Konfor ve rahatlık bağımlılığı
Ekran bağımlılığı
Sigara, alkol bağımlılığı
Geçen ay Gümüşçü İhsan Bey’i ziyaret etmiştim. Onun söylediklerinden aklımda kalan bir kaç cümle vardı ki, bugün güncel problemlerimizin en önemlilerinden birini oluşturuyor. İhsan Bey, çaylarımızı yudumlarken hatırımda kaldığı kadarıyla şunları söyledi. “ Ülkemizin en büyük sorunu ne terör, ne ekonomi, ne şu ne bu… Ülkemizin en büyük sorunu lüks, konfor, rahatlık, özenti, şükürsüzlük sorunudur. Hanım ve çocuklarla hacca gitmiştik. Konfor yönünden çok güzel otellerde kalmıştık. Bütün imkânlar çok güzel, ayağımıza kadar geliyordu. Birçoğumuz kaldığımız oteli bile beğenmedi.”
“Değerli bir arkadaşımın özel okula giden bir oğlu vardı. Arkadaşımın durumu kötüleşti. Çocukları önceden kazandığı konforu devam ettirmek istedi. Hatta oğlu, babasına marka giymezsem, istediğim kalitede ürün almazsan kendimi pencereden atarım.” dedi.
İhsan Bey’in bu tespitlerinden sonra bir ara ajandama not aldığım şu sözler aklıma geldi:
“Dün bir kaşık yağla günlerce idare eden insanlar, bugün mallarının mülklerinin hesabını bile bilmiyorlar.”
“Dün, ayakkabısı delik olduğu için yürürken ayakkabısı su alan insanlar, bugün arabanın modelini beğenmiyorlar.”
“Dün, karıları sayesinde belirli bir noktaya gelen insanlar; bugün karılarını beğenmiyorlar. Başka karılara gitme sevdasındalar.”
Ne yazık ki, karnına açlıktan taş bağlayan bir Peygamberin; çöp kenarlarına ekmek poşetleri koyan, en lüks yemeklerde bile kusur arayan, ayağımıza kadar gelen paket teslim ürünlerden bile memnun olmayan, Rabbimizin türlü türlü verdiği nimetleri beğenmeyen, daha fazlasına göz diken insanlar haline dönüştük bizler. Ekranlar aracılığıyla çok şey gözlerimize ilişiyor, alamayınca mutsuz, elde edince de hakkıyla şükrünü yerine getiremeden daha yenilerine göz dikiyoruz. Aslında elde ettiğimiz birçok şey bizi mutlu etmiyor; mutluğun adresini farklı yerlerde konforda, gösterişte, görünmekte, rahatlıkta, sahip olmakta, hazda ve hızda aradığımız için.
Aşırı konfor ve rahatlık isteği biz insanları çürütüyor, ölüler gibi eylemsiz hale getiriyor. Konfora düşkün bir birey kendisini kutsallaştırıyor, yanlışlarına ve diğer insanların gözyaşına karşı kör ve sağır oluyor. Beklentisi, şikâyeti ve hastalığı pek çok; iç huzuru, memnuniyeti çok az oluyor. Zora talip olmak, sorumluluk almak, hareket, aksiyon, çalışma ve üretme azmi bize enerji veriyor; bizi ölülerden farklı bir yere taşıyor.
Ekran bağımlılığı, en kıymetli zamanlarımızı alıp götürüyor. Çocuklar ve gençlerin psikolojisini bozuyor, özellikle bayanların istek ve şikâyetini arttırıyor. Aile facialarının yaşanmasında ve ayrılıkların çoğalmasında filmlerin, sinemaların, çeşitli programların ve zehirleyici görsellerin etkisi yadsınamayacak derecededir. Yanlış programları izlemekte ısrar eden bizler, yanlış ve problemli insan olup çıkıyoruz. Düşünme sistemlerimiz değişiyor, İslami duyarlılıklarımız zarar görüyor. Adeta koyun postunu giymiş, kurtlara dönüşüyoruz. Ekran bağımlılığı geleceğimize zarar veriyor, konfor ve rahatlık taleplerinin, hazırcılığın önünü açıyor. Günahlara, musibetlere, ibadetlere karşı sabır kuvvetimizi zayıflatıyor. Ahlaksızlığı tetikliyor, nefisle mücadelemizi zorlaştırıyor.
24 saatin üçte birini ve daha fazlasını amaç dışı ekranlar karşısında geçirmek kendimize, sevdiklerimize, geleceğimi ve ülkemize yapılmış ihanettir. Zaman geçmiyor diye takip ettiğimiz filmler, çocuklar başımızdan gitsin, uslu uslu izlesinler diyerek verdiğimiz tabletler, akıllı telefonlar hırçın, sağlıksız bir geleceği hazırlıyor.
Geçen hafta devamlı müşterilerimden bir hanımefendi kuzenleriyle geldi. Çok uzun zamandır işyerimize gelmiyordu. Bu hanımefendinin daha önceleri yanında getirdiği bir çocuk vardı. Kendisine sordum: Oğlunuz vardı, getirmemişsiniz nerede? O, büyüdü 18 yaşına gelmişti; ancak trafik kazasında kaybettik.
Daha önce kocasından ayrılmış hanımefendi anlatmaya başladı. Amcaoğlusu gezdirmek için benden izin isteyip oğlumu götürdü. Alkol almış, yanında bir arkadaşı daha varmış. Alkol ve aşırı hız nedeniyle Mut yolunda kaza geçirmişler. Oğlumu kurtaramadık, vefat etti; diğer ikisi yaralı olarak kurtuldular.
Bu yaşanmış bir olayda görüldüğü gibi alkol bağımlılığı nice canlar alıyor, ocakları söndürüyor, umutları yok ediyor. Nasıl ki, aşırı öfke aklı devre dışı bırakıyor; alkol de insanın vücudu üzerindeki hâkimiyetini yok ediyor. İnsanın hem kendisine hem de çevresine zarar vermesine neden oluyor.
Geçen yaz, annemle ikindi üzeri bahçeden eve dönerken yol boyu alkol şişelerini kırıp yola saçan, dertlerinin çaresini yanlış adreste arayan, alkol severlerin kırık şişelerini toplamıştık. Sigara içiyoruz, sadece zararı kendimize olmuyor; çevreye de bin bir türlü zararı oluyor. Alkol içiyoruz, sadece kendimize zararı olmuyor; diğer insanlara ve canlılara da zararı oluyor.
Sigara ve alkol bağımlılığı sağlığımıza zarar veriyor, iç ve dış huzurumuzu gideriyor. Bu dünyada huzur ve sağlık en büyük nimet değil mi? Sigara ve alkol tiryakisi olan biri, otomobilden attığı bir izmarit veya şişeyle bir ormanı ve içindeki canlıları yok edebilme potansiyeline sahip değil mi? Çocuklarına ve çevreye kötü örnek olduğu için mesuliyeti büyük değil mi? Haramda huzur aramak, uzun süren huzursuzluğun başlangıcı değil mi?
Kanuni Sultan Süleyman’ın bir nefes sağlığın önemini vurguladığı ve huzurun adresini gösterdiği bağlılığın yönünün neresi olması gerektiğini anlattığı şu beyitleri dikkate değerdir:
Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibİ
*
Ko bu iyş ü işreti çün kim fenadur âkıbet
Yâr-ı bâkî ister isen olmaya tâ’at gibi
*
Ger huzur itmek dilersen iy Muhibbî fâriğ ol
Olmaya vahdet makâmı gûşe-i uzlet gibi
Ali ALTAYLI