Dünya bir imtihan yeri, imtihan unsurları ise bin bir türlü. Bildiğimiz tek şey ise dünyaya gelen her insanın derecesine göre imtihandan geçirileceği gerçeği. Her insan baharı ve kışı içinde taşır. Kimilerinin baharı geç gelir, ama gelir. Kimileri ise baharının hiç bitmeyeceğini sanır; ama bir anda şiddetli kışla yaşamak zorunda kalabilir. Çocukluktan gençliğe doğru adım atan her bir bireyin yavaş yavaş yükü artar. İş hayatı ve evlilikle tanışan, buluşan her bir insanın sorumluluğu artar; yükü ve imtihanı daha da ağırlaşır. Dünyadaki en ağır yüklerden birisi ise sevmediğimiz halde parası için katlanmak zorunda kaldığımız iş ve çatışmanın bir türlü bitmediği dinginliğe ulaşamamış mutsuz aile yuvalarıdır. Fuzûlî’nin dediği gibi bir gül için bin dikene su verme gayretidir:
Yâr için ağyâra minnet etdiğim ayb eylemen
Bâğbân bir gül için bin hâra hizmetkâr olur
(Sevgiliye kavuşabilmek için ellere minnet etmemi sakın ayıplamayın, kınamayın. Bahçıvan bir tane gül elde edebilmek için bin tane dikene hizmetkâr olur.)
Kimilerimiz düşmanın zulmü altında imtihan olurken kimilerimiz parayla kimilerimiz malla kimilerimiz makamla kimilerimiz mirasla kimilerimiz hastalıkla kimilerimiz musibetle kimilerimiz çocuksuzlukla kimilerimiz geçimsizlikle kimilerimiz işsizlikle kimilerimiz istediği eş adayını bulamamakla kimilerimiz öfkeyle kimilerimiz şehvetle kimilerimiz akıl taşkınlığıyla kimilerimiz dille kimilerimiz gözle kimilerimiz akrabalarıyla kimilerimiz komşularıyla kimilerimiz arkadaş çevresiyle kimilerimiz vatanından uzak düşmekle kimilerimiz alacak verecek meselesiyle kimilerimiz konforla imtihan olmaktadır.
Necip Fazıl Kısakürek zorlu imtihanlar karşısında dillendirdiği kısa ama öz mısraları bize ne söyler?
Bu yük senden Allah’ım, çekeceğim, naçarım!
Senden sana sığınır, senden sana kaçarım!
*
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
*
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bazen büyük padişah Fatih Sultan Mehmet gibi dünyanın türlü sıkıntılarına karşı mısralarla Rabbimize yönelir, bazen bir dostumuzla dertleşir, bazen de kendimizle dertleşir, bazen de etkili şair Fuzûlî’nin mısralarına yansıttığı gibi yalnızlık çölünde debeleniriz.
Hiç kimse yok kimsesiz
Herkesin var bir kimsesi
Ben bugün kimsesiz kaldım
Ey kimsesizler kimsesi
*
Kimse aradığım yollarda
Kimsesizlik kimsem oldu
Dinsin artık hicranın cana
Kimse aradığım yollar
Kimsesiz kimselerle doldu
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı
(Gönlümün ateşinden başka bana yanan, benim için endişelenen yoktur. Yine sabah rüzgârından başka da kapımı açan kimse yoktur.)
Kapı kapı dolaşsak herkesin bir imtihanı var bu dünyada. Birbirimize imtihanlarımızı anlatsak kendi imtihanımızı kimseye vermek istemeyiz; çünkü imtihan var imtihandan daha büyük, dert var başka bir derdi aratan. Bir dokun bin ah işit deyiminin içini dolduracak ne de çok insan var şu imtihan dünyasında.
Büyüklerin imtihanları ise büyük oluyor. Gönül sızıları baş ağrıları, çıkmazları, yalnızlıkları, devrinde anlaşılamamaları da büyük oluyor. Zamanın eskitemediği büyük insanlar, büyük imtihandan geçmişler ve meyvesi de çok büyük olmuş. Hak yolunda insanlık için candan, canandan geçenlerin imtihanları bizim imtihanlarımız gibi mi?
Meyvesi ise sonsuzluk kârı ve zamana meydan okumak, anılmak.
ALİ ALTAYLI