Bugün sabah işyerini açtıktan sonra bir müşterim geldi. Yanında dört beş yaşlarında bir erkek çocuğu vardı. Ordan burdan konuşurken hocam eşimden ayrılıyorum dedi. Peki niçin dedim, anlaşamıyoruz dedi. Kaç çocuğunuz var, dedim. İki, biri de anne karnında üç olacak dedi. Bu müşterim gittikten sonra biraz üzüldüm ve düşünmeye başladım.
Dünyada ve ülkemizde çiftlerin boşanma oranları azımsanmayacak kadar büyük. Bozulan psikolojiler, ortada kalan çocuklar, stresli geçen günler hem bireye hem topluma büyük bedeller ödetiyor. Evlilik bir kaderdir, evlenmeden önce gözünü dört aç, araştır, acil karar verme, dikkatli ol, adayı ve akrabalarını iyi tanı. Kararını verdikten sonra da kadere teslim ol.
Ufak tefek meselelerden evliliği sonlandıran çiftlere şahit oldum. “Sensiz bu dünya bana dar, sensiz yaşayamam, sensiz asla olmaz, sen benim dünyadaki yaşama gayemsin, sen benim liseden, üniversiteden sevdiğimsin” diyen aşıkların bir seneyi doldurmadan boşandıklarını gözlemledim.
Madem evlilik zorlu bir yolculuk, sahile gemisini çıkaracak kişinin gerekli donanımı elde etmesi elzemdir. Aldatma, uzun süren psikolojik ve fiziksel şiddet gibi unsurlar olmadıktan sonra evliliği sonlandırmak doğru değil. Niçin sabrımız, tahammülümüz az, beklentimiz, kırılganlığımız çok gelin beraber maddeler halinde inceleyelim.
1.Sorumlulukların ihmal edilmesi.
2. Yoğun iş hayatı nedeniyle eşlerin birlikte geçirdiği zamanın azalması.
3. Kadere teslim,Yaradanın taksimine razı olamamak.
4. Evliliği sonsuzluğa taşıma düşüncesinin olmaması.
5. Zihinsel ve içsel kıvama ulaşamamak.
6. Anne, baba, yakınların eşleri özgür bırakmaması.
7. Daha güzeli, daha yakışıklısının TV, Instagram, face, çarşı pazarda sık görülmesi, sadakatin zedelenmesi
8. Psikolojik sağlamlığın yeterli olmaması.
9. İlişki yönetimi ve iletişim sorunları.
10. Farklı din, kültüre mensup kişilerin uyuşmazlığı
11. Erkeğin ekonomik özgürlüğe sahip olamaması, maddi yetersizlik.
12. Aşırı borç yükünün altına girmek.
13. Daha lüks ve konfora düşkünlük, şükrü unutmak.
14. Anne babasından ilgi, takdiri çok gören eşlerin eleştiriye kendini kapatması.
15. Evde erkeğin hakimiyetinin sarsılması.
15 maddede bu konu üzerinde yoğunlaşmaya çalışalım. Toplumun en küçük yapı taşı olan aile kurumunun zarar görmesi en çok ortada kalan çocuklara zarar veriyor. Her çocuğun sevgi dolu bir ailede yaşaması en doğal hakkı değil mi? Bireyler, ailelerin mahsulüdür. Bir ailede ya kaliteli bir çocuk, genç yetişir ya da sorunlu biri olarak toplamda yer edinir. Araştırmalar, sorunlu bireylerin daha çok parçalanmış ya da ilgi ve sevgi görmemiş ailelerde yetiştiğini söylüyor.
1.Sorumlulukların ihmal edilmesi: Evliliğin sağlıklı yürüyebilmesi için eşlerin sorumluluklarının farkında olması gerekir. Kuş tek kanatla uçamaz, diğer kanada da ihtiyaç duyar. Tek küreği çevirmekle sal denizde yol alamaz, diğer küreğe de ihtiyaç var. Bunun gibi evin daha çok dışından sorumlu olan erkek evine helal yoldan kazandığı maddiyatı getirecek, eşi ve çocukları ile yiyecek, kazandığı parayı kahve, şans oyunları, gayri meşru ilişkilere harcamayacak, diğer sorumluluklarının da farkında olacak, yerine getirmek için çalışacak. Yine bayan da evin içi ile ilgilenecek, çocukların hayırlı bir şekilde topluma katılması için örnek olacak, TV, akıllı telefonların karşısında ömür çürütmeyecek.
2. Yoğun iş hayatı nedeniyle eşlerin birlikte geçirdiği zamanın azalması: Bayanın iş hayatında aktif rol almaya başlamasıyla ve bazı erkeklerin işkolik olması nedeniyle çiftlerin birbirlerini az görmeleri evlilik kurumuna zarar veriyor. Hırsın çoğaldığı ve geçinmenin zorlaştığı günümüzde ek işlere gitmeler, birden çok işle meşgul olmak aile düzenine zarar veriyor. “Eşim işe gidiyor, ben işten geliyorum, ben işe gidiyorum eşim işten geliyor.” diyen insanları tanıyorum. Birlikte kaliteli zaman geçirmek aile bireylerine iyi geliyor, evliliği koruyor. Çiftlerin her ikisinin de çalıştığı günümüzde özellikle çocuklar psikolojik olarak zarar görüyor. Çocuklara zaman ayırmak, çocukları besliyor.
3. Kadere teslim, Yaradanın taksimine razı olamamak: Üniversiteli genç değerli bir insan, komşum ve dostum olan Atila Abiye soruyor: “Abi evleneceğimiz kızı biz mi seçelim yoksa anne babamız mı seçsin?” O da “Sonuç değişmeyecek, tercih senin.” diyor. Yani sen de seçsen anne, baba yakın akraba, eş dost da seçse sonuç değişmeyecek, yaşaman gerekeni yaşayacaksın. “Kadere teslim olan kederden emin olur.” sözü bize ufuk açıyor. Kadere ve taksime razı olmamak Yaradan ve yaratılmış ile çatışmak, savaşmak psikolojiyi bozuyor, huzuru yok ediyor. “Hoştur bana senden gelen ya gonca güldür ya diken” diyebilmek dayanıklılığımızı arttırıyor.
4. Evliliği sonsuzluğa taşıma düşüncesinin zayıflaması: Bize verilen tüm nimetler imtihandır, ya bizi cennete taşır ya cehenneme. Ya verilen nimetlerin Yaradandan olduğunu bilir, şükreder teşekkür ederiz ya da kendi aklımız ve gücümüzün sonucu olarak görürüz. Yolunda gitmeyen durumlarda isyan eder, şikayet eder, hem kendimize hem çevremize zarar veririz. Bize verilen eş, mal mülk, akıl, nefs, tüm nimetler bir köprüdür, geçittir. Sadece kısa dünya hayatı için verilmemiş, bakiye uzanan bir yönü var. Allah bir kadına aksi, geçimsiz bir koca verir, o kadın bu kocasını Allah’ın imtihanı olarak görür sabreder, cenneti kazanır, yine aynı şekilde bir erkeğe huysuz bir kadın verir, bu da aynı şekilde Allah’ın imtihanı olduğunu bilir, sonsuzluk yurdunu kazanır.
5. Zihinsel ve içsel kıvama ulaşamamak: Nasıl ki evlilikte ekonomik özgürlük, kimseye muhtaç olmadan kendi ailemizin maddi ihtiyaçlarını karşılamak önemlidir, zihinsel ve içsel özgürlük de bir o kadar önemli. Zihinsel özgürlük okuyarak, gözlemleyerek, stresten beyni koruyarak, farklı kültürlerle tanışarak, kaliteli insanlardan çevre edinilerek kazanılır. Verilen aklı, iyiye ve doğruya yönlendirerek, vahiyle barıştırarak istikamette kalmasını sağlayabiliriz. İçsel özgürlük ise özümüzü kinden, nefretten, öfkeden, benlikten, gösterişten, kıskançlıktan temizlemek, darlıktan genişliğe ulaştırmak demektir. Zihinsel ve içsel özgürlüğü elde etmiş çiftler aklını ve ruhunu kimseye ödünç vermez.
6. Anne, baba, akrabaların eşleri özgür bırakmamaları: Anne oğlunu evlendiriyor, ama yanında tutmak istiyor, benim sözümden çıkmasın, bana ilgisi yoğun olsun istiyor. Yine kızını kocaya veren anne baba “kocanı değil, bizi dinle” diyor. Her işlerine müdahale etmek istiyorlar. Bir türlü onların ayrı bir aile olduğunu ve kendilerinin özgür seçimleri olduğunu kabul etmek istemiyorlar. Bu durumda eşler zor durumda kalıyor, anne ve babalarına da mesafe koyamayan çoğu aile bu yüzden dağılıyor.
Zihinsel, ekonomik ve içsel özgürlüğü ulaşmış çiftler bu durumdan en az zararla kurtuluyor.