Bir önceki yazımızda biz insanların kararsız bir varlık olduğuna, biraz meleklerden biraz da hayvanlardan hissemiz olduğuna değinmiştik.
İnsan, melek ve hayvanın çok az da olsa farkını anlatmak için şöyle demiştik:
İnsan biraz melek, biraz hayvandır. Akıl, öfke ve şehvetini Allah’ın istediği şekilde kullanır; iman, ibadet ve dua ile yaratıcısına intisap ederse meleklerden daha üstün, şerefli, cennet yolcusu bir varlık. Yok, canının istediği gibi yaşar, ilahi olandan yüz çevirir; nefsini ilah edinirse hayvandan daha aşağı bir varlık. Melekler ve hayvanlar net; insan, inişli çıkışlı.
Gökyüzüne baktığımızda bizlere huzur veriyor; gökyüzünde huzur var. Yeryüzünün ise bir kararı yok; dinginliği az, kavgası çok, kanı çok, neşesi eksik ve devamsız.
Acaba gökyüzünde mülkiyet kavramı sınırlı olduğu için mi güzel ve dingin?
Yoksa gözlerimize bir son görünmediği, bir sonu olmadığı için mi güzel ve temiz?
İnsandan azade olduğu, insanın eli karışamadığı için mi görkemli?
Güneş, ay, yağmur, bulut ve yıldızlar uyum içinde olduğu için mi çekici?
Öfke, kin, nefret, intikam, kıskançlık, kibir, inat, açgözlülük, gösteriş gibi taşkınlıklardan uzak olduğu için mi güzel?
Yeryüzünün olmazsa olmazı yağmur ve güneşe ev sahipliği yaptığı için mi ellerimiz ve gözlerimiz yukarda?
Gökyüzü cömert, herkese eşit uzaklıkta olduğu için mi vazgeçilmez?
Tüketimin değil, üretimin kaynağı olduğu, para geçmediği, bozuculuğu olmadığı için mi her gün mutlu, taze ve yeni?
Bilinmez nedendir güzelliği, vazgeçilmezliği; ama bildiğimiz tek şey varsa yeryüzünden daha dingin ve net oluşudur.
Yine yeryüzündeki huzursuzluğun sebebi hayvanlar, melekler, gökyüzü değil yeryüzünde yaşayan biz insanlardan kaynaklanıyor.
Filistin halkına dur durak bilmeden zulümlerine devam edenlere ne demeli?
Suriye’de kendi halkına zulmeden bir grup yamyama ne demeli?
Yeryüzünün korkulacak bir yer olmasının ve dünya insanları arasındaki huzursuzluğu beş sebebi vardır:
Kendimize ve sevdiklerimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkasına yapmayı alışkanlık haline getirmek.
Dünyada kendimiz için istediğimiz imkânları, güzellikleri başkaları için de isteyebilme akli, kalbi, ruhi genişliğine ulaşamamak.
“Sen çalış, ben yiyeyim” başkalarının sırtından geçinmeye kendimizi alıştırmak.
“Ben ve sevdiklerim tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bize ne?” hastalıklı düşüncesi.
Taşkın benlik. Özgürlük alanımızın bir sınırının olmasını kabul edemeyişimiz. Kafamıza göre takılma, canımızın istediği ne varsa yapma isteğinin getirdiği doyumsuzluk.
İlahi olanı göz ardı ederek beşeri olana talip olmak, bizleri hayvandan daha aşağı düşürüyor.
Her şeyi kendimiz için isteyerek başkalarına o nimeti yakıştıramayışımız, bizleri çirkinleştiriyor.
Konfor ve tüketime yönelik yaşamak nefsi besliyor; şikâyeti, doyumsuzluğu arttırıyor.
Tek derdimizin dünya olması gerçeği, birbirimizle boğuşmamıza neden oluyor.
Kıskançlık, kibir, sahiplenme, hükmetme hastalığı bizi insanlıktan çıkarıp yeryüzünü çekilmez kılıyor; gökyüzüne hasreti çoğaltıyor.
Temiz bir şekilde geldiğimiz bu dünyadan kirlenmeden ve dünyayı kirletmeden ayrılabilmek git gide zorlaşıyor:
Aşağıdaki iki beyit ve bir şiir bize ne söyler?
Nev’iyâ lâzım değil olmak filân ibn-i filân
Ma’rifet kesb eyle tâ bir âdem ol âdem gibi
(Filânın veya filânın oğlu olmak hüner değil. Faydalı ilim edin, öğrendiklerine uygun yaşa; bunu da gösterişsiz ve yalnız Allah için yap ki; adam gibi adam olasın.)
Sakızadalı Osman Nevres ne güzel söylemiş:
Nevres selîm ü pâk gelip gitmedir hüner
Yohsa cihana günde bin âdem gelir gider
(Bu dünyaya geldiğin gibi temiz ve güzel gelip gitmektir marifet; yoksa bu köhne değirmene günde binlercesi gelir, gider.)
William Shakespeare ne güzel ifade etmiş:
Kaybettiğin yerde bekleme, güçsüzler öyle yapar.
Sana kapanan kapıyı bir daha çalma,
Kapanan kapıyı acizler çalar.
Unutma ki bu aşağılık dünyadasın;
Kötülüğü baş tacı edip iyiliği çılgınlık sayan dünyada.
Şunu iyi bil ki; şeytan da kutsal kitaplardan örnekler verebilir.
Ve cehennem boş, şeytanların hepsi burada…
Her düşünceni dile getirme,
Sana yakışmayan hiçbir düşünceyi hayata geçirme.
Samimi ol fakat basit davranma.
Huzur ancak gökyüzünde vardır…
Biz ise yeryüzündeyiz.
Utan ey çağ! Soylu insan yetiştiremez oldun.
Arama boşuna bulunmak istemeyeni.
İnsanlar göründükleri gibi olmalıdır,
Eğer değillerse… Hiç görünmesinler daha iyi.
Kader mi aşkı kovalar, yoksa aşk mı kaderi?
Kimseler çözemedi bu bilmeceyi.
Hoşça kal, değerin çok yüksek…
ALİ ALTAYLI