“Yüzyıldır terapi görüyoruz; ama dünya kötüye gidiyor.” diyordu Psikolog James Hilman kitabında.
Terapistler bizi geçici süreliğine iyileştirse de kalıcı süreliğine iyileşmek geçmişimizle kendimizle Rabbimizle ve diğer insanlarla sağlıklı bir ilişki kurarak onlarla barışmamızla elde edilir. Zihnimizdeki ve özümüzdeki yakıcı, yıkıcı, gerçeği örtücü virüslerden kurtulmakla elde edilir. Ne yazık ki zihnimiz ve özümüz güzelleşmeden yarınlarımız istenilen düzeyde olmuyor. İçte güzelleşemeyen biz insanların dışta güzellik arama gayreti de yerini bulmuyor.
Dünyaya gelen her insan belirli bir imtihandan geçiyor. Başımıza gelen olayları kişilerden bilmek ve onları suçlamak stresimizi arttırıyor, psikolojik sağlığımızı bozuyor. Hızla geçen zaman dilimi mutluluğumuza mutluluk katıyorsa ne ala; ama sıkıntılı günler mutluluğumuzu rafa kaldırıyorsa ağlayıp sızlanmaya, şikâyete, isyana başlıyoruz.
Bu dünyada en çok üzüntü, sıkıntı çeken insanlar, Allah’ın en çok sevdiği kullarıdır. Mutluluk ve üzüntüyü Rabbimizden gelen hediyeler olarak kabul etmek, onları eşit görebilme olgunluğuna, aşkın bakış açısına sahip olmak bizi ruhsal bunalımlardan koruyor. Hem biz insanları onaran, güzelleştiren, tatlılaştıran neşeyle geçen günler değil, hüzünle geçen günlerdir. Bize geçici süreliğine bir hediye olarak gelen musibet, kendimizle yüzleşmemize, derin tefekküre, dur-düşünlere neden olur.
Hz. Mevlâna: “Bu dünya, yaptıklarımızın yankılanıp yine bize döneceği bir dağdır.” der.
Ziya Paşa da insanlar dünya toprağına ektiğini biçer, verdiğini iyi ya da kötü belirli süre sonra geri alır, der:
İncinmemek istersen eğer mülk-i fenâda
Bir kimseyi incitmemeye hasr–ı merâm et
Bu dünyada başına gelen musibetleri doğru okuyup yanlışlarından dönemeyenler, başına gelen olayları kişilerden bilenler, her şeyin en kötüsünü görenler, kendilerinde olanı değil de başkalarının elinde olan güzellikleri, nimeti, varlığı görenler; kişileri çok konuşanlar, başkalarıyla yarış içinde olanlar, kendilerini beğenenler, içsel kirlerden sayılan öfke, gösteriş, kıskançlık, kin, inat, şehvet, cimrilik, korkaklık, şirk, ümitsizlik, tembellik, insanlardan beklemek, şükürsüzlük, hırs, paranoya gibi bizleri içten içe çürüten manevi hastalıklara yakalananlar uzun süre mutlu olamıyor hem kendilerine hem de sevdiklerine bu kısa hayatı zorlaştırıyorlar.
Hz. Mevlana’nın şu sözleri birden çok kişinin terapi odalarında zaman geçirmesi, maddi ve manevi kaybın önüne geçmesi için yeterlidir:
“Senin canın içinde bir can var, o canı ara!
Beden dağının içinde mücevher var, o mücevherin madenini ara!
A yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara;
Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara.”
Bize ruhundan üfleyen Rabbimizden ne gelirse rıza gösterebilmek, gönderdiği Kutsal Kitapla kâinatla esmasıyla O’nu iyice tanımak bizi güçlü kılıyor. Beden dağındaki mücevherin peşine düşmek, kendi özümüzü keşfetmek ve önce içten başlamak bizi psikolojik sıkıntılardan kurtarıyor.
Sahi, biz neyin peşindeyiz?
Peki, bir ömür peşinden koştuklarımız ve sonra yakaladıklarımız niçin bizi gerçek tatmini, ruhsal dinginliği vermiyor?
Yanlış adreslerde aradığımız mutluluk parıltıları bize ne zamana kadar ışık verebilir ki?
Hz. Mevlâna yine dünyadaki tuzaklardan ve yemlerden bahsediyor.
“Yâ Rab! Dünyada yüz binlerce tuzak ve yem vardır; bizler ise aç olan haris kuşlar gibiyiz. Biz doğan kuşu da olsak Zümrüdüanka kuşu da olsak, her vakit yeni bir tuzağa tutuluyoruz. Bizi her an bir tuzaktan kurtarıyorsun, lakin biz bir başka tuzağa gidiyoruz. Biz bu dünya ambarında buğday topluyoruz; fakat topladığımız buğdayları kaybediyoruz.”
Dünyadaki tuzakların içindeki yemlerin talibiyken ruhsal dinginliğimiz yerinde olabilir mi?
İçimizdeki tuzaklar ve dışımızdaki tuzaklardan örnekler vererek bugünkü yazımızı tamamlayalım.
Kendimize, boyumuzu posumuzu saç şeklimize, kirpiğimize, burnumuza razı olamama yemi,
Kadere rıza gösterememe yemi,
Bizi kör eden haset, çekememezlik, hırs yemi,
Sadece kendimiz için yaşama, bencillik yemi,
Tembellik, konfor ve üretmemeye yanaşmama yemi,
Haz ve ayartıyı barındıran ekranlar yemi,
Dizi takibi yemi,
Kendi kusurlarımızı unutup başkalarının günahını tartma yemi,
Gösteriş hastalığına tutulma yemi,
Kendimizi başkalarından üstün görme yemi,
Cimrilik, öfke ve şehvet taşması yemi,
Zihnimizi ve özümüzü fakirleştirme yemi,
Kendimizden başka kimseyi sevememe yemi,
Affedememe, kusur bağışlayamama yemi,
Anne babamız ve akrabalarımızla geçinememe, küsme yemi,
Kötü alışkanlıklar ve kötü çevre yemi,
Zaman ve finans yönetimini başaramama yemi,
Kin ve inatta ısrarcı olma yemi,
Yalnızlık, her zaman iyidir, yemi,
Sen güçlüsün secdeye ne ihyacın var, yemine talipken nasıl dünya tuzaklarından kurtularak psikolojik sağlığımızı koruyabileceğiz.
ALİ ALTAYLI