Bugün sorularla yeni güne başlayalım ne dersiniz? Her soru her merak bizi günceller ve bize farklı bakış açıları kazandırır. Kendimize şu soruları soralım benim aşkımı, muhabbetimi, sevgimi önce kim hak eder? İçimdeki sınırı konulmamış şiddetli, tutkulu sevgime en fazla fiyatı kim verir? Kime, neye yöneltirsem zararım az, karım çok olur? Aşk, sevgi, muhabbette bir öncelik sırası var mıdır? Kaçmasın diye sıkı sıkıya tutunduklarım niçin elveda bile demeden çekip gidiyor? Eskimeyen, pörsümeyen daima taze ve yeniyi nereden satın alabilirim? Her geçen gün vücut binamdan benden habersiz düşen tuğlaları nereden bulabilirim? Acaba şu kısa ve meşakkatli dünyada aşk, sevgi sermayemi nasıl muhafaza edebilirim? En çok sevdiklerimiz en fazla acı, gam, keder, sızıyı niçin verir bize? Yerini bulmayan, sonsuzluğa kapı aralamayan, Yaradan’dan uzak aşk, muhabbet bize yara mı olur? Acaba özümde daima var olan ve nefes alıp verdiğim sürece hiç bitmeyecek sevgimin çoğunu bakiye azını fanilere mi versen ya da tersimi olsa?
İnsan dünyaya gelir gelmez, annesini babasını görür onları sever, muhabbeti onlara akar. Sonra büyük ailedekilere sevgisi yönelir. Okula başlar öğretmenlerini arkadaşlarını sever. Genç olur âşık olur karşı cinsi sever. Kız güzelliğini erkek yakışıklılığını sever. Daha sonra hobilerini sever. Balık tutmayı, yüzmeyi, basketbolu, tenisi, futbolu, fotoğrafçılığı, evde hayvan beslemeyi sever. Aklının ve duygularının onay verdiği birisini bulur evlenir, hanımını çocuklarını sever. Sonra aldığı evi, otomobili, sahip olduğu imkânları sever. İş arkadaşlarını, komşularını, siyaseti, tutkuyla peşinden koştuğu hedeflerini sever. Benim kardeşimden daha öte dediği insanlara bağlanır.
Belirli yaştan sonra düşünmeye başlar insan. Samimi bir şekilde sevgi, muhabbet beslediğim, olmazsa hayat bana karanlık dediğim faniler benim sevgime, aşkıma karşılık verdi mi diye? Önce anne babamı çok sevdim yerine göre karşılık bulmadığım zamanlar oldu. Öğretmenlerimi arkadaşlarımı sevdim, öğretmenim beni azarladı, arkadaşım futbol oynarken çelme taktı. Âşık olduğum kız meğer benim ahmaklığımdan, saflığımdan yararlanıyormuş. Hobilerim de bazen fobilere döndü. Günümün en az dörtte birini alan ekranlar meğer en kıymetli zamanlarımın ucuzca harcanmasıymış. Çok severek evlendiğim eşim ve çocuklarım en büyük imtihanım oldu. Araba, ev, göz kamaştırıcı imkânlar içimdeki derin boşluğu doldurmadı, çevremdeki gerçek dost sandığım kişilerin kıskançlığını ve gerçek yüzünü gösterdi. Bir ömür siyasetle uğraştım, yönetim değişikliğinden sonra adımı bile anan olmadı. Çok sevdiğim, kardeşimden öte dediğim arkadaşım zor günümde beni bırakıp selamı sabahı kesti. Aynalar bir zamanlar bana dosttu. Güzelliğim ve yakışıklılığım yıllar geçtikçe güneşin altındaki buzlar gibi eridi. Beş duyu organımın şekli değişti, vücudum, saçlarım kendisiyle barışık olmaktan uzaklaştı.
Cahit Sıtkı Tarancı sanki bu mısraları benim için yazmış diye düşünür, zaman zaman biz insanlar kadın ve erkek:
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Fanilerde madem bizim aşkımız, sevgimiz, muhabbetimiz, sadakatımız, fedakârlığımız,iyi niyetimiz tam karşılık bulmuyor; o zaman bize tam karşılığını ödeyeceğini vadeden güneşin, ayın, yılların, tüm canlıların sahibine yöneltmek, hasretmek daha doğru olmaz mı? Sevgimizin azını çevremizdeki insanlara çoğunu gerçek sahibine vermek bizi hayal kırıklığından, stresten, öfkeden, beklentiden, terapistlerin kapısında sıra beklemekten kurtarmaz mı?
Ne yazık ki sevgimizi, doğru, ölçülü, yerinde kullanmadığımız takdirde o sevginin faturası ağır oluyor. Anne çocuğunu aşırı sever, yıllar sonra imtihan olur. Gözümüz gibi baktığımız kedi, köpeğimiz bir anda kaybolur. Çok hoşumuza giden ürünlerimizi bir anda dolu vurur. Canım, kanım dediğimiz evlatlarımız gücümüz tükendiğinde huzur evine götürür. Çorba kaynamaz olduğunda bir anda herkes dağılır. Aşkım diye başlanan cümleler itibar, mal mülk, imkân tükendiğinde yerini bulmaz. Allah için olmayan hiçbir sevgi gerçek manada bizi doyurmaz, içsel huzur ve mutluluk vermez.
“Büyüklerin sözü, sözlerin büyükleridir.” Yazımızı üstadın nefsiyle konuşmasıyla bitirelim:
Fâniyim fâni olanı istemem
Âcizim âciz olanı istemem
Ruhumu Rahman’a teslim eyledim; gayr istemem
İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim
Zerreyim, fakat bir Şemsi Sermed isterim
Hiç ender hiçim; fakat bu mevcudatı birden isterim.
( Fani olduğum için fanileri istemem. Âciz olduğum için âcizleri istemem. Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, başka şeyi istemem. İsterim, fakat baki bir yâr isterim. Zerreyim, fakat sönmeyen ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ezeli bir Güneş isterim. İnsan olarak hiç ender hiçim; fakat arzu ve iştahlarımla bütün mevcudatı birden isterim.)
Ali Altaylı