(ÖZDEYİŞLERİM)
Dünyayı gözünüzde büyütür, kalbinizin derinliklerindeki tahta oturtursanız küçülür; dünyayı gözünüzde küçültür, kalbinizin derinliklerinde sadece onun gerçek sahibine yer verme niyetinde, mücadelesinde olursanız aklınız, diliniz, gözünüz, kulağınız O’nun emrinde olursa büyür, sonsuzluk yolcusu olursunuz.
*
Çay bardağının içine atılan bir şeker gibi yavaş yavaş eriyoruz bu hayatta. Şeker nasıl ki, bir müddet sonra çay bardağında kendini yok ediyorsa biz insanlar da zaman bardağı içerisinde “fanilik suyunda” eriyoruz. Topraktan gelen biz insanlar, dar bir çukur olan kabirde bardağın içindeki şeker gibi zamanla eriyip yok olacağız, zamanı gelince tekrar vücut bulmak üzere.”
*
Üç tür ayna vardır: Yüz aynası, zihin aynası, gönül aynası. Yüz aynasına bakan kişi kendi yüzünü bütün gerçekliğiyle görür. Zihin ve gönül aynasına bakan kişi ise çoğu zaman kendi gerçekliğini göremez. Başka aynalar gerekir, o aynalar da bizi en çok tanıyan yakınlarımız ve eş dostlarımızdır. Hemen hemen her sabah ve akşam baktığımız yüz aynası, gözümüzdeki çapağı, yüzümüzdeki kiri gösterdiği zaman ona kızmayız; fakat zihin ve gönül aynamızdaki kiri gösteren, istenilmeyen dışa yansıyan görüntülerden bizi haberdar eden dostlarımıza kızar çoğu kez damara dokundurur, iletişimi keser, onlarla yolları ayırırız.
*
Devamlı beraber olduğunuz insanlara dikkat edin. Yakınlaştıkça artan iki hastalık haset ve dedikodu tuzağından kendinizi ve sevdiklerinizi koruyun. Haset, nazarı kendisine çeker ve sağlıklı iletişimi bozar. Dedikodu ise itibarı zedeler, samimiyeti giderir, kibri besler. Sık sık görüştüğünüz kişilerin, gönlü geniş, görgüsü ve vizyonu büyük olsun. Kendisini dev aynasında gören, hodbin, çalışmayı ve üretmeyi sevmeyen, dili ve gözü ishal olmuş insanlar zamanınızı, enerjinizi, her türlü kazanımlarınızı alır, götürür.
*
Peygamber Efendimiz (sav) çok az bir eşya, bir hırka ile yaşadı, üzerinde yattığı hasır vücudunda izler oluşturdu, diyen biz Müslümanlar ne yazık ki, konforda birbirimizle yarışa girme tuzağına düşebiliyoruz. Onda var bende niye olmasın, devir değişti asır başkalaştı, dünyamız da cennet olsun düşüncesi israfı, gösterişi besliyor. Kanaat, şükür, yetinme yerine tüketim çılgınlığı artıyor; eşyada değer arama, sahiplenme duygusu, gösterme merakı biz inananlar arasında hızla yayılıyor.
*
Bir ispat bin şüpheyi yok eder, ama paranoya ile zihni yorulmuş bir kişiye bin ispat sunsanız bir şüphesini yok edemezsiniz. Paranoyak bir insan, ne kendi bulur huzur ne de çevresine verir huzur.
*
Ergenlik çağına gelmiş evladınıza çocuk gibi davranır, sorumluluk vermez, önceki yıllarda olduğu gibi her istediğini önüne sererseniz sakallı çocuklar yetiştirirsiniz. Çocukluğu hiç bitmeyen bir yetişkin, kendi göbeğini kesemez, büyük işler başaramaz, aile ve iş hayatını yönetemez, birey olamaz, özgür olamaz, mutlu olamaz.
*
Taşlar ve insanlar arasındaki en önemli farklardan ikisi şudur: Taşlar Allah’a itaat ederler, isyanları söz konusu değildir. Şekilleri bozulduğunda toprak olur, yine canlılara faydalı olurlar. İnsan ise Hakkı kabul etmeyerek iman ve ibadetten yüz çevirerek isyan eder, itaat etmez. Zulüm de taşkınlık da haddi aşar. İnsan, bozulduğunda yağ gibi olur, dönüşümü olmaz, zehir olur, toplumsal hayatta da faydası çok az, zararı pek çok olur.
*
Her şeyin tazesine, yenisine, en iyisine talip olan insan kendisini, imanını, şükrünü, tefekkürünü yenilemeyi, güncellemeyi unuttuğunda kendisini çok ucuza satıyor, demektir.
*
Kendi fikrinizi rahat bir şekilde ifade edemediğiniz ortamlarda gizli narsistler filizlenmiş demektir. Hak ve hakikat adına, hür düşüncenizi sağlıklı bir şekilde ifade edemediğiniz hiçbir ortamda uzun süre zaman geçirmeyin. Size değer veren düşüncenize saygı duyar, düşüncenizin ortaya çıkmasına zemin hazırlar.
ALİ ALTAYLI