Pazar günü annemle beraber bahçeye gittik. Bahçedeki işimiz kısa sürdü. Sincaplar bizim işimizi kolaylaştırmış, ceviz ağacındaki cevizlerin içini bir güzel boşaltmışlardı. Bahçede yazdan kalan ufak tefek eşyaları arabaya attıktan sonra bahçeden ayrıldık. Daha önceden arabamızda olan su bidonlarını dolduralım diye, bahçeden dönüşte tatlı su çeşmesine uğradık.
Çeşmenin yanı başında köy kadınları bahçeden yetiştirdikleri ürünleri pazarlıyorlardı. Birkaç kişi de çeşmeden su dolduruyordu. Çeşmenin yukarısında jandarma ekipleri ve yanında iki kadın iki erkek vardı. Gürültülü bir sesle askerlere bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı.
Su doldurma sırası bize gelince çeşmenin yanında ürünlerini pazarlayan daha öncede tanıştığımız orta yaşlı bir bayana sordum. Abla olay nedir, jandarma ekipleri niçin burada? Abla anlatmaya başladı. Köy dışından su doldurmaya gelen bir bayan ve yanındakiler, yanımdaki satış yapan bayanla birbirine girdiler. Yanındaki bayan, köylerine başka bir yerden su doldurmak için gelen bayana, su bidonunu doldurduktan sonra su israf olmasın musluğu kapat, diyor. Su dolduran bayan, ben akıl hastasıyım bana karışamazsın, diyor. Tartışma büyüyor, erkekler de müdahil oluyor; araba zarar görüyor, jandarmaya haber veriyorlar. Olayın bu şekilde başlayıp geliştiğini söyledi.
Küçük bir olay, büyük bir kavgaya neden oluyor. Bugünkü yazımızda bir anda başımıza gelen istenmedik olayların nedenlerini yazalım. Bir anda neye uğradığımızı, nasıl olduğunu bilemediğimiz biz zorda koyan, strese sokan olayların iki nedeni vardır:
- Görünen neden
- Görünmeyen neden
Görünen neden, hepimizin bildiği gibi olayın başlamasına neden olan gelişmelerdir. Arabamızın tekerinin patlaması, kombinin bozulması, evi su basması, ekinin yanması, yolda arabamıza birinin gelip vurması, aile içi kavgalar, eşyamızın çalınması, şirketin iflas etmesi, iki yakamızın bir araya gelmemesi, sevdiklerimizin bize bir anda soğuk yüzünü göstermesi vb.
Görünen neden de genelde sucu başkalarına atarız, suçluyu arar; olayın nedenini araştırırız. Kim suçlu? Kendine ait olmayan dağdan gelen suyu “kapat israf olmasın” diyen bayan mı suçlu, yoksa bana karışamazsın diyen bayan mı? Ağza alınmayacak sözler söyleyen mi suçlu yoksa buna muhatap olan mı suçlu? Taş atan mı suçlu yoksa kafası yarılan mı suçlu diye kafa yorar dururuz?
Diğer bir görünen neden de küçük sorunların büyümesinde biz insanların birbirine karşı sevgi, saygı, tahammül, sabır, şefkatinin azalmasıdır. Ne yazık ki yaşadığımız çağda yakın, uzak birbirimize karşı içten sevgimiz çok azaldı. Duygularımızı kaybettik, hissizleştik, duyarsızlaştık. Robotlardan farkımız, canlılık emarelerimiz oldu.
Akrabaları birbirinden uzaklaştıran, sevgi ve muhabbetimizi azaltan miras çekişmesi, mal mülk sevdasının getirdiği hırs, kıskançlık, alacak verecek meselesi, küçük büyük beklentiler, akraba evliliklerindeki istenmeyen durumlar, seçimler, ufak meselelerin büyütülüp gidip gelmelerin azalması, düğün ve ölüm gibi durumlarda bile akrabalarımızın yanında olmamamız vb.
Kan bağı olmayan insanları birbirinden uzaklaştıran unsurlar ise dini ve kültürel değerlerin toplumda etkisinin zayıflaması, bilgi ve maddi refahın getirdiği ego şişmesi, bencillik, “az insan çok huzur” görüşü, güvensizlik, işkoliklik nedeniyle insanlarla görüşmeye zaman kalmaması, kendi aklımızı ve konumumuzu çok üstün görüp diğer insanlardan alacağımız bir şey olmadığına kendimizi iyice inandırmamız vb.
Görünmeyen neden ise bu başımıza gelen istenmedik olayın bizle İlahi kudretle ilişkisi durumudur.
Başımıza gelen istemedik olaylar ya bizim geçmişteki bir hatamızın o gün bedeli olarak ortaya çıkmasıdır ya da daha güzel, olgun, hikmetli, basiretli insan olmamız için önceden ödenmiş bedeldir.
Rabbimiz Nisa Suresinde “Sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana kötülük dokunursa kendindendir.” diyor.
Başına bir sıkıntılı durum geldiğinde geçmiş yaşantını gözden geçir; düşün, kendine dön, ben nerde hata yaptım diye, kendine sor. Başına gelen kötülükler geçmiş tarlana ektiğin yabani otların yeşermesidir, kendi kazancındır, diyor olabilir. Başkalarına baş ağrısı, gönül sıkıntısı, gözyaşı olma durumunu gözden geçir bir an önce demiş, olabilir.
Başına gelen olaylardan dolayı insanları suçlama kin, nefret ve intikama yönelme. Perdenin arkasını gör kendini gör, Hakkı gör. Bu kış musibetinin arkasındaki baharı gör.
Bu konuda Hz. Mevlana şöyle der:
Kula bela gelmez Hak yazmadıkça
Hak bela yazmaz kul azmadıkça
Hak kulundan intikamı kulu eliyle alır
İlmi Hakk’ı bilmeyenler, onu kul yaptı sanır
Emri bari olmadıkça sanma bir çöp kıpırdanır.
Necip Fazıl Kısakürek:
“ Ne gelirse başımıza Hak’tandır; fakat geliş sebebi, Hak’tan ayrılmaktandır.” der.
Tatlı su çeşmesinde bir anda gelişen olay gibi başımıza her an bir sıkıntı gelebilir. Bizim huzurlu giden günlerimizi, haftalarımızı, aylarımızı bir anda tersine çevirebilir. Gerçek dost zannettiklerimiz dar günümüzde yanımızda olmayabilir; ama şu gerçeği de unutmamamız gerekiyor: Burası dünya; garantili, sigortalı bir mutluluk zaman çizelgesi olmaz. Bu dünyada biz insanlar için kararsızlık, devinim, dönüşüm, imtihanın bin bir türlüsü var.
Ziya Paşa:
Âsûde olam dersen eğer gelme cihaâne
Meydâne düşen kurtulmaz seng-i kazâdan
(Eğer mutlu ve rahat olmak istersen bu dünyaya hiç gelme; çünkü şu hayat meydanına bir defa düşen kaza taşlarından, ıstırap verici dertlerden kurtulamaz.)
Fuzûlî:
Dost bî-pervâ felek bî- rahm devran bî- sükûn
Dert çoh hem- dert yoh düşmen kavî tâli zebûn
(Dost ilgisiz, dünya acımasız, dönem huzursuz; dert çok, dert ortağı yok, düşman-nefis -güçlü, kısmet zayıf, yenilmiş.)
Ali Altaylı