Bir yakınım çocukluğunda yaşadıklarını anlatıyor. Babam ve annem, bizim ahırdaki inekler hastalanınca hemen veteriner çağırırlardı ve hayvanları tedavi etmede hızlı davranırlardı. Ben ve kardeşlerim hastalanınca doktora götürmezlerdi. Hayvanların hayatta kalması için harcadıkları paraları, bizim sağlığımız ve geleceğimiz için harcamadılar. Peki, soralım kendimize ihmal ettiğimiz evlatlar mı yaşlanınca bize bakacak, yoksa baş tacı ettiğimiz hayvanlar mı?
*
Dün akşam değerli aşkın gönüllü bir dostum, bir poşet işyerine ayakkabı bıraktı. Bugün bir ihtiyaç sahibi geldi, bot istedi. Biz de poşetin içinden istediği iki tanesini alabileceğini söyledik. Aldı ve memnun kaldı. Her şeyi çöpe atmayın. Nereden biliyorsunuz, belki sizin gözden çıkardığınız bir başkasının aklında, gözünde olabilir. Her zaman bir ihtiyaç sahibinin olabileceğini düşünün. Arayın bulun ya da buldurun.
*
Kapılar, kapılar, kapılar… Evler, evler, evler… Dışa kapalı, içe açık. Her kapının derdi bir başka kapıya benzemez. Herkesin bir çıkmaz sokağı var. Her insanın imtihanı bir başka insana benzemez. Her dertli kendi derdinden memnun değil. O derdin hangi büyük dertleri kovduğunun da farkında değiliz birçoğumuz. Kura çekilse yine herkese kendi derdi düşer. Hayat çok kısa; dertler, cennet için önceden ödenmiş bir bedel.
*
Çağımız tüketim çağı. Sadece marketlerdeki ambalajlı ürünleri tüketmiyoruz. Mağazalardaki göz alıcı, vücudumuzu ve evimizi güzelleştiren giyim kuşam, bin bir çeşit eşyaları da tüketiyoruz. Müziği, filmleri, tiyatroyu, oyunları da tüketiyoruz. Saygıyı, sevgiyi, sorumluluğu, sadakati, sabrı, şükrü, vefayı, iyi niyeti, alçak gönüllüğü yardım seferliği de tüketiyoruz. Daima tüketim düşüncesinde olan insan nasıl huzurlu olsun. Üreten insan az ama değerli; dingin ve mutlu. Üretmek hayata anlam katar; insana enerji, doyum, sağlık, maddi ve manevi güç verir.
*
Öğrendiğimiz her yeni kelime dünyaya açılan küçük bir penceredir. Yeni kelimelerle tanışmayan, sözcük dağarcığını geliştiremeyen bir öğrenci, genç, birey belirli yaştan sonra sorunlarını konuşarak çözüme ulaştırmak yerine; söverek kırarak döverek şiddet ile sorunlarını çözmeye başlar. Duygu ve düşüncelerini doğru, yeterli kelimelerle anlatarak rahatlayamayan bir birey, şiddete yönelerek sesini duyurmaya, derdini anlatmaya, öcünü almaya çalışır.
*
Zaman, finans, insan yönetimini bu zamanda başaramayan bir bireyin hayat yokuşu, yokuşlarda susaması artarak devam ediyor. Kendine ve sevdiklerine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma, sözüne kulak asmayan bir kişinin de başı belalardan kurtulmuyor.
*
En büyük sermaye ömürdür. Güneşin altındaki bir buz gibi eriyip gidiyor. Tutmak, saklamak, depolamak ne mümkün. Tek kullanımlık ve geri dönüşümü yok. Yirmi dört saat belirli bir gaye için bedava olarak veriliyor her gün. Peki, zamanın cebine ebediyet için ne koyuyoruz günlük, haftalık, aylık, yıllık hiç düşündük mü?
*
Bir konuşmayı dinlerken hakikatten bir iz, bir işaret, bir ışık bulmak için dinle. Bir kitap okurken bir film seyrederken bir seyahatte bulunurken gökyüzüne, denize, ormana bakarken yine aynı şekilde hakikatten bir ışık ara. Akıl, göz ve kulağın hakikati arayan bir yönü olursa güzeldir. Yoksa o kulak ve gözün benzeri hayvanlarda da var. Düşünen, sorumluluk sahibi, yolcuğu çetin ve kısa olan insanın hayvanlardan bir farkı olması gerekmez mi?
*
İnsan biraz melek, biraz hayvan. Akıl, öfke ve şehvetini Allah’ın istediği şekilde kullanır; iman, ibadet ve dua ile yaratıcısına intisap ederse meleklerden daha üstün, şerefli, cennet yolcusu bir varlık. Yok, canının istediği gibi yaşar, ilahi olandan yüz çevirir; nefsini ilah edinirse hayvandan daha aşağı bir varlık. Melekler ve hayvanlar net; insan, inişli çıkışlı.
*
Aslında biz yetişkinlerin durumu çocukların rengarenk misket biriktirme çabasına çok benziyor. Çocuklar rengarenk bilye biriktirirler, daha sonra da onu tek tek sayarlar, diğer arkadaşlarına da göstermeden yapamazlar. Daha sonra o bilyeleri tek tek kaybederler; çünkü gözlere sokulan her şey yarı canlıdır. Yaşadığınız güzellikleri, mutlulukları göstermeye başladığınız andan itibaren kaybetmeye başlarsınız; çünkü güzellikleri mahveden gözler kıyamete kadar hep var olacaktır.
ALİ ALTAYLI