Temiz bir insan olarak doğan bizlerin, temiz bir birey olarak yaşayarak son nefesimizi verebilmemiz git gide zorlaşıyor. Hedonizmle uyutulmaya, şımartılmaya, susturulmaya, düşündürülmemeye çalışılan bizlerin imtihanı çok çetin. Bize bizden yakın olan içimizde, yanımızda, her yerimizde olan nefis; aklı, kalbi arkasına alarak ve Yaratıcının sınırlarını aşarak bizleri yanlışa sürüklemeye devam ediyor. Nefsin hâkimiyeti ve vücudumuzdaki dominantlığı sonucu haramda huzur ve yeni bir gelecek arama yanılgısı “herkes insan olarak doğar; ama herkes insan olarak ölmez.” sözünü doğrular hale geliyor.
Evimize giren TV ve elimize verilen akıllı telefonlar, içerisindeki haz duygusunu besleyen sosyal ağlar, filmler, sinemalar, programlar ahlaklı, iffetli yaşamayı zorlaştırıyor. Bireyi, aileyi, toplumu ağacın içine giren kurt misali çürütüyor. Memnuniyetsizliği, şikâyeti, tembelliği, beklentiyi, ayrılıkları arttırıyor; şükür ve kanaat duygusunu zayıflatıyor. Reyting rekorları kıran çoğu diziler, bizden bir şeyleri alıp götürüyor; “zenginliği” en büyük değer olarak görmemize neden oluyor. Ne yazık ki teknolojik kazanımların sayısız faydası varken iyi yönde ahlaklı, eğitime ve farkındalığa yönelik kullanmada zorlanıyoruz.
Utanma hissinin zayıfladığı günümüzde “annelik” yönüyle daha da değerlenen, cennet yolcusu olan bir bayanın vitrinlerde, ekranlarda sergilenerek gözlere servis edilmesi; tacizi, nikâhsız yaşama düşüncesini, gayri meşru ilişkileri, çatışmaları, aile içi çözülmeleri, içsel buhranları arttırmıştır. Bunun bedelini ise önce kişinin kendisi, ortada kalan çocuklar, gözü yaşlı anne babalar ödemektedir.
Özgürlük ve moda adı altında mahremiyet sınırlarının ihlal edilmesi, vahye kulak tıkanması huzursuzluğu, ahlaksızlığı ve başıboşluğu doğurmuştur.
“Hayâ sıyrılmış inmiş öyle yüzsüzlük ki her yerde” diyor, Mehmet Akif Ersoy. Bir insanın özellikle bayanın en büyük zenginliği, utanma hissini muhafaza etmesidir. Günümüzde şer güçlerin bu hissi ortadan kaldırmak için ortaya koyduğu çalışmalar, ekranların bozucu etkisi, Müslüman aile yapısını zayıflatmış, huzursuzlukları çatışmaları beraberinde getirmiştir.
Nefsin krallık yönünü üç başlık altında toplayabiliriz:
Bir bireyde nefsin krallığı:
Nefsini krallaştıran bir birey;
Kalbini, aklını, diğer latifelerini geri planda bırakır.
Hedeflerine odaklanamaz, zihni dağınık olur.
Zaman yönetimi noktasında başarısız olur.
Hak ve diğer insanlarla iletişimi bozulur.
Kolay yönden para kazanma arayışına girer.
Göz, kulak, dil yönüyle yanlışa girme eğilimi baskın olur.
Küçük yaşar, ses getirmez; hesabı büyük olur.
Saygınlığı ve ciddiyeti yok olmaya yüz tutar.
Ekranların tutsağı olur.
Güven vermez.
Bir ailede nefsin krallığı:
Nefislerini krallaştıran bir aile;
Toplu kitap okuma, ibadet etme yerine bireysellik ve ekranların bağlayıcılığı ön plana çıkar.
Dini değerlere göre yaşamak için kapsamlı bir program yapılmaz.
Aile bireyleri tek dünyalık yaşamaya başlar.
Ekranlar daha çok haz duygusuna hizmet eder.
Çocukların manevi yönden yetişmesi zorlaşır.
Konfor ve tüketime yönelik yaşam ön plana çıkar.
Sofra birliği azalmaya yüz tutar.
Aldatmalar, ayrılıklar çoğalır.
Güven duygusu azalır.
Bir toplumda nefsin krallığı:
Nefsini krallaştıran bir toplum;
Vahiy ve sünnet hakkıyla hayatın içinde yer almaz.
Bencillik ve nemelazımcılık artar.
Göz iffetini, hâkimiyetini kaybeder.
Çıkar, menfaat ilişkileri ön plana çıkar.
Toplum bireyleri yalnızlaşmaya başlar.
Bedenen ve ruhen sağlıklı insanlar azalır.
Eğlence ve gösteriş kültürü ön plana çıkar.
Evlilik kurumu zarar görür.
Güven ve huzur ortamı sarsılır.
Değerler zayıflar.
Üstat Bediüzzaman Said Nursi, nefsimizin bizi yutarak geçici ve ebedi hayatımızı tehlikeye düşürdüğüne dikkat çekiyor. Hz. Yunus (as) denizdeki balık yutmuş, bizi de nefsimiz yutuyor, diyerek dünya imtihanımızın zorlu yönüne parmak basıyor.
“Bizim hevâ-yı nefsimiz (şiddetli arzu) hûtumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor. Bu hût (balık) onun hûtundan bin derece daha muzırdır. Çünkü onun hûtu yüz senelik bir hayatı mahveder. Bizim hûtumuz ise yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor.”
Ali ALTAYLI