Bu sabah kan vermek için yaklaşık saat 8.00 gibi hastaneye doğru yürümeye başladım. Oturduğum eve yakın olduğu için hem hava alayım hem de spor olsun diye etrafıma bakınarak yol almaya başladım. Hastanede erken saatlerde çok fazla sıra olmadığı için kan tahlilini verip hastaneden ayrıldım. Eve gelirken bizim evin yakınına kurulmuş olan çocuk parkında yaşları 15-16 yaşlarında gösteren bir kız bir erkek gözüme ilişti. Ağaçların arasındaki banklara kurulmuşlardı; erkeğin yüksek sesle küfürlü konuşmasıyla irkildim. Eve varınca düşünmeye başladım. Çocuk yaşta bu gençleri sabah uykusundan uyandıran neydi? Sabah erken kalkmayı sevmeyen, anne babasının zoruyla bin bir nazla kalkan bu iki öğrenciyi parkta buluşturan duygu gelecekleri için verimli miydi?
On iki sene önceki öğretmenlik hayatımı düşünmeye başladım. Bir kız çocuğu hocam benim konuştuğum bir delikanlı var, onu seviyorum, evleneceğim demişti. Dil döktüm, annenin babanın haberi var mı karşılıklı konuşun, haberleri olsun, acele karar verme, eğitimini tamamla, dedim. Tabi öğrencim hiç kimseyi dinlemedi. Eğitim hayatını sonlandırdı. Yaklaşık üç dört ay sonra kocası olacak delikanlı otomobilin içinde beklerken öğrencim benden para istemeye geldi. Çok üzülmüştüm, zamansız ve düşünmeden duygu ve hislerin büyüsüne kapılıp aklı ve büyükleri devreden çıkaran öğrencim hem kendisine hem de anne babasına ıstırap olmuştu.
Ne yazık ki, internet, akıllı telefonlar, çoğu sosyal medya uygulamalarından gençler, biz büyükler hakkıyla yararlanamıyoruz. Ekranlardaki filmler, sinemalar, çoğu uygulamalar gençleri ve biz büyükleri doğru ve ahlaklı düşünmeden alıkoymakta hazlarımızın, nefsimizin emrinde bir hayata bizleri zorlamaktadır. Eskiden bilgiye ulaşmak zordu, uzaklardaydı bilgi. Şimdilerde bilgi çok yakınımızda, cebimizde, yanımızda, sağımızda, solumuzda; ama bilgiye ulaşmak için tutkulu, büyük hedefler belirleyen insan sayısı azaldı. Elimizdeki akıllı telefonlardan hemen hemen istediğimiz çoğu bilgiye ulaşabilir, kendi geleceğimize yatırım yapabiliriz. Peki, sorun ne o zaman? Duygu ve hislerimizin akıl, mantığa galip gelmesidir. Bile bile mi bilemiyorum, herhangi bir konu araştırıyorsunuz yanı başında ya da tam ortasında haz, cinsellik ve nefse yönelik reklamlar, fotoğraflar var. Odaklanamama sorunu yaşayan biz modern dünya insanı, aklı, ahlakı ile duyguları arasında savaş vermektedir.
Eski bir Kızılderili hikâyesi anlatarak konumuza açıklık getirmeye çalışalım.
Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunu ile oturmuş, az ötede boğuşan iki köpeği birlikte izliyorlardı. Yaşlı reisin sürekli göz önünde tuttuğu köpeklerden biri beyaz, diğeri ise siyahtı. Çocuk, köpeklerin kulübeyi korumak için var olduğunu düşünmüştü. Oysa bir köpeğin bu iş için yeterli olacağını öyleyse diğerine neden gerekli olduğunu düşündü bir an. Hem köpeklerin renklerinin illa siyah ve beyaz olduğu sorusu da kafasına takılıyordu. Merakını gidermek için aklındaki soruları dedesine bir bir sordu.
Yaşlı reis: “Onlar benim için iki simgedir evlat. Birisi iyiliğin, diğeri ise kötülüğün simgesidir. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sürekli mücadele edip durur.” diye cevapladı torununu.
Çocuk dedesinin bu açıklaması üzerine merakla bir soru daha sordu: “ Peki sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”
Bilge reis derin bir gülümsemeyle baktı torununa. “Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem, o” dedi.
Bu hikâyede olduğu gibi biz insanların içinde de nefis, şuur, idrak, vicdan, ruh, kalp, irade, akıl, duygular karışık olarak bulunur. Biz içimizdeki hangi duyguları daha çok beslersek o yöne akar, o yönü güçlendiririz. Bizi ham bırakan ve daha çok yanlış yapmamıza neden olan nefis, haz kısmını gözümüzü ekranlara, cadde sokağa, sağa sola kaydırarak beslememizdir. Güzel, olgun, kaliteli insan olmanın yolu ise akıl, kalp, ruh, vicdanı beslemek, eğitmek, terbiye etmektir.
Özellikle okul dönemlerinde çekilen liseli filmleri daha dikkatli ve özenle seçilmelidir. Kötü örnek teşkil eden bu filmler, programlar gençlerin zamanını, aklını, geleceğini zehirlemekte aileleri zor duruma düşürmektedir. En verimli çağ olan gençlik döneminin boş ve nefsani işlerle geçmesi, hem gençler için hem aileler için hem ülkemiz için büyük kayıptır.
ALİ ALTAYLI