Bir gün çocukları ile temiz havada gezinen çok da durumu kötü olmayan Ayşe Hanım, lüks bir otomobili kullanan bir bayan gördü. Bir anda zihin dünyasında şimşekler çakmaya başladı. Aslında sabah çok güzel bir şekilde güne başlamış, ailecek kahvaltılarını yapmışlar, kocasını çocuklarıyla beraber işe yollamışlardı. Ne olduysa o zaman oldu, lüks otomobili kullanan bayan onun mutluluğunu bir anda zıddıyla değiştirmişti. Zamansız beliren zihnindeki soru yağmurları kendisini rahatsız etmeye başladı, morali alt üst oldu?
Niçin ben de başkaları gibi yüksek makamlara, statülere sahip değilim?
Niçin benim çocuklarım özel okulda okuyamıyor?
Niçin daha geniş ve gösterişli evler de oturamıyorum?
Niçin diğer bayanlar gibi kendime ait bir otomobile sahip değilim?
Niçin komşumun sahip olduğu imkânların çoğu ben de yok?
Niçin çevremde yaşarken elimden tutan yok, ölünce salımdan tutan çok?
Koltuk takımlarımı, beyaz eşyalarımı niçin marka alamıyorum?
Ayşe Hanım ve küçük çocukları açık havada biraz dolaştıktan sonra markete uğradılar. Evin birkaç eksiğini aldıktan sonra eve dönmek için yola koyuldular. Ayşe Hanım bir anda kaybettiği iç huzursuzluğun sebebine odaklanmışken bir de ne görseler iyi! Yolun kenarındaki bir parkta karı-koca kavgasına şahit oldular. Kocası hanımına, hanımı kocasına dile alınmayacak sözler sarf ediyorlardı. Hızlı bir şekilde oradan ayrıldılar, hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başladılar.
Ayşe Hanım ve çocukları eve yaklaşmışken arkalarından bir ses yükseldi:
-Abla, abla! Sizin apartmanda kiralık daire varmış; ama ben numarayı tam okuyamadım. Eğer, siz de ev sahibinin numarası varsa verebilir misiniz?
-Ayşe Hanım! Tabi ki, size yardımcı olabilirim, dedi. Telefonundan daha önce taşınmış komşusunun numarasını verdi.
Ayşe Hanım, kiralama niyetinde olan bayana biraz kapı önünde apartman ve komşular hakkında bilgi verdikten sonra asansöre bindi. Evlerinin kat numarasına asansörden bastı. Asansör yükselmeye başladı. Tam, oturacakları kata gelmişken bir anda asansör hızlı bir şekilde aşağı doğru inmeye başladı. Çocuklar ve Ayşe Hanım bodrum katta kendilerini buldu. Apartmanda temizlik yapan kapıcının bu durumdan haberi olmuş; çok korkan, bir anda neye uğradıklarını bilemeyen, benizleri atan, anne ve çocukları biraz beklettikten sonra çıkarmıştı.
Kapıcı Can Amca’ya teşekkür ettikten sonra Ayşe Hanım ve küçük çocukları merdivenlerden yürüyerek evlerine girebilmeyi başardılar. Ayşe Hanım, yaklaşık iki saat içinde gelişen bu olaylara anlam vermekte zorlandı.
Sabah kocasını işe gönderdikten iki, üç saat sonra hava alalım diye dışarı çıkıyorlar. Lüks bir araba görüyor, bir bayan kullanıyor, beyninde soru yağmurları oluşuyor, bir anda şikâyete yöneliyor, kendi imkânlarını küçümsüyor. Daha sonra marketten dönüşte parkta kavga eden karı- koca görüyor, sonra apartmanlarındaki kiralık daire soran bayana numara veriyor, sonra eve çıkmak için asansöre biniyorlar ve asansör arıza yapıyor. Bodrum katta bir süre panik, endişe, korku içinde bekliyorlar.
Ayşe Hanım, biraz önce demlediği çayı yudumlarken düşünmeye başladı. Bu başına gelenlerin en önemli nedeninin kendi zehirli düşüncesi olduğunun farkına vardı. Daha önce öğrenmiş olduğu birkaç güzel sözü hatırladı.
Birincisi, Peygamber Efendimizin hadisiydi:
“Hayat şartları sizinkinden daha aşağı olanlara bakınız; sizden daha iyi olanlara bakmayınız. Bu Allah’ın üzerinizdeki nimetini hor görmemenize daha uygun bir davranıştır.”
“Sizden biriniz mal ve yaratılış itibariyle kendisinden üstün olan kimseye bakarsa ardından kendinden daha düşük derecede olana baksın.”
İkincisi, Hz. Mevlana’nın sözüydü:
“İnsanı gördüklerinden ibaret sayma göremediklerinde ara. İçidir hakikatin resmi, dışı sadece bir manzara.”
Üçüncüsü, Bediüzzaman Said Nursi’nin sözüydü:
“Nasıl ki şükür nimeti ziyadeleştirir; öyle de şekva(şikâyet) hastalığı, musibeti tezyit(arttırma) eder.”
Dördüncüsü, Antik Yunan bilgesi Eflatun’un sözüydü:
“ Nazik olun, çünkü karşılaştığınız herkes farkında olmadığınız zorluklarla boğuşuyor.”
Başına iki saat içinde gelen bu olaylar hakkında kafa patlatmaya, derin düşüncelere dalmaya devam etti.
Lüks arabası olan bayana bir anda haset ettiğinin farkına vardı ve kendisine verilen kazanımları, nimetleri küçümsediğini gördü. Aslında başına gelen olayların temel sebebi kendisi ve yanlış düşünme tarzıydı. Nerden biliyordu belki, o bayanın kendisinde olan çoğu imkâna sahip olmadığını? Dış görünüşünün, lüks arabasının arkasında ne çıkmazlar vardı, bilemezdi.
Belki, evlendi çocuğu olmadı. Çocuğu oldu, özürlü dünyaya geldi.
Belki, tedavisi zor bir hastalığa sahipti.
Belki, eşinden ayrılmış ya da geçimsizlikleri olan bir bayandı.
Belki, çoğu maddi imkâna sahipti; ama beyin ve kalp dinginliği, huzuru yoktu.
Belki, anne baba sevgisini hiç tatmamıştı.
Bir anda renkli mektubun dışına bakıp içinde yazanı düşünmediği için kendinden utandı.
Yine, marketten çıkıp iki çocuğunun yanında parkta kavga eden eşleri düşündü. Kendisinin anlayışlı bir kocaya sahip olduğunu ve gayet huzurlu bir aile hayatı olduğu için şükretti.
Yine, apartmanlarındaki kiralık dairenin numarasını isteyen bayan aklına geldi. Eski bir bina da olsa evlerinin kendilerine ait olduğunu, en azından bu kışta kıyamette kira derdiyle uğraşmadıkları için kendindeki nimetlerin farkına vararak içi ısındı.
Peki, niçin çoktan belli arıza yapmayan asansör bir anda arıza yapıp kendilerini bodrum katta bulmuşlardı?
Ayşe Hanım sorduğu sorunun cevabı olarak eline daha önceden notlar aldığı ajandayı aldı ve şu beş cümleyi yazdı:
- Şu an senin sahip olduğun imkânlara on yıl önce sahip değildin, ama şu an sahipsin. Şükrün bedelini ödemekten acizken gözlerin niçin başkalarının elindekinde? İnsan başkalarına verilen nimetlerden gözünü ve gönlünü çevirdiğinde zenginleşiyor, huzurlu oluyor.
- Memnuniyetsizlik, şükürsüzlük, şikâyeti alışkanlık haline getirme gelecek günlerimize sıkılmış bir kurşundur. Geleceğimizi öldürüyor.
- Biz insanların en büyük hatası gördüğümüzün ötesindeki dünyaya geçemeyişimizdir. Kimler şu mutluluğu az, üzüntüsü çok dünyada nelerle savaşıyor bilemeyiz. Yine Eflatun’un sözü aklına geldi: “ Eğer, hepimiz sorunlarımızı bir yığına atsaydık ve diğerlerininki de görseydik, kendimizinkileri geri alırdık.”
- Kıskançlık, tedavisi zor bir manevi hastalıktır.
- Keşke, o lüks arabası olan bayanı gördüğümde zehirli düşüncelerle beynimi soru yağmuruna tutmasaydım. O bayanı ilk gördüğümde maşallah deseydim. Otomobili, kendisi gibi içi de geleceği de güzel olsun deseydim. Belki bu güzel düşüncemin sonucu Rabbim belalardan koruyacak, imkânımı genişletecek; belki de o bayanın otomobilinden daha güzelini verecekti.
Ali Altaylı