Küçükken akrabalarımdan birine sormuştum: Bu inek kafasını niçin bahçenin giriş kapısındaki ağaca astınız? Onlar da bahçemize nazar değmesin, diye astık cevabını vermişti.
Hepimizin konuştuğu ve önlem almakta zorlandığımız, bazen unuttuğumuz nazar nedir, en çok kimler nazarı çeker?
Nazar, canlı ya da cansız bir varlığın başına kaza veya bela gelmesine neden olduğuna inanılan bakışın adıdır.
Aşırı derecede hayranlık, kıskançlık, düşmanlık duyarak daha çok olumsuz duygularla insan, hayvan, eşya ya da bitkiye bakmak nazarı üzerlerine çekiyor.
Genelde dilimizden eksik olmayan, gün içinde çok kullandığımız bir sözdür, nazar. Özellikle kadınlar daha fazla kullanır, ülkemizde.
Çocuğuma nazar değdi.
Çiçeğime nazar değdi.
Tabağıma nazar değdi.
Arabama nazar değdi.
Evimdeki vazoya nazar değdi.
Koyunuma kuzuma, köpeğime nazar değdi
Yeni aldığım elbiseme nazar değdi.
Yeni aldığım koltuk takımına nazar değdi.
Peki, kimler huzurlu günleri bozar, nazara sebep olur?
Bir güzelliği görünce maşallah, suphanallah demeyi unutanlar bozar.
(Keşke bağına girdiğinde maşallah! Güç yalnız Allah’ındır deseydin! Eğer malca ve evlatça beni kendinden güçsüz görüyorsan, ben de Rabbimin, senin bağından daha iyisini bana vereceğini umuyorum.” (Kehf Suresi, 39)
Kıskançlık hastalığından bir türlü kurtulmayı başaramamış insanlar bozar.
Diline sahip çıkmayarak her güzelliği, sahip olduğu nimeti her yerde anlatanlar gelecek güzel günlerini bozar.
Nimetin gerçek sahibinin Yaratıcı olduğunu unutanlar ve bu nimeti bir kula verenler bozar.
Zihni dar, gönlü dar, ufku dar, görgüsü az insanlar bozar.
Eve gelecek bir misafirin gözüne sokar derecesinde, eve yeni alınanların servis edilmede gönüllü olunması, gizlenmemesi evin huzurunu bozar.
Her insan başkasını sevebilir; ama kendisinden daha iyi olmasını istemeyebilir. Karşıdaki kişiden farklı yönlerimizi, farklı kazanımlarımızı abartarak anlatmamız bozar.
Sahip olduğu bir nimete hayranlıkla uzun süre bakanlar, o nimeti hasta eder, bozar.
Göz değmesi haktır ve gerçektir, diyen Kutlu Nebi’ye kulak kesilmeyerek gösteriş hastalığına yakalananlar, “nazar insanı mezara, deveyi kazana sokar.” sözünü unutanlar, “İnsanların yarısı nazardan ölür.” “Nazar haktır, kader ile yarışan bir şey olsaydı, nazar değme işi yarışıp onu geçerdi (kaderi değiştirirdi)” sözleri üzerinde düşünmeyenler ve korunma yöntemini eyleme geçirmeyenler, iyi giden hallerini bozuyorlar.
Hz. Yakup (as) küçük oğlu Bünyamin’i hazırlayıp ağabeyleri ile Mısır’a göndereceği zaman Mısır’da şehre girerken hepsinin bir tek kapıdan değil, muhtelif kapılardan şehre girmelerini onlara emretmişti. Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Yusuf’un kıssası anlatırken Hz. Yakup’un oğullarını Mısır’a gönderdiği vakit onların şehre girmeleri hakkında onlara şöyle tavsiyede bulunduğu zikredilmiştir.
“(Yakup) dedi: Oğullarım! Şehre hepiniz bir kapıdan girmeyin. Ayrı ayrı kapılardan girin (ki size nazar değmesin.) Yine de Allah’ın takdir ettiği bir şeyi ben sizden gideremem. Hüküm ancak Allah’ındır. Ben ona güvenip dayandım. Tevekkül edenler de yalnız ona güvenip dayanmalıdır.” (Yusuf 12,67)
Hz. Yakup’un böyle davranmasının sebebi şu idi: Çünkü Hz. Yakup Aleyhisselam insanların çocuklarına “nazar” etmelerinden korkuyordu. Zira onlar çok güzel fiziki yapıya sahip idiler.
Hz. Yakup’un oğullarına verdiği öğütten nazar noktasında şunu çıkartabiliriz:
Eğer başkalarında çok da aynısı olmayan farklı güzellik, hüner, ilim, boy pos, ev, eşya, araba, göz rengi, yüz rengi vb. varsa bilin ki nazar değme riski çok yüksektir. İnsanların göz dikkatini daha çok farklılıklar, kendilerinde olmayanlar, daha önce görmedikleri çekiyor.
Aslında bazılarımız özellikle bayanların “dost düşman çatlasın” diye gözlere ifşa ettikleri kazanımları, ilk önce kendilerini vuruyor. Bunu bilseler bile bu gösteriş hastalığından vazgeçemeyen ne de çok inan var şu fani dünyada.
Toplum olarak bile isteye nazarı kendimize çekme noktasında yaptığımız hataları yazalım:
*Çocuğumuz doğar doğmaz sosyal paylaşım sitelerine WhatsApp durumuna koymamız. Korumasız çocuklar çok hızlı bir şekilde nazarı üzerine çekiyorlar.
*Yeni aldığımız eşya ve diğer canlı cansızları gözlere göstermek için misafir çağırmamız. Niyet hayır, akıbet hayır, denir. Niyet göstermek olduğu, iyi niyetten uzak olduğu için yeni alınan her ne ise sevincimiz yarıda kalıyor.
* Çocuklarımızı düğüne nişana gider gibi giydirmemiz.
*Düğün ve nişan fotoğraflarının olduğundan daha fazla gözlere servis edilmesi kem gözlerin yıkıcı etkisi.
* Gösterdiğimiz başarıları sosyal medyada gösterme yarışına düşmemiz. Çoğu yerde anlatmamız, insanları mutsuz etmemiz.
*Eve yeni aldığımız, küçük bir eşya bile olsa paylaşmamız.
* Tatil fotoğraflarını, yiyip içtiklerimizi anlık gözlere gösterme telaşına düşmemiz.
*Aldığımız saat, altın bilezik, taktığımız kolye, diğer takıların amacı hayatımızı kolaylaştırmak değil de göstermek ise gelecek güzel günleri mahvedebiliyor.
* Manevi korunma yöntemlerini kullanmada yetersiz kalmamız. Evden çıkarken, evdeyken manevi zırhlarla kuşanmamamız. Her gün film seyredilen, dedikodu edilen; ama her gün az da olsa Kur’ân-ı Kerim okunmayan bir ev” nazarı kendisine çekme noktasında” aynı olabilir mi? Yaşayış itibariyle temiz bir bireyle kötü düşünce ve alışkanlıklardan kendini alamamış, nazarları üzerine çekmede istekli bir birey, korunma noktasında bir olabilir mi?
ALİ ALTAYLI