İki kere iki dört ediyor, bu kesinlik ifade ediyor. Denize girersen ıslanırsın, bu da kesinlik ifade ediyor. Pazardan sonra pazartesi, ocaktan sonra şubat gelir, bu da kesinlik ifade ediyor. Şu dünya hayatında kesinlik ifade eden bir şey daha var: Hangi faniyi, maddeyi, dünyalığı çok seviyorsak onunla imtihan olmamız, tokat yememiz, keyfimizin kaçmasıdır. Aşırı bir şekilde tutkuyla bağlandıklarımız bizi tokatlıyor, silkiyor, kendimize getiriyor.
Sevgimizi vermede aşırıya kaçtıklarımız adeta sen bunu hak ettin, diyor. Bu sevgini bana değil, Baki’ye, seni yoktan insan olarak yaratan güneş, gündüz, meyve, sebze, kar, yağmur, göz, kalp, akıl verene vermeliydin, diyor.
Yanlış yerde kullandığın sevgi bakiyesi, limiti bu dünyada baş ağrısı ve gönül sızısı getiriyor.
Allah (cc) namına, yukarıdan aşağı doğru olmayan her muhabbetin, tutkunun, aşırılığın bedeli ağır oluyor.
Nasıl mı dersiniz?
Bir üniversite öğrencisi veya normal bir genç, bir kıza âşık olur, uğruna ne bedeller öder; evlenir, başına bela olur.
Bediüzzaman Said Nursi ne güzel ifade etmiş:
“Aşk, şiddetli bir muhabbettir. Fâni mahbuplara müteveccih olduğu vakit, ya o aşk kendi sahibini daimî bir azap ve elemde bırakır. Veyahut o mecazî mahbup, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için, bâki bir mahbubu arattırır; aşk-ı mecazî, aşk-ı hakikîye inkılâp eder.”
Bir anne veya baba çocuğuna toz kondurmaz, aşırı bir şekilde çocuğuna bağlanır; çocuk yetişkin olunca anne baba umduğunu bulamaz, üzülür.
Çok sevdiğimiz arabamız çizilir, zarara uğrar; bize dünya iğne deliği gibi dar gelmeye başlar.
Mal mülk, makam, kadın, şan şöhreti çok severiz; elde edince iç huzur alınır, sızlanmaya başlarız.
Gözümüzü, kaşımızı, yüzümüzü, saçımızı çok severiz; çaresi az bulunan bir hastalık bir anda bizi bulur, gözyaşlarımız sel olur.
Abdulkadir Geylani “Fütühûl Ğayb” ismi eserinde şunları söyler:
“Her neyi seversem, sevgim devamlı olmuyor. Sevdiğim canlı ise aramıza ya ölüm ya düşmanlık ya da gözden kaybolmak giriyor. Sevdiğim mal türünden ise ya telef oluyor veya elimden çıkıyor.”
“Sana şöyle denilir:
Ey Hakk Teâlâyı seven kişi!
Burada dikkate alınacak çarpıcı mana şudur: Bilmiyor musun ki, Hz. Allah çok kıskanır. O seni yaratan iken sen O’na değil, başkasına boyun eğiyorsun.”
“O çok kıskanan ve gücü her şeye üstün gelendir. O her şeyin üstünde ve her şeye gâlip gelendir. Kendisine ortak olarak ortaya çıkanı yok eder ki, kulunun kalbi ortaksız olarak sadece kendisine mahsus olsun.”
“Kalp ortaklardan, eş tutulanlardan, mal, çoluk çocuk, zevk ve arzulardan, başkan olmak, kerametler, mertebeler, makamlar, cennetler, dereceler, yakınlıklardan temizlendiği zaman, kalpte ne irade ne de arzu kalır. Artık kalp, içerisinde sıvı durmayan çatlak/kırılmış bir kaba döner. Çünkü o Allah’ın işi için kırılmıştır. Kalpte ne zaman istekler/dilekler toplanırsa onları Allah’ın fiili ve kıskanması kırar, etkisiz hale getirir.”
2024’ e girmeye iki gün kaldı. Sevgimizi gerçek sahibine vermeyi hangi yılda başarabileceğiz ya da başaramadan yıllar bizsiz mi gelip geçecek? Ekranların, gösterişin, ayartının, haz ve hızın hayatımıza hâkim olduğu bir dönemde sevgi hicretimiz ne zaman olacak? Çokluğun sevgisinden, içinde boğulmaktan, çırpınmaktan, oyalanmaktan tekliğe ulaşmakta zorlandığımız günümüzde, yıllar çok hızlı bir şekilde yer değiştiriyor. Sanki bir yılın geçmesi bir ayın gelip geçmesi gibi hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Zamanımız kısa, imtihanlarımız ve hesabımız büyük.
Verilen her nimetten hesaba çekileceğimiz gün yaklaşırken aşırı muhabbeti hak eden yerlere sarf etmek yerinde olsa gerek.
Peki, aşırı muhabbetimizin yönü nereye olmalı, sevgimizi nereye verirsek kazancımız büyük olur?
İlme,
Tefekküre,
Araştırmaya,
Marifetullaha,
Muhabbetullaha,
Hak ve hakikate,
Meraka, hayrete
Temiz bir kalbe,
Sevgiyi ve insanlığı yaşatmaya
Vahiyle yıkanmış temiz bir zihne,
Değerlerimizi sahiplenerek yaşamaya,
Çıkar hesabı yapmadan görüştüğümüz dostlara,
Öldükten sonra bizimle gelebilecek her şeye…
ALİ ALTAYLI