Biz dünyada yaşayan insanlara sorulsa dünyadaki en önemli kazanım nedir diye? Bir ağızdan “önce huzur” diyeceğiz. Peki, niçin huzur? Para değil, mal mülk değil, şan şöhret değil de huzur. Çünkü huzursuz insan hem kendini hem de başkalarını yavaş yavaş çürütür de ondan. Huzurunu kaybeden insana ne serveti ne itibarı uzun süreliğine fayda veremez de ondan. Huzurumuzu bir anda kaybettiğimizde nerden satın alabiliriz acaba? Marketlerden huzur satın almak istesek fiyatı ne kadar bilen var mı? İki yarım poşete 400- 500 Tl ödeme yapıp huzursuz oluyoruz, bir miktar da huzur satın alıp marketten huzurlu ayrılsak ne kadar öderiz acaba?
Çoğumuzun dediği gibi “paran varsa huzurun var, huzur paradadır, zenginliktedir, cebinde paran varsa kışın üşümezsin, yoksa yazın donarsın, önce babadan kalacak ”sözü ne derece doğrudur. Dünyanın sayılı zenginlerini bulup sorsak gerçek iç huzurun kaynağı para mı diye ne cevap verirler sizce? Parası çok olan şoför tutar, hizmetçi tutar; peki hastalığını, bitmez tükenmez iç huzursuzluğunu para vererek bir anda zıddıyla değiştirebilir mi? Bizim çaresi olmayan, günden güne bizi eriten, dünyaya geldiğimize pişman eden hastalığımızı para karşılığında kim satın alır?
Gelin bugün huzurun kaynağı nedir, huzur nerededir sorularının cevabını yaklaşık 500 yıl önce yaşamış unutulmayan, büyük padişah Kanuni Sultan Süleyman’dan dinleyelim.
Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi
Kanuni Sultan Süleyman
(Halkın gözünde iktidâr, zenginlik gibi değerli bir şey yok. Hâlbuki şu cihânda bir nefes sıhhat gibi mutluluk olamaz.)
Huzur, mutluluk ne makam mevki de ne de zenginliktedir. Huzur, sağlıklı bir bedene sahip olmakta, aldığımız nefesi verebilmektedir.
Saltanat didükleri ancak cihân gavgasıdur
Olmaya baht ü sa’âdet dünyade vahdet gibi
S. Süleyman
(Saltanat dedikleri sadece bir dünya kavgasıdır. Bu kavga gürültüden uzak Allah’a yakınlık gibi büyük saadet ve baht açıklığı olamaz.)
Siyaset, insanı yorar, çoğu zaman huzursuzluğa neden olur. Güçlü imanı elde etmeye çalışarak Allah’a yakın olmak gibi mutluluk, huzur, nimet olamaz. Huzur, Yaratıcımıza yaklaşmak, çokluktan tekliğe hicret etmektedir.
Ko bu iyş ü işreti çünkim fenâdur âkıbet
Yâr-ı bâki ister isen olmaya tâat gibi
(Bu eğlenceyi yeme içmeyi bırak sonu kötüdür. Eğer ebedi bir sevgili istiyorsan ibadetten ayrılma.)
Huzur, ne eğlencede ne de midemizin istediği en güzel nimetleri yemededir; bunlar geçici bir mutluluk verir. Asıl huzur mutluluk sonsuz sevgili olan Rabbimize ibadet ve kulluktadır.
Olsa kumlar sağışınca ömrüne hadd ü adet
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir saat gibi
(Ömrün kumlar sayısınca sınırsız ve hesapsız olsa bile, O, şu dünya içinde bir saat gibi geçip gider.)
Huzur, bedava verilen günlerin bir gün biteceğinin farkında olarak, dünyanın bir gün bizi dışarıya atacağının şuurunda olarak dengeli ve ölümle barışık yaşamaktır.
Gel huzur etmek dilersen ey Muhibbî fâriğ ol
Olmaya vahdet cihanda kuşe-i uzlet gibi
(Ey Muhibbi! Eğer huzur içinde olmak istersen, ferâgat sahibi ol, dünyadan vazgeç. Yalnızlık köşesine çekilmek gibi Allah’a yakınlaşma olmaz.)
Huzuru çoklukta, dünyaya hırsla dalmakta, onun cazibesine kapılmakla bulamazsınız. Tek dünyalık yaşayarak, dünya ve içindekilere tutkuyla bağlanarak huzur elde edilmez. Huzuru, yalnız kalarak, çokluktan uzaklaşarak zikir, tefekkür ve tevekkülle elde edebilirsiniz.
Padişah Kanuni Sultan Süleyman’a göre huzur:
- Sağlıkta,
- Yaratıcımıza yakınlık, ibadet ve kullukta
- Ölümü unutmadan dengeli yaşamakta
- Para, mal mülkü ilahlaştırmadan, amaçlaştırmadan yaşamakta
- Çokluktan tekliğe akmakta, yalnızlıkta
Yazımızı Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin gerçek huzur ve mutluluğa dair şu sözleriyle bitirelim: “Ey zevk ve lezzete müptelâ insan! Ben yetmiş beş yaşımda binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki, hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imândadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa dünyevi bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi hayatın lezzetini kaçırır.”
ALİ ALTAYLI