Bugün sabah işyerini açtıktan bir süre sonra saat 10.00 gibi orta boylu, yüzü nurlu, bakışları derin, nahif bir beyefendi içeri girdi. Selam verdikten sonra siz Karamandan.com’da yazan Ali ALTAYLI değil misiniz? dedi. Evet, dedim. Sizi ziyarete geldim, dedi. Yazılarınızı beğenerek okuyorum, hatta arkadaşlara da gönderiyorum, dedi. Çay söylemek için elimdeki telefona sarıldıktan sonra tanışma aşamasına geçtik.
Ahmet Hoca kendisinin 13 senedir Devlet Hastanesinin morgunda görevli bir gassal olduğunu söyledi. Okumayı çok sevdiğini ve işini severek yaptığını belirtti. Çaylarımızı yudumlarken Ahmet Hocam 13 senedir gassal olarak görev yapıyorsunuz; tecrübelerinizi, yaşadığınız ilginç olayları anlatmak isterseniz, ben de yazıya geçireyim, dedim. Vaktinin dar olmasına rağmen beni kırmayarak kabul etti. Tecrübelerini, kendini en çok etkileyen olayları, gözlemlerini anlatmaya başladı.
Daha önce 10 yıl Diyanet’te görev yaptıktan sonra Devlet Hastanesinin morguna geçtim. Daha önce köyde görev yaparken mevtaları yıkayan kişiler olduğu için cenaze çok yıkamamıştım. Hastanede göreve başladığım ilk gün Konya yolunda arabaların altında kalan bir cenaze getirdiler. Gece karanlığıyla şoförler adamı görmemiş. Birkaç şoför adamın üzerinden geçmiş. Adam içkili olduğu için olsa gerek yolu çok fark etmemiş. En son bir şoför yoldaki adamı fark etmiş ve hastaneye getirmiş. Mevtayı morga getirdiler. Mevtanın tutacak kemiği kalmamış, mevta hamur gibi olmuş. Ben yıkayamam bu şekilde dedim. Başka bir hoca getirdiler. Gelen hoca da aynısını söyledi, bu cenazenin tutacak organı olmadığı için yıkayamayız, dedi. Yakınlarını en son teyemmüm yaptırma noktasında ikna ettik. Göreve başladığım ilk gün bu şekilde bir olay yaşadım ve hâlâ unutamadım, dedi.
Daha sonra virüste koruyucu elbiselerimizi giyerek görev yaptık, dedi. Kimseyi içeri almadık, bazı yakınların en kıymetlilerine bile son gün dokunamayışları beni etkilemişti, dedi. Yaşarken kıymet bilmek gerektiğinin önemini vurguladı.
Ayda en az iki üç bebek ölümü olur, oradaki duygusallık daha çok oluyor, dedi.
Bazı yakınların biz yan odada mevtayı yıkarken seslerini duyuyorum. Babama, anneme sen bakmadın ben baktım gibi. Yakınların mevta kabre konmadan kavgaya tutuştuklarına şahit oldum. Mal mülk kavgasına düştüklerini gözlemledim.
Bazı mevtalar geliyor, çocuklarına diyorum, gelin beraber yıkayalım. Görevli yok mu diyorlar. Sanki morga gelen en yakını babası, annesi değilmiş gibi davranan insanlar gördüm. Kalplerimiz mi katılaşmış, bilemiyorum. Gözlerinden yaş akmayan normal günlerden bir günmüş gibi soğukkanlı, taş kalpli insanlara şahit oldum. Yıkayıcı olarak ben etkileniyorum, bazıları hiç etkilenmiyor. Yalandan da olsa bari cenazede farklı bir ruh haline bürün.
Mehmet Akif Ersoy’un mısralarında değindiği gibi,
Şarka bakmaz, garbı bilmez edepten yok payesi
Bir kızarmaz yüz, bir yaşarmaz göz bütün sermayesi
Trafik kazalarında eli, kolu, ayağı kopmuş olarak gelen mevtalar benim duygusallığımı arttırıyor, dedi.
Yurt dışından da cenazelerin geldiğini ve buradaki duygusallığın daha farklı olduğunu söyledi.
Bir insan için en büyük zenginlik “Allah razı olsun.” cümlesini çok duymasıdır. Mevtanın yıkaması bitiminde herkes hocam “Allah razı olsun senden” diyorlar, bu beni çok mutlu ediyor. Bunu en büyük kazanımım, zenginliğim kabul ediyorum. Bu beni gerçekten çok huzurlu kılıyor, dedi.
Hocama bir kazanımını da ben hatırlattım. Hocam dedim, biz ölümü unutmak için mezarlıkları şehir dışına taşıdık. Gün içinde de kolay kalay ölüm, öleceğimiz aklımıza gelmiyor. Bir yakınımız ölmezse o duygusallığı hissedemiyor, ölümü hatırlayamıyoruz. Siz hemen hemen her gün ölümü hatırlayıp dünya hırsı ve sevgisi tuzağına düşmüyorsunuz. Bu bir insan için en büyük kazanım değil mi? Ölümü her gün gündemde tutmak, ölenleri görmek, onlara dokunmak, kalbin ve zihnin temizlenmesi, aşırılıkların yok olması değil mi? dedim.
Nurlu yüzü, temiz özü, içten bakışlarıyla söylediklerime onay verdi.
Sohbetimize devam ederken Ahmet Hoca’ma aniden bir telefon geldi ve tekrar görüşmek üzere diyerek işyerinden ayrıldı. Bu konuşmadan ikimizde memnun kaldık.
Ali ALTAYLI