Hemen hemen her gün gördüğüm iki durumdan bahsedeceğim. Yaşı kırkı gösteren bir beyefendi saat 10.00 gibi eline telefonunu alıyor, kulağına dayıyor ortalama ara vererek de olsa beş saat telefonla konuşuyor. Yaşları otuzu gösteren yine iki, üç genç kahvenin önüne oturuyorlar sabah 11.00 gibi yaklaşık 16.00’a kadar çay, sigara eşliğinde sohbet ediyorlar. Hemen hemen her gün, her hafta, her ay bu şekilde devam ediyor.
Öyle gençler görüyorum ki biz büyüklerden daha ahlaklı, duyarlı, hakkaniyetli, vizyon sahibi, çalışkan ve üretken. Bu gençlere diyecek sözüm yok sayılarının hızlı bir şekilde artmasını isterim. Sözüm 24 saatin içini doldurmayan kadın ve erkek farklı yaşlardaki kişileredir.
Bir zamanlar gönlümden süzülen beyaz sayfalarda yerini alan şu mısralar hatırıma geldi:
Konuşan gençleri gördüm, aralarına katıldım
Merak ettim, doğrusu ne konuşuyorlar
Bir buluş, bir yeni fikir, bir proje
Ya da gerçekleştirmek istedikleri hedeflerin programı
Delikanlı ne konuştuğunun farkında mısın? İçi boş, içi çürük
*
Bir delikanlı bilgisayar başında sabahlamış
Merak ettim sordum, niçin sabahlamış?
Oyun oynamış, sosyal medyada takılmış
İçten içe üzüldüm gence ve harcadığı zamana
Delikanlı kendine gel, ucuzca harcadığın zaman senin sermayen!
Madem güzel bir gelecek zaman yönetimini bilenlerin, çalışanların, üretenlerin, sabah erken işe koyulanların, az da olsa belirlediği hedefin içine bir şeyler koyanların, çift kanatlı yaşayanların olacak o zaman biz bunun neresindeyiz?
Bir günümüz nasıl geçiyor kendimize bugün soralım?
Ortalama 8 saatimiz uykuda geçiyor. Kalan 16 saatimizi nerede geçiyor?
Eğer belirli bir işte çalışmıyorsak, peki bu bedava verilen saatleri nereye harcıyoruz?
Çalışanlar ve öğrenciler ortalama 8 saatini okulda ve işte geçiriyorlarsa kalan saatlerimizi kime, neye, niçin harcıyoruz?
Bir kitapta: “Bir insanın hayat başarısı günün kalan 8 saatini belirlemiş olduğu hedefe kendisini adamasıyla mümkündür.” diyordu.
Peki, bizim peşinde koştuğumuz anlamlı, hayırlı, tutkulu bir hedefimiz var mı?
Şuurlu kadın ve erkek, genç, orta yaş, yaşlı gür imanlı, tutkulu bir hedefi olan, çalışmaya âşık bir insan:
Zamanı ucuzca harcayabilir mi?
Uzun süren telefon konuşmaları yaparak zaman israfına girebilir mi?
Dedikodu ile ömrünü geçirebilir mi?
Sosyal medyada gecenin üçüne dördüne kadar ruhunu kirletebilir mi?
Bir işin ucundan tutmamada inat ederek günlerini geçirebilir mi?
TV’deki bitmez tükenmek bilmeyen verdiği aldığından çok filmleri, programları takip etmekle mi değerli saatlerimiz geçiyor?
Çay ocakları önünde, kahve köşelerinde ömür çürütebilir mi?
Park oturma yerlerinde her gün uzun süre vakit geçirebilir mi?
Elinde olan akıllı telefonun içindekilere 8-10 saatini verebilir mi?
Toplayıp çarpsan bir toplumsal fayda çıkmayan boş, malayani konuşmalarla gününe gün ekleyebilir mi?
Kâinat boşluğu asla kabul etmiyor. Ya verilen 24 saatin içine bir gün filizlenecek, filizlenmesi ile bizi, sevdiklerimizi, toplumu mutlu edecek faydalı tohumlar bırakacağız ya da 24 saatin içini boş bırakarak ister istemez zararlı tohumların girip filizlenmesine neden olacağız ve hem dünya hem ukba kaybedenlerden olacağız.
Eğer biz insanların büyük bir hedefi, yılmaz bir çalışma azmi, iyi niyeti, temiz bir zihni ve özü yoksa kendimize, çevremize vereceğimiz zararın hesabını yapmakta zorlanırız.
Hz. Ali: “Çalışanlar kötülük düşünmeye vakit bulamazlar. Çalışmayanlar ise kendilerini kötülükten kurtaramazlar.” der.
Bir an önce boş işleri bırakarak nefsimizin sesini kısmaya çalışarak verilen zaman diliminin kısıtlı olduğunu düşünerek geleceğe bakan yüzümüze, tarlamıza umut tohumları ekebiliriz. İnsan bu dünyadan apar topar götürülmeden günlerine, haftalarına, aylarına, yıllarına verimli tohumlar saçmalı, belki bir yerlerde gölgesinde oturturlar diye.
Necip fazıl Kısakürek mısralarında ne güzel ifade etmiş:
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Dostoyevski: “Yeniden dünyaya gelseydim saniyelerin nabzını tutardım.” der. Geçen zamanın geri dönüşümü olmadığını söyler ve değerlendirilmesi gerektiğini vurgular.
Beynimizde bir hedef, elimizde bir liste, çantamızda bir kitap, çevremizde kaliteli arkadaşlar ve güne erken başlama alışkanlığımız yoksa büyük bir ihtimalle gelecek günler bize güzel yüzünü göstermeyecektir.
Bir insanı, bir aileyi, bir grubu, bir milleti tanımak istiyorsan ve gelecekleri hakkında sağlıklı bilgi elde etmek istiyorsan günlük, haftalık, aylık faaliyetlerine bakmamız yeterli olacaktır. Zamana değer vermeyen, hızlı bir şekilde geçen dakikalar üzerinde düşünmeyen sadece çıkarı ve hazzı için yaşayan insanın kârı ne ola ki?
Nietzsche: “İçine koyabilecek bir şeyiniz varsa bir günün bir cebi vardır.” diyerek 24 saatin önemine vurgu yapar.
En tehlikeli, sorunlu, şikâyetçi insan bir günün içini verimlilikle doldurmayan rahatına düşkün, hazırcı, birileri getirsin ben yiyeyim diyendir.
Atalarımız, boş gezmekten bedava çalışmak yeğdir, diyerek boş gezmenin tembelliğe yol açarak bizi gözden düşüreceğini söyler. Boş gezen insan,24 saatin içine hiçbir faydalı iş koymayan insan yok gibidir.
Özetle
Bir günümüz geleceğe bakan yüzümüzdür.
Bir günümüz bizi tanıtan iyi bir mektuptur.
Bir günümüz gelecek haftaların, ayların fragmanıdır.
Bir günümüz bize şahitlik eden dün ve yarınımızdır.
Bir günümüz geleceğe atılan bir tohum, dikilen bir ağaçtır.
Bir günümüz asla satın alamayacağımız en değerli kıymettir.
Bir günümüz cennetimiz, baharımız, kışımızdır.
Ali ALTAYLI