Mezhepler İşhan’ı yıkıldı. Yaklaşık on beş seneye yakın esnaflık yapma fırsatım oldu bu iş hanında. Devren satılık yazan işyerine geçmeden önce birçok kişi o bina yıkılacak oradan tutma demişlerdi ve aradan on beş sene geçmiş. Daha önceki esnaflara da aynı şeyleri söylemişler, bu bina yılacak burada esnaflık yapmayın ve işyeri satın almayın, diye.
Şehrin görüntü kirliliği, imajı hem de esnaflık yapan kişiler hem de Karaman halkı için yıkılması çok iyi oldu. Çünkü bina çok eski ve güvenli değildi. Can ve mal kaybı yaşanma ihtimali yüksekti. Sadece alt kattaki dükkânlar faaliyetteydi, üst katlar kullanılmıyordu.
Bina yıkılmasına yıkıldı, yıkılmadan önce orada esnaflık yapan kaç kişinin ömrü binadan önce sona erdi, bilinmez.
Bu bina yıkılacak girme bu işyerine diyen birden çok kişi bu binadan önce göçtü ve diğer tarafa misafir oldu.
İnsanın ömrü mü kısa yoksa içinde oturduğumuz binaların mı ömrü kısa bilinmez; ama nasıl ki dünyaya gelen her canlının bir sonu var, yapılan her binanın, alınan her bir eşyanın, icat edilen her bir teknolojik ürünün bir ömrü var.
Başlangıç ve son hem insanlar için hem binalar için hem de eşyalar için geçerlidir.
Sadece yıpranan, eskiyen binaların mı tuğlaları, taşları, tahtaları, kerpiçleri, yere düşmeye başlar? Ya biz insanların ömür binasındaki düşmeler, eskimeler, yıpranmalar…
Betonarme bir binanın ömrü 40-50 yıl iken, gerçek taş ustalığı ile inşa edilen taş evlerin ömrünün daha uzun olduğunu söylüyor, uzmanlar. Ortalama insan ömrü betonarme bir binaya göre uzun, taş ustalığı ile inşa edilmiş bir eve göre çok kısadır.
Ömür binamızın her gün tuğlaları düşüyor, çatısı uçuyor, duvarlarının boyası kalkıyor haberimiz var mı?
Niyazi-i Mısrî’nin
Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere,
Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber
(Her gün ömür binamdan bir taş yere düşer, vücut binam benden habersiz eskiyor, yıpranıyor ben ise hâlâ gaflet uykusundan uyanmadım.)
Nasıl ki, yıllardır yıkıldı yıkılacak denilen bazı kimselere göre burası yıkılmaz denilen Mezhepler iş hanı yıkıldı. Bir gün bizim şahsi dünyamız da yıkılacak, ömrümüzün sayılı günleri son bulacak. Sevdiklerimiz de bir bir yıkılacak bu dünyadan göçecek, bizi zamansız terk edecek ve dünyayı kan gölüne çeviren kin, intikam ve öfkeden beslenen zalimler de zalim yönetimler de göçecek, yıkılacak. Bir gün de bu imtihan yeri olan dünya, biz insanların taşkınlığı ve azgınlığı yüzünden tamamen yıkılacak, göçecek, kıyamet kopacak.
Nasıl ki, Mezhepler İşhan’ı Karaman’ımızdan çıktı, gitti. Biz de bir gün bulunduğumuz evimizden, işyerimizden, şirketimizden, tarlamızdan, arsamızdan, bahçemizden bulunduğumuz ilden, yaşadığımız ülkeden, tutkuyla bağlandığımız vefası az kederi, meşguliyeti çok dünyadan çıkıp gideceğiz; bir büyük kudret tarafından çıkarılacağız.
En acınacak insan, belki de yaptığı evin, aldığı eşyanın, bindiği arabanın, şehrindeki binanın eskidiğini gören ama kendine bir kerecik olup dönüp bakmayan, kendisinin eskidiğini, yıprandığını, yaşlandığını görmeyendir.
Saçlarına ak düşün insan, bir bina gibi köhnemeye yüz tutmuyor mu?
Dişleri eskisi gibi Karaman’ın güzel elmasını ufalayamayan insan, bir bina gibi köhnemeye yüz tutmuyor mu?
Unutkanlığı çok artmış; ama mal mülk hırsı artarak çoğalmış insan, bir eşya gibi köhnemeye yüz tutmuyor mu?
Yaşı sorulduğunda rahatsızlık duyan, soran kişiye saçma sapan cevaplar veren bir insan, içinden geçtiğimiz, elle tutamadığımız, depolayamadığımız “zaman” gibi köhnemiyor mu?
Namaz kılmaya has hareketleri yapmakta bile zorlanan, çok kısa mesafelerde bile ayakları kendisini taşıyamayan bir insan, dünyanın kendisi gibi köhnemiyor mu?
Yüzündeki kırışıklıklara her gün bakım yapan, ak saçlarını boyama ihtiyacı duyan, vücudunun doğallığını gizlemeye çalışan bir insan, ömrünün sonbaharını, kışını yaşamıyor mu?
Binalar, insanlar, köhnemek, yaşlılık; her eşyanın, binanın, her canlının bir sonu var, dedik. Bu yazdıklarımızın üzerine Cahit Sıtkı’nın “Otuz Beş Yaş” şiirini ve Âşık Veysel’ in “Dostlar Beni Hatırlasın” türkü sözlerini paylaşmamak olmazdı.
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
*
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
*
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
*
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
*
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
*
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
*
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
DOSTLAR BENİ HATIRLASIN
Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın
*
Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han, konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın
*
Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın
*
Ne gelsemdi, ne giderdim
Günden güne arttı derdim
Garip kalır yerim yurdum
Dostlar beni hatırlasın
*
Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş kim gülecek
Murat yalan ölüm gerçek
Dostlar beni hatırlasın
*
Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın
Neyse ki, yapılan ve yıkılan binalar için cennet cehennem söz konusu değildir. İnsan köhnemiş, yaşlanmış olarak da ölse taze, genç de ölse iyiler zihni, özü, niyeti temiz imanlı insanlar cennete kötüler, zalimler cehenneme gidecek. Binalardan eşyalardan diğer canlılardan farkımız da bu olsa gerek. Yeniden diriliş ve baki bir memlekete bakan yönümüz.
ALİ ALTAYLI