Haftada bir Konya’dan Karaman’a gelen ayakkabı toptancılarından Ahmet Abi hocam ne zaman benim konuyu yazacaksın diyerek bana takılırdı. Ahmet Abi, yoğun olduğum için ajandama not ettim sıraya koydum inşallah yazacağım diyordum. Ahmet Abi “Eden bulur, yapan bulur, Allah unutmaz, Allah’ın adaleti şaşmaz.” derdi. İşyerine adım atar atmaz önce selam verir, sonra arkasından eden bulur, derdi. Onun arkasından biz faniyiz, baki olan Yaradan, derdi. Farklı, samimi, güngörmüş bir insandı Ahmet Abi.
Ahmet Abi bu sözü niçin diline pelesenk etti bilmiyorum; ama bildiğimiz bir şey varsa bu yaşadığımız mekânda insan, çevresine dağıttıklarını topluyor. Ne verirse canlı cansıza o karşısına er ya da geç çıkıyor. Çevresine iyilik, güzellik, hayır, ilim, irfan, tatlı dil, güleryüz tohumu eken ilk önce bu tohumu kendi gelecek tarlasına ekmiş oluyor. Aynı şekilde kötülük tohumları eken kişi de ilk önce kendi geleceğini karartmış oluyor. Değişmeyen bir kural: Ne verir, saçar, dağıtırsan onu topluyorsun er geç. Seçme özgürlüğü bize verilmiş.
Arapça bir deyiş olan men dakka dukka kapı çalanın kapısı çalınır, yapan, eden bulur; üzen üzülür gibi anlamlara gelmektedir. Bu konu, atasözlerimizde de kendini gösterir:
Eden bulur.
Etme bulma dünyası.
İyilik eden iyilik bulur.
Ne ekersen onu biçersin.
Gülme komşuna gelir başına.
Üveye etme, özünde bulursun; geline etme, kızında bulursun.
Çocukluğumda hatırımda kalan bir kıssa var, bizi iyiye, hayra yöneltmek için anlatırlardı.
Çok eski zamanlarda bir dilenci varmış. Bu dilenci köy köy dolaşır, “eden bulur.” diyerek dilenirmiş. Dilencinin hali ve söyledikleri insanların çok tuhafına gidermiş. Bu tuhaf dilenci yine günlerden bir gün bir köyde dileniyormuş. Dilenmek için dolaşırken de durmadan aynı sözleri söylüyormuş.
-Eden bulur! Eden bulur!
O köyde köylüler tarafından merhametsizliğiyle tanınan ihtiyar, huysuz ve kötü kalpli bir kadın, dilencinin bu sözlerine fena halde öfkelenirmiş. Bir gün kendi kendine: “eden bulur da ne demek, ben sana gösteririm şimdi.” diye söylenmiş. Hemen vakit geçmeden dilenciye bir ekmek hazırlamış. Kapının önünde oturarak dilenciyi beklemeye başlamış. Bir süre sonra dilenci “eden bulur, eden bulur.” diyerek ihtiyar kadının kapısına gelmiş. İhtiyar huysuz ve kötü kalpli kadın önceden hazırladığı zehirli ekmeği dilencinin eline tutuşturmuş. Arkasından da:
-Nasıl olsa bir daha kapıma gelemeyeceksin canın cehenneme !… diyerek içeri girmiş. Dilenci bir süre daha köydeki diğer evlerin kapılarında dolaşmış. Topladığı birkaç parça yiyeceği torbasına koyarak yeniden dilenmek üzere oradan ayrılmış. Dilenci az gitmiş, uz gitmiş… Köyün yanındaki tepeyi aşınca yorulmuş. Bir ağacın gölgesine oturup dinlenmeye başlamış. Çok da acıkan dilenci ihtiyar kadının verdiği ekmeği yemeyi düşünmüş, tam bu sırada karşıda bir delikanlının geldiğini görmüş. Halinden çok uzak bir yoldan geldiği anlaşılan genç, gelmiş dilenciye selam vermiş. Çok yorgun olan genç adam da ağacın gölgesine, dilencinin yanına oturmuş. Dilenci,gence:
-Kimsin? diye sormuş.
Delikanlı:
-Ben bir askerim, askerliğim bitti, artık köyüme dönüyorum; fakat çok acıktım. Açlıktan yol yürüyecek halim kalmadı. Onun için burada biraz dinleneyim diye oturdum yanına kusura bakma, demiş.
Dilenci adam, delikanlıya çok acımış. Torbasından ihtiyar kadının verdiği ekmeği çıkarmış gence vermiş. Genç karnını doyurduktan sonra yola koyulmuş. Annesi oğlunu kapıda görünce çok sevinmiş. Oğluna dikkatli bakınca hasta olduğunu anlamış. Oğlu yolda gelirken çok acıktığını ihtiyar bir adamın kendisine ekmek verdiğini söylemiş. Anne dizini vurarak, eden bulur, sözü kafasına dank etmiş.
Köyümüzde yaşlı bir amca vardı, oğlu arada sırada dövermiş amcayı. Dizindeki morlukları gelir bizimkilere gösterirdi. Küçükken anneme sormuştum. Niçin bu amcayı oğlu dövüyor diye?
-Annem: “Oğlum bu amca da babasını zamanında dövermiş.” diye cevap verdi.
Şairlerimize kulak vermeden geçmeyelim.
Ziya Paşa:
İncinmemek istersen eğer mülk-ı fenâda
Bir kimseyi incitmemeğe hasr-ı merâm et
(Şu geçici dünyada incinmek, üzülmek, kırılmak istemiyorsan kimseyi incitmemeye gayret et.)
Rabbimiz Zilzal Suresinde: “Kim zerre kadar iyilik yaparsa onun karşılığını, kim de zerre kadar kötülük yaparsa mutlaka onun karşılığını görür.” diyor.
Ahmet Abi, hocam yaz dedi, yazdık. Eskiler söylemiş söylenecek tüm güzel sözleri. Bize düşen hecelemek, hatırlatmak oldu.
Eden bulur. Er ya da geç. Burada bulmazsa sınır ötesinde bulur, ama bulur. Basar (gören), Semi (işiten), Âlim (her şeyi bilen), Habîr (her şeyin iç yüzünden haberi olan) dünyanın ve ukbanın sahibi Yaratıcının adaleti şaşmaz.
Ali Altaylı