir.
Beşincisi de tutkuyla bağlandığımız bir hedefimizin olması bizi dağınıklıktan kurtarıyor, fırsatlara yönümüzü çeviriyor. Hedef, bize bedava verilen akıl ve zamanın içini çer çöpten temizliyor; filizlenmeye aday tohumla doldurtuyor.
Hedefin varsa canlısın, netsin, huzurlusun, gayretlisin, şükür duygusu içerisindesin; hedefin yoksa hasta, şaşkın, kararsız, şevksiz, farkındasız, memnuniyetsizsin.
Belirli bir vizyonu olan ve bu uğurda bedel ödeyen gençlerin hayatlarının çok önemli bir kısmını oluşturan meslek ve eş seçiminde daha başaralı oldukları su götürmez bir gerçektir.
David star Jordan: “Nereye gittiğini bilen kişiye yol vermek için, dünya bir yana çekilir.” der.
Hedeflerini başkalarına anlatıp kıskanç kişilerin negatif enerjisini kendine çekenler değil, her gün hedeflerini kendilerine anlatıp başkalarından gizleyen hayat okulunun öğrencileri daha çabuk yol alıyorlar.
Ne yazık ki dostlarımız bizi sever; ama ilk önce kendisini sever, kendisinin başarılarını daha çok sever. Çoğu kimse kendisinden ve çocuklarından daha iyi konumdaki kişileri takdir etmez.Hayat kısa; geçen saliselerin, saniyelerin, dakikaların, günlerin, ayların, yılların bir daha gelmesine imkân yok. O zaman daha anlamlı, vizyonlu, dolu dolu yaşamaktan başka çare var mı?
Ali Altaylı