Asrımızda kaybettiğimiz ve bulmakta zorlandığımız, değeri paha biçilmez olan nedir diye bir soru sorsak birçoğumuz “iç ve dış huzur” diyecektir. Peki, iç ve dış huzurumuzu tekrar elde etmek istesek adresi neresidir bir bilen var mı? Bilgi özgürlüğü ve maddi özgürlük niçin huzur elde etmek için yeterli olmadı? Bu çağın insanlarının en önemli problemlerinden biri niçin huzurlu günlere hasret kalmasıdır? Açgözlü zenginler mi daha huzurludur, yoksa şükreden fakirler mi? Huzur, satılan bir şey olsaydı acaba marketler ne kadara satardı?
Dünya cennet olmadığı ve imtihan yeri olduğu için yüzde yüz huzurlu geçen günlerin bizi arayıp bulması zordur. Yüzde yetmişin üzerinde nasıl huzurlu bir hayata sahip olabiliriz, gelin bugün bu konuda düşünelim. Rabbimizden canı gönülden yardım isteyelim ki, bu kaybettiğimiz iç ve dış huzuru tekrar bize versin.
Huzurlu geçen günlerimizin az olmasının beş büyük nedeni vardır:
*Bizi yoktan yaratan güneş, hava, yağmur, göz, gönül, zaman veren bizi bizden daha iyi bilen Rabbimizin istediğine göre değil; canımızın, arzumuzun, el âlemin dediğine göre hayatımızı şekillendirmede istekli olmamızdır. Rabbimize hakkıyla kul olamadığımız ve Necip Fazıl Kısakürek’in mısralarında belirttiği teslimiyet ve itaate sahip olamadığımız sürece istediğimiz huzur gelip bizi bulmayacaktır.
Huzur, Rabbimizden bize doğru akar durur; hissemiz, hak ettiğimiz kadarıyla özümüzde neşv ü nemâ bulur.
Gözüm, aklım, fikrim var deme hepsini öldür,
Sana çöl gibi gelen, o göl diyorsa göldür…
*İçe dönük olarak değil de dışa dönük yaşamamız; elimizde olana değil de olmayana odaklanmamız huzurlu geçecek günlerimizin bir kısmını alır götürür. Elimizdeki kıymetli nimetleri gösterdiğimiz, servis ve reklam ettiğimiz sürece hakkıyla huzurlu günler gelip bizi bulmaz. Niçin mi? Göz var, göz var; kıskançlık, öfke, sitem, isyan, taksime razı olamamak var.
* Manevi hastalıklarımızı, Kur’an ve sünnet ışığında bir türlü tedavi etmede başarılı olamamamızdır. Benlik, kibir, öfke, gösteriş, açgözlülük, kıskançlık, cimrilik, israf, dedikodu, yalan vb.
* Kendi kendimize yetemediğimiz, başkalarından beklenti içinde olduğumuz sürece huzurlu olmamız çok zordur. Ekonomik, zihinsel ve fiziksel olarak kendi işlerini halleden başkalarına muhtaç olmayan insanlar daha mutludur.
* Çekirdek ve geniş ailede sağlıklı iletişim kuramayanlar; sevgi, saygı, değer hissini doya doya yaşamayanlar daha huzursuzdur.
*Kaliteli sosyal çevresi olup derdini paylaşabilen, kendini değerli ve güvende hisseden insanların huzursuz günleri az olabilmektedir. İnsanlarla uyumlu iletişimde bulunmak huzuru kendine çekiyor.
Yaşam 40’ı geçti. Şu ana kadar iç dünyamdaki huzurlu geçen günlerimin gözlemlerini siz değerli okuyucularıma aktarmak istiyorum.
Sabah güneş doğmadan kalkıp güne erken başlayınca içimde tarifsiz bir huzur hissediyorum.
Belirli amaç belirlediğimde ve bu amaç için bir şeyler yapmaya başlayınca huzurlu oluyorum.
Hanımım ve çocuklarımla çatışmadığımda, güzel bir gün geçirdiğimde huzurlu oluyorum.
Anne, babam ve akrabalarımla güzel iletişimde bulununca huzurlu oluyorum.
Borçlarımı azalttığımda huzurlu oluyorum.
Sessiz bir ortamda gökyüzüne, denize, ormana bir süreliğine baktığımda huzurlu oluyorum.
Her şeyin olumlu tarafını görüp iyiye, güzele yorduğumda huzurlu oluyorum.
Dua ettiğimde ya da defterime yazdığımda içimi tarifsiz bir huzur kaplıyor.
Şikâyete değil, şükre; aceleciliğe değil, bekleyebilmeye yöneldiğimde daha huzurlu oluyorum.
Başkalarıyla uğraşmayı bırakıp kendimle ve işimle uğraşmaya başlayınca huzurlu oluyorum.
Geçmişte ve gün içinde yaşadığım, beynimde konuşan olumsuzluklara dur diyebildiğimde, bir süreliğine kendimle konuştuğumda huzurlu oluyorum.
Dilime Esmaül Hüsna’yı alıp Rabbimi bir süre andığımda huzurlu oluyorum.
İnsanlardan bir şey beklemediğimde- özellikle çok yakınlardan- huzurlu oluyorum.
İşyerine gelen bir muhtacı geri çevirmediğimde huzurlu oluyorum.
İşler iyi olduğunda, müşterilerle iyi iletişim kurduğumda huzurlu oluyorum.
Gün içerisinde insanlarla iyi ilişkiler kurduğumda huzurlu oluyorum.
Namazları çok geciktirmediğimde, vaktinde kıldığımda huzurlu oluyorum.
Az da olsa belirlediğim kitaptan bir yerler okuyunca huzurlu oluyorum.
Az da olsa yazabildiğimde huzurlu oluyorum.
Herkes, iç dünyasında huzurlu alanı besleyip huzursuz olduğu alanı atabilse ona enerji vermese daha güzel günler bizi arayıp bulacaktır.
Günümüzde mutsuzluğumuzun en önemli sebebi ise maddiyatta çok büyük değer aramamız, şükürsüzlük, ekranların yanlış kullanımı, ikili ilişkilerdeki sıkıntı ve beklentimizin çok yüksek olmasıdır. Aşağıdaki hikâyeyi bir de bu gözle anlamaya çalışalım.
Kral vezire sormuş: “Hizmetçimin hayatta benden daha mutlu olduğunu görürüm, neden? Oysa onun hiçbir şeyi yok. Ben ise kralım, her şeye sahibim ancak huzursuz ve keyifsizim.” Vezir: “99 kuralını deneyin.” der. Kral; “99 kuralı nedir?” deyince, Vezir: “ Gece bir kese dinar koyup kapısına bırakın ve üzerine de Bu 100 dinar senin olsun .” yazın.
Kral vezirin dediğini yapar. Hizmetçi keseyi alıp dinarları sayar ancak bir tanesinin eksik olduğunu görünce “Herhalde dışarda düştü.” diyerek ev halkıyla aramaya koyulur. Gece biter onlar hala kayıp dinarı ararlar, eksik dinarı bulamadıkları için baba çocuklarına kızar ve sakin iken onlara saldırır hale gelir. Ertesi gün hizmetçi gamlı ve düşünceli olur; çünkü bütün gece uyumamıştır. Asık suratlı, keyifsiz, tebessümsüz ve halinden şikâyetçi bir surette kralın yanına gider. Böylece kralsa 99 kuralının manasını anlamış olur.
Hayatta böyledir, bazen biz, Allah’ın bize ihsan ettiği 99 nimetini unutur ve hayatımıza o kayıp bir nimeti aramakla geçiririz. Hâlbuki neyin hayırlı, neyin hayırsız olduğunu bilemeyiz. Belki o nimet bilmediğimiz bir hikmetten dolayı gelmemiştir, belki bir imtihandır, belki de daha iyisi gelecektir. Bilinmez belki o da ahirette verilecektir.
ALİ ALTAYLI