Yılbaşına bir hafta gibi az bir süre kaldı. Yılbaşının gelişini hatırlatan süslemeler gözümüze çarpmaya başladı.
Diyeceksiniz tek sorunumuz yılbaşı mı?
Değil elbet.
Kültürel erozyonun artmasına sebep olması nedeniyle arkasındaki ezeli bozulmayı hatırlatmak amacıyla zihnimde canlananları yazıya dökmek isterim.
Bugün cuma namazı öncesinde vaaz veren hocamız, yanlış hatırlamıyorsam “Dünyadaki bütün kötülüklerin nedenini araştırsak Allah ve Resulüne itaat etmemek vardır.” diyerek ne de güzel bir tespitte bulundu.
Madem bir usta ürettiği malzemeyi, bir sanatkâr oluşturduğu eseri, fabrikanın sahibi fabrikanın doğru işleyişini en iyi bilir. Temsilde hata olmasın bu dünya, kâinat denen büyük fabrikanın kurucusu Rabbimiz (cc) de bu büyük evrenin ve içindeki canlıların doğru işleyişini en iyi bilen değil midir?
Yani bizi yoktan yaratan nasıl yaşarsak nelere dikkat edersek hangi sınırları kurursak mutlu olacağımızı, dünya ve ukba kazançlı çıkacağımızı, kötülüklerden korunacağımızı biliyor. Hepinizin bildiği gibi yapan bilir, bilen konuşur, yön tayin eder ve kural koyar. Bir küçük oyuncak paketinde kullanma kılavuzu çıkıyorsa, aldığımız bir beyaz eşyanın kullanma kılavuzu oluyorsa kullandığımız bazı tuvaletler de bile kullanma talimatı varsa nasıl bu yaşadığımız, içinden geçtiğimiz, kısa bir süre bin bir hikmet için kaldığımız bu dünyanın bir kullanma kılavuzu olmasın?
Rabbimiz de bizimle gönderdiği kitaplarla peygamberlerle muhteşem bir görkeme sahip kâinat ve daima iyiliği emreden vicdanımız ile konuşmuştur.
Tabi ki, tefekkür etmesini ve okumasını bilene.
Yüce kitabımız Kur’an’ı Kerimle biz insanlarla konuşmuştur.
Hadîs-i şerîfte:
“Allah -celle celâlühû- ile konuşmak isteyen Kur’ân-ı Kerîm okusun.” buyruluyor.
Cansız olan toprak farklı renkte, kokuda, şekilde meyveyi sebzeyi kimin emriyle bize gönderiyor?
Kimin emriyle arı balını, inek sütünü bizlere veriyor; örümcek ağını kimin emriyle örüyor?
Gökyüzüne çakılan güneş, bize ne söyler ve kimin eseri?
Bulutlar arasından çıkan yağmur damlacıkları bize ne söyler ve kimin eseri?
Her gün değişen gece gündüz günler, haftalar, aylar, yıllar bize ne söyler ve kimin eseri?
Mülk Sûresi ilk dört ayeti bize ne söyler?
1.Kâinatın mutlak mülkiyeti ve hâkimiyeti elinde bulunan Allah yüceler yücesi, bütün iyilik ve bereketlerin kaynağıdır. O’nun her şeye gücü yeter.
2. O ki, hanginizin daha güzel işler yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. Kudreti dâimâ üstün gelen ve günahları çok bağışlayan yalnız O’dur.
3. Yedi kat göğü birbiriyle uyum içinde tabaka tabaka yaratan O’dur. Rahmân’ın yaratmasında hiçbir düzensizlik göremezsin. Haydi, çevir gözünü de bak, bir kusur, bir çatlaklık görebilecek misin?
4. Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak. Göz, aradığı kusuru bulamamanın ezikliği ve bitkinliği içinde sana geri dönecektir.
Kelime anlamı olarak itaat şu anlamlara gelir:
Söz dinlemek.
Bir emre uymak.
Bir talebi yerine getirmek.
Yasaklanan bir şeyi terk etmek.
Bir otoritenin isteklerine boyun eğmek.
2025 gelmeden şöyle bir iç muhasebe yapalım. Önce kendimize, nefsimize sonra ehlimize, evlerimizin durumuna şöyle bir göz gezdirelim.
Gerçekten canı gönülden Rabbimize önce kendimiz aklımız, kalbimiz, gözümüz, kulağımız, dilimiz itaat ediyor mu?
Bize bedava göz, kulak, gönül Verenin yap dediğini yapıyor; yapma dediğini gerçekten yapmıyor muyuz?
Canımızın, nefsimizin, el âlemin, modanın, filmlerin, canımdan öte dediklerimizin istediği gibi mi yaşıyor yoksa Kutlu Nebi’nin sünnetine göre mi yaşamaya çalışıyoruz?
Rabbimizin emir ve yasaklarını hakkıyla öğrenmek için okuyor, dinliyor, kafa yoruyor muyuz?
Necip Fazıl Kısakürek’in şu iki mısrası aslında şöyle mi olsa böyle mi olsa bu asırda olur mu zaman değişmiş, asır başkalaşmış diyen teslimiyeti ve itaati azalmış bizlere ne de çok şey söylüyor:
Gözüm, aklım, fikrim var deme hepsini öldür
Sana çöl gibi gelen, O göl diyorsa göldür…
Evimiz gerçekten ekranların dominantlığından kurtuldu mu?
Ekranlarda takip ettiklerimizden Allah (cc) ve Resulü (sav) razı mı?
Çocuklarımıza gerçekten hakkıyla örnek oluyor, Allah (cc) ve Resulünün (sav) istediği bir birey olarak yetiştiriyor muyuz?
Ellerimizden, evlerimizden bir türlü düşüremediğimiz akıllı telefonları hızlı geçen zamanın içini ilimle irfanla doldurmak için mi kullanıyoruz yoksa malayani işler peşinde miyiz?
Doğru İslamiyet’i ve İslamiyet’e layık doğruluğu özümüzde, evimizde, işimizde çarşıda pazarda her yerde yaşayabiliyor muyuz?
“Yunus Emre Aşkın Yolculuğu” dizisinde Taptuk Emre’nin sohbetindeki bu bölüm biz inananların kendilerini sorgulaması gerektiğinin bir göstergesi değil mi?
“Anlatırlar amma sanılmaya ki din budur!
İmdi öyle bir hale getirdiler ki bu işi, sanki bu din abdestin nice alınacağından, orucu, namazı neyin bozacağından başka bir şey değildir…
Oruç dediğin, abdest dediğin, namaz dediğin, iman var ise var azizim…
Hele sen şu imanı bozan şeylerden bahset bize de abdestimiz tuta!
Anlat hele Yunus’um; orucu nelerin bozduğunu ezber çokta zor değil. Sen asıl imanı bozan haller neler ola? Onu anlat hele!
Kul hakkı yemek, emeği hiçe saymak, işi ehline vermemek…
Adam kayırmak, işine ve tartısına hile karıştırmak, hırsa kapılmak, zayıf bulunca zulmetmek, büyük görünce dalkavukluk etmek, topluluk içine fitne sokmak, bölüştürmek değil bölücülük yapmak, dostunu dahi kıskanmak, yalan söylemek, buğz beslemek.
İşte böyle şimdi bu işler. Bin bir türlü günahı salıveririz, aman ha abdesti bozan haller…
Onun nice alınacağı belli, çaresi ilacı belli. Namazı, orucu kaçıranın da ilacı belli…
De hele o vakit; imanı bozan nice nice günahın ilacı ne o vakit. Buna reçete ne ola?
Nerden buluruz günahın reçetesini,
Hangi hekimdedir?”
Bazen kendime soruyorum. Ülkemizdeki bu bozulmanın deistlerin, agnostislerin vb ortaya çıkmasında, dinden uzaklaşan insanların, bir gençliğin olmasında senin hiç suçun yok mu diye?
Hem de çok.
Peki, nedir?
Hakkıyla öğrenememek.
Hakkıyla yaşayamamak.
…mış, gibi yaşamak.
Ülkemizde yılbaşını kutlayanlara acaba biz doğru İslamiyet’i, İslamiyet’e layık doğruluğu yaşayışımızla gösterebildik mi?
Yaşantımız; konuşmamızla, giyinişimizle, davamızla örtüşüyor mu?
İyi, aranan, özlenen, anılan bir komşu muyuz?
Kaliteli insani ilişkileri sürdürme yönüyle başarılı mıyız?
Dürüst bir tüccar mıyız?
Akıllı telefonlar ve ekranlar karşısında iffetli miyiz?
Bayrak şairi, Arif Nihat Asya’nın milli ve manevi değerlerinden uzaklaşan bizlere, “BİZE BİR NAZAR OLDU” şiiri ne söyler?
Bize bir nazar oldu Cumamız Pazar oldu
Ne olduysa hep bize azar, azar oldu
*
Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız
Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız
Avrupa’ya bir değil iki pencere açtık
Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz
*
Yaklaştıkça her sene öz yurdumda yılbaşı
Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı
Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz
*
Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır
Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır
Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır
Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz
ALİ ALTAYLI