Dün Ermenekli bir delikanlı geldi. Annesine bir terlikle kendisine bir spor ayakkabı aldı. İndirim istedi, yardımcı oldum. Abi normalde pazarlık alışkanlığım yok; ama annem gözden ameliyat oldu, göz damarları zayıflamış 37 bine yakın yüklü bir para ödeme yaptım, dedi. Geçmiş olsun diyerek acil şifalar diledim. İnşallah eski sağlığına kavuşur, dünya ve içindekileri eskisi gibi görür, dedim.
Sonra genç işyerinden ayrıldıktan sonra iki şey zihnimde canlandı:
Birincisi, bir önceki akşam durumların birinde gördüğüm” Değer Bilmenin Grafiği” ikincisi de Necip Fazıl Kısakürek’in çok sevdiğim mısraları.
Dünyaları verseler tek gözünü vermezsin
İki gözünü verene neden secde etmezsin?
Öncesi, elde edince, elden çıkınca nimetin kıymet değer durumu

Değer bilme grafiğini açıklamaya çalışalım.
Sahip olmadan önce:
Bir canlının, eşyanın, maddenin, malın mülkün kıymeti sahip olmadan önce gözümüzde çok büyük görünür. Çok değerli ve kıymetlidir. Önceden belirlediğimiz hedefe sahip olmak için gecemizi gündüzümüze katar, maddi birikimin yeterli olmasını bekler ya da sabırsızlığımız yüzünden sınırı aşarak kredi çeker, bir an önce onu elde etmek isteriz.
Bir çocuk için reklamında gördüğü oyuncak, tablet çok önemli ve ulaşılmaz gibidir. Bir genç için bir gün evlenmeyi düşündüğü, sevdiği kız çok değerli ve kıymetlidir. Orta yaş bir insan için alacağı otomobil, ev, işyeri paha biçilmezdir. Bir bayan için en değerli takılar, markalı beyaz eşyalar, koltuk takımları, huzurlu ev hayatı önemlidir. Bir çalışan için emekli olabilmek çok büyük bir kazanımdır.
Sahip olmadan önce her şey çok kıymetli, değerli ve eşsizdir. Hayranlığımız, tutkumuz, arzumuz çok daha fazladır.
O şeyin sahibi iken (sahip olduktan sonra) :
Sahip olmadan önce gözümüzde yüzde yüz oranında değere sahip canlı, cansızlar; sahip olduktan sonra %75 kayba uğruyor. Yani elimizdeki nimetler nitelik ve nicelik olarak küçülüyor, değer kaybına uğruyor. Bize ait olması muhtemel olan her nimet, aitliği kesinleşince bir anda olması gereken değerin altına düşüveriyor.
“Elimizde olanlar değil, elimizde Rabbimizin bir ikramı” iken çok hızlı bir şekilde verilen nimetleri unutuyor, şükretmiyor, hakkıyla takdir etmiyor gözümüzü daha konforlusuna, üstününe dikiyoruz.
Önceleri yana yakıla Rabbimizin bize vermesi için dua ettiğimiz sayısız nimeti bir anda unutmuyor muyuz?
Kısa süre içinde veren de verilen de unutulmuyor mu?
Çocuk tableti aldıktan sonra tablet ve alan değersizleşmeye başlıyor.
Biz bekâr erkekler evlendikten sonra hanımımızın ve çocuğumuzun kıymetini hakkıyla idrak edemiyoruz.
Bayanların bazıları elde ettikleri imkânları, nimetleri bir anda değersizleştirmiyor mu?
Yine biz orta yaş ve yaşlı erkekler, hırs ve açgözlülüğümüz yüzünden sahip olduğumuz nimetleri görmezden gelip daha yok mu, daha fazlası olsa demiyor muyuz?
Bakara Suresi 152.ayette Rabbimiz bizi verdiği nimetleri hususunda uyarıyor:
“O halde siz beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin ve sakın nimetlerime nankörlük etmeyin.”
A’raf Suresi 10. ayette:
“Gerçek şu ki sizi yeryüzüne yerleştirdik; orada sizin için geçim vasıta ve kaynakları var ettik. Fakat siz ne kadar az şükrediyorsunuz.”
Ne yazık ki günümüzün en büyük hastalıklarından biri şükürsüzlüktür. Hem elma ağacını hem yediğimiz elmayı hem o elma ağacını dikip sulayanı, yetiştireni, servis edeni hem de elma ağacının ve elmanın sahibi Yaratıcımızı, sayısız nimet vericimizi çok çabuk unutuyoruz.
O şeyi kaybettikten sonra: “Değer Bilme Grafiğini” tekrar incelediğimizde elde ettiğimiz sayısız imkânların gerçek değerini ancak elimizden çıktığında anlayabiliyoruz.
Peki; elimizde, yanı başımızda, bizimleyken niçin kıymetini bilemiyoruz?
Altı sebebi var:
1.Daha iyisin, daha konforlusunu elde etme düşüncesi, hırsının önceki nimetleri perdelemesi, unutturması.
2. Sosyal medyanın, ekranların, reklamların, filmlerin, durumlarda yediğini içtiğini aldığını paylaşan yakınlarımızın elde ettiğimiz nimetleri gözümüzde değersizleştirmesi.
3.Geçmiş imkânsızlıklarımızı, garibanlığımızı çok çabuk unutmamız. Sonradan elde ettiğimiz kazanımların bizi şaşırtması, şımartması.
4.Rabbimizle bağımızın zayıf oluşu.
5. Peygamberlerle sahabelerle âlimlerle bağımızın zayıf oluşu.
6.Dünyevileşme ve ölümün bizden çok uzak olduğu yanılgısıdır.
Zihnimde canlanmış olanın ikincisi ise bedava verilen göz, kulak, dil, el, ayak, akıl, kalp gibi organlarımızın işleyişi iyiyken hakkıyla kıymetini idrak edemeyişimizdir. Ne zaman hastalandı veya tamamen elimizden alındı, o zaman kıymetini anlayabiliyoruz.
37 bin ödeme yaptım demişti genç. Acaba biz yıllardır bedava kullandığımız gözün sahibine ne kadar ödüyoruz? Para ödediğimiz gözlükçüye gözlüğü iyi diye teşekkür ediyoruz. Acaba bedava göz veren Rabbimiz daha çok şükrü, teşekkürü hak etmiyor mu?
Uzmanlar insan gözü on milyon farklı rengi ayırt edebilecek kapasitededir, diyor. Böyle muhteşem bir nimete sahip olduğumuz için -üstadın dediği gibi -secde gerekmez mi?
Dünyaları verseler tek gözünü vermezsin
İki gözünü verene neden secde etmezsin?
Ali ALTAYLI