Anladım ki; aynen Avrupa’daki gibi biz insanlar git gide yalnızlaşıyor. İngiltere’de yalnızlık bakanlığının kurulduğunu duymuştum. İngiltere’de birden çok yaşlının yalnızlık tek yoldaşı oluyor. Avrupalılar yalnızlıklarını kedi, köpek, içki, uyuşturucu, eğlence ile gidermeye çalıştı. Dünyada en büyük kazanım aşkın bir muhabbetle konuşabileceğiniz sizi anlayan, size değer veren kişilerin etrafınızda olmasıdır. Tecrübeli yakın çevremizi hayatımızdan uzaklaştırdık, az insan çok huzur dedik; ama huzuru da bulamadık. Okuduk, öğrendik, egomuz, benliğimiz şişti; uzaklaştık en yakın dostlarımızdan bile. Bilgimiz, statümüz, şöhretimiz arttıkça insaniyetimiz can çekişir oldu.
Anladım ki; biz insanlar kendimizin içindeki kendimizi bulmak için gayret göstermek yerine “bir ben vardır benden içeri” diyen Yunus Emre’nin sözüne kulak vermek yerine face, ınstagram, televizyondaki programları, haberler ile o kadar meşgulüz ki kendimizi keşfetmeden, bizden ayrı bizle tanışmadan, yaşadığımız kâinatı, dünyayı okumadan, keşfetmeden zaman gelip geçiyor. Asıl kazanım ve huzurun dışla meşgul olmakta değil, iç dünyamızı imar etmede ve bizi yoktan yaratan, yaşatan Rabbimizi tanımada derinleşmekte gizli olduğunu bir bilsek, çok şey değişecek küçük ve büyük dünyamızda.
Anladım ki; önyargı, su-i zan, dedikodu bu üç konudaki zaafımızı gidermezsek özümüz ve geleceğimiz meyve vermeyecek. Önyargı, bunların sülalesinden adam çıkmaz. Bu giyiniş tarzı ve düşünme şekliyle üniversitede kalması imkânsız. Su-i zan, yakışıklı genç, güzel kızı takmış koluna gidiyor, diyoruz; ya kardeşiyse ya eşiyse nerden biliyoruz. Şu mübarek ay da gizli gizli su içiyor diyoruz, nerden biliyoruz ya başka bir şehirden gelmiş yolcuysa, hastaysa. Dedikodu, şimdi gıybet olacak da diyerek başladığımız ve bir türlü sonlandıramadığımız öfke, kin, kıskançlık, haz ile karışık konuşmalardır. Yüksek seciyeli insanlar, dedikoduyu alışkanlık haline getirmez, önyargı, sü-i zan gibi silahlarla beynine ve gönlüne ateş etmez.
Anladım ki; çocuğun ilk şekillenmeye başladığı yer önce çekirdek aile, sonra geniş ailedir. Eğer çocuğun ailesinin ve çevresinin farkındalık düzeyi yüksek, çocuklarına sözle ve yaşantıyla örnek olabiliyorlarsa o ailede yetişen çocuk hayat yolunda daha başarılı olabiliyor. Ekmek derdine düşmüş, maddi, zihin, gönül darlığı yaşayan evde kavga ve gürültünün eksik olmadığı, anne baba çocuğuna istenilen düzeyde faydalı olamıyor. Çocuk anne babasının ayak izlerini takip ediyor, onları gözlemleyerek büyüyor. Evdeki konuşmalar, konuşmaların gerçek hayata yansıması, akraba ilişkileri, konu komşu ilişkileri, çocuk öğretmen ilişkileri, mahalle sokak ilişkileri, ekranların kullanım şekli çocuğun geleceğini şekillendiriyor. Bu çocuk, bu insan niye böyle sorunlu demek için acele etmeyin, hemencecik suçlamayın geçmişine basiret kamerası ile bakın neler var, neler.
Anladım ki; inancı kıt, aklı kıt, vizyonu kıt, görgüsü kıt, eğitimi kıt, sabrı kıt, şükrü kıt, statüsü kıt, azmi kıt, empatisi kıt, sevgi ve saygısı kıt, egosu yüksek, kibri fazla, gönlünde ve kalbinde ayrık otları barındıran, kıskanç, bencil, sorun üreten, dili ayarsız, beklentisi çok çalışması az, takdiri az şikâyeti çok, hem kabış hem süseğen insanlarla uzun yol alamazsınız. Bu tip insanlarla ilişkinizi yeniden gözden geçirin. İyi niyetinizden, kalbinizin ve zihninizin güzelliğinden dolayı onlara faydalı olmak isterken çoğu zaman size zarar verirler.
Anladım ki; iyi, temiz bir insana Yaratıcı ve kullar güzellikler sunarsa şükreder, teşekkür eder. Ama kötü karakterli, art niyetli birine yaratıcı ve kullar güzellik, iyilik sunarsa hak ettiğine inanır, ben bunu hak ettim, çalıştım, kazandım der. Ne yaratıcıya şükreder ne kullara teşekkür eder. Kötülüğüne iyilikle karşılık versen iyice azar, ben haklıydım der. Nefsini dinler, kendine toz kondurmaz, nankörleşir. Biz insanlar çok bilinmeyenli, çözülmesi zor bir denklem; cevabını bulmada zorlandığımız bir bilmece.
ALİ ALTAYLI