Biz insanoğluna en çok zarar veren ve işlerimizi zorlaştıran, bizi git gide yalnızlaştıran, dünya ve sonsuzluk kaybımızı arttıran, bizleri içten içe çürüten başımızın belası, en önemli hastalığımız yüksek ego, benlik, kibirdir.
Biz insanların farkında olmadan içinde dal budak salan, kanımıza karışan bir zehirdir, büyüklenme hastalığı. Malımız mülkümüz, eğitim düzeyimiz, sonradan görmeliğimiz, çevremiz, başardığımız ve telefonla gördüğümüz işlerin sayısı arttıkça kendimizi kutsarız adeta. İşte biz insanların yanılgısı ve kaybetme aşamasına geçmesi de buradan başlıyor.
Büyüklenme hastalığına yakalanmış bir insan kaybediyor. Son nefesimize kadar insan ilişkisi, iletişimi Yaratıcı ve diğer canlılarla eşyayla sürer gider. Eğer bu ilişki ve iletişimde ilk önce büyük olarak Yaratıcımızı görüyorsak kendimize “ölçülü bir benlik” verebiliyoruz. Bu ölçülü bir benliğin vardığı yer “tevazu” oluyor. Mütevazı kişi, en büyük olarak Yaratıcıyı gördüğü kendisinin aciz olduğu ve sınırlı bir güce sahip olduğunu bildiği, sahip olduklarının devamlı olmadığını anlık elinden çıkabileceğini düşündüğü için diğer insanlarla güzel bir iletişimde bulunma başarısını gösterebilir. Onların içine girer, kaynaşır, onlarla yemek yer, çay içer, şakalaşır, hoş sohbetlerde bulunur. Yetki, donanım, varlık, akıl ve zekâsını onlarla bir tutma erdeminde bulunabilir.
Eğer büyük olarak ilk önce gerçek manada Yaratıcıyı görmeyen, Hakkı tanımayan, ilahi olan her şeye kendisini kapatmış bir birey, kendisini büyük görme hastalığına yakalanabiliyor. Elde ettiği kazanımlar ederinden fazla kendisine değer vermesine neden oluyor. İnançlı olan ama bir türlü inandığı değerleri hayatına yansıtmada zorluk çeken bizler de burnundan kıl aldırmayan kişilere dönüşebiliyoruz. Elde ettiğimiz, ilim, güç, varlık, statü ile sadece Allah’ın hakkı olan büyüklüğü kendimiz için kullanır hale geliyoruz. Allah’a ait alanı işgal etme yanılgısına düşerek Rabbimizle ilişkimizi bozuyoruz. Hak ile ilişkimiz bozulunca da diğer insanlarla da ilişkimiz bozuluyor, sevilmemeye ve yalnızlaşmaya başlıyoruz.
Mevlâna ne güzel söylemiş: “Kasırga, birçok ağaçları kökünden sökerse de alçacık bir ota ihsanda bulunur. O sert rüzgâr otun zayıflığına acır. Gönül artık sen de kudretten dem vurma.”
Hacı Bayram-ı Veli ise kibri bele bağlanan taşa benzetir: “Kibir, bele bağlanan taş gibidir, onunla ne yüzülür ne de uçulur.”
Bir insanın şu hızlı geçen ve sonu ölümle sonuçlanan dünyada kendisine yapabileceği en büyük iyilik, yüksek egosunu frenleyebilmesi mütevazı olabilmeyi başarabilmesidir. Kibir denince ne yazık ki genelde gözümüzün önüne başkaları gelir. Kendimize birçok konuda olduğu gibi bu konuda da toz kondurmayız. Kendimizi çoğu zaman test etmeyi unuturuz. Gizliden gizliye bizi saran kanserden daha beter hastalığı görmeyiz ya da görmek istememede ısrarcı oluruz.
Eğer ilişkilerimiz bozulmuşsa dost kıtlığı çekiyorsak git gide yalnızlaşıyorsak insanlara eskisi gibi selam vermek içimizden gelmiyorsa kaynaşmıyorsak dostlarımızı arayıp sormada gevşeksek cümlelerimize çoğu zaman ben diye başlıyorsak her konuda söyleyecek bir sözümüz varsa konuşma sırasını kimseye vermiyorsak aklımızı ve zekâmızı çok beğeniyorsak imkânlarımıza sadece kendi çalışmamızla ulaştığımızı düşünüyorsak telefonlara ve mesajlara çok geç cevap verme alışkanlığımız baş göstermeye başlamışsa sınırlarımızı ilahi olan değil de el âlem, modernite belirliyorsa çoktan kibir hastalığına yakalanmışız da haberimiz yok demektir.
Bir insan için en büyük kayıp nezaketini ve mütevazılığını kaybetmiş olmasıdır. İkinci kayıp ise darlık ve kıskançlıktır. Mütevazı olmayan bir insanın ise Hak ve halk desteği alması, güzel yarınlara ulaşabilmesi çok zordur.
“Bu Kibir Gurur Ne Diye” şiiri bize hiçliğimizi, kul ve fani olduğumuzu hatırlatsa gerek. Şair, Yunus Kokan ne güzel satırlara dökmüş:
…
Eller mi gözler mi senin?
Ayak mı kulak mı senin?
Bu kibir bu gurur ne diye?
*
Mal, mülk ne varsa emanet,
İmandadır tüm selamet
Bu kibir gurur ne diye?
…
*
Sofralar sermiş önüne,
Perde mi indi gözüne?
Bu kibir gurur ne diye?
…
*
Zikirden yüz çevirdin,
Kendini neye çevirdin?
Bu kibir gurur ne diye?
*
…
Ellerini kime açtın?
Sen duadan niye kaçtın?
Bu kibir gurur ne diye?
…
*
Defterini doldurdun,
Biter dünya yolculuğun;
Bu kibir gurur ne diye?
…
*
Geldin bir damla su ile
Gidişin bir tohum ile
Bu kibir gurur ne diye?
ALİ ALTAYLI