Çocukluk günlerimi hatırlıyorum, yani 35-40 yıl öncesini, soframızdaki az çeşitli günleri. Soframızda bir iki çeşit yemek olduğu günleri hatırlıyorum. Bağ bahçeden ne yetişirse sofraya o gelirdi. Altı kardeştik, en büyüğüydüm, babam çiftçilik yapardı. Tarlaların çoğunda sulama imkânının olmaması nedeniyle istediğimiz yeterlilikte ürün alamazdık. Evimiz köyün en yukarısında, dağın eteğinde olduğu için borulardan su aşağı evlere kayar, bazen hiç gelmez, gelirse de çok az gelirdi. Hayvanlarımıza suyu diğer köylerden getirmek zorunda kalırdık. Köyümüzde Hidayet amcanın evine kurulmuş bir tane telefon vardı. İmkânlar kısıtlı, şartlar zorlu, sofradaki çeşitlilik az, gösteriş yok denecek kadar azdı.
Şimdilerde hemen hemen ülkemizin her yerinde sofradaki çeşitlilik çok, imkânlar geniş, iletişim daha kolay ve çok yönlü, gösteriş fazla; katıksız sevgi, samimiyet ve şükür çok az. Çocukluğum zamanında pilav, hoşaf ve yanına kuru soğan, kuru ekmek, soğuk su bulan bir kişi şükrederken ve halinden şikâyet etmezken şimdilerde çocuklarımız ve bazen biz büyükler şükrü unutup şikâyeti tazeliyoruz. Çocuklarımız bizim çocukluğumuza göre daha iyi şartlarda yaşıyor; ama bu konfor onları şükürsüzlüğe, şımarıklığa, tembelliğe, hedefsizliğe götürebiliyor.
Evlerimize çocukluğumda misafir davet etmek zahmetsizdi. İçtenlik, samimiyet, sevgi muhabbet, şükür fazla, gösteriş azdı. Şimdilikten ibaret olan bu dünyada çorba ve ekmekle karnımız doyar, misafirlere de ikram etmekten çekinmezdik. Çay eşliğinde samimi sohbetler yapılır, gösterişe, hava atmaya varan sohbetlere girişilmezdi. Aslında misafir de çok az bir çeşitliliğin arttırılmasıyla ev bireylerinin yediğinden yerdi. Akıllı telefonlar olmadığı için kimse sofraları çekmez, dışa teşhir etmezdi. Yük az olduğu için evin hanımı misafire hayır demez, sorun çıkartmazdı; misafir için hemen hemen her zaman hazırlığı vardı. Kim ne der, el âlem ne der diye bir derdi yoktu.
Ne yazık ki günümüzde bol çeşitli sofralar, varlıklı, zengin görünme isteği, şova varan ikramların içinde şükrümüz, huzurumuz, içtenliğimiz, mütevazılığımız kaybolmaktadır. Sohbetlerimizin derinliği az, gösteriş fazla, dünyalık sahip olunan imkânların teşhiri sınırsız. Mutfakta geçen zamanın çok olması ve çeşitliliği arttırma isteği, gösteriş ve hava atma, abartılı takdir edilme, beğenilme niyeti misafirin eve alınmasını zorlaştırmaktadır. Özellikle hazırlanan sofraların sosyal medyada, akıllı telefonlar aracılığıyla gösterişe çıkarma düşüncesi, misafir öncesi hazırlıkların maddi ve manevi yükünü arttırmaktadır.
Hep daha fazlasını, yenisini hırsla doyumsuzca istemek şükrümüzü azaltıyor. Geçmişe göre çoğumuz iyi imkânlara sahibimiz dedik. Bugün şöyle bir düşünelim, iyi imkânlara sahip olmamız şükrümüzü niçin arttırmıyor? Niçin şikâyet ve yarış halinde günlerimiz geçiyor? Hep kendimizden iyi konumdaki insanların dışına, sahip olduklarına bakıp şükrümüz, huzurumuz azalıyor; şikâyetimiz, memnuniyetsizliğimiz artıyor. Bizden daha iyi konumda gördüğümüz insanların özünde neler yaşadığını, içinden çıkamadığı sorunlarının olmadığını nereden biliyoruz. Belki, bizim iç huzur ve zenginliğimiz onların maddi imkânından çok daha fazla. Zengini, varlıklıyı konuştuğumuz, modellediğimiz kadar ahlaklı, dürüst, ilim sahibi, takvalı kişileri konuşuyor, onlara benzemeye çalışıyor muyuz?
Hz. Mevlana’nın sözü üzerinde düşünelim, bakın bize neler söylüyor: “ Kendine bak kendine…Özüne, sözüne, benliğine. İlgilenme kimseyle kim ne yemiş, ne giymiş, bundan sana ne. Sen kendini besle: bilgiyle, sevgiyle, şefkatle. Ancak o zaman ulaşırsın, insan olmanın erdemine…”
Antik Çağ filozoflarından Herakleitos: “ Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” diyor. Değişimin önüne geçmek imkânsız, keşke değişim dönüşümler insanlığa faydalı, iyi yönde bir seyir izlese. Ne yazık ki bu değişimler misafir ağırlama kültürümüzü de olumsuz yönde etkiledi. Dışta değişiyoruz hızlı bir şekilde içimizdeki yanlışlardan da kurtularak değişsek dönüşsek. Derimizin, beynimizin, kalbimizin içinde değişim, dönüşüm kaplumbağa ilerleyişindeyken derimizin dışında giyim kuşamda, sinema, müzik, eğlence, modada, seviyesizliğin bin bir türünde değişim, dönüşüme yetişemiyoruz.
Az çeşit, az gösteriş; çok içtenlik, çok şükür, iyi yönde değişim ve dönüşümün hızlı bir seyir izlemesi şahitliğine ömrümüz yeter mi bilmiyorum; ama istemek de ümitvar olmak da güzel değil mi?
Ali Altaylı