Ahmet Bey, akşam eve giderken Karaman’ın meşhur kavunu olan Süleymanhacı kavunundan almayı zihninden geçirdi. Yol kenarında müsait bir yerde durdu ve traktör kasasının arkasına doğru yöneldi. İki tane büyüğünden Süleymanhacı kavunu beğendi. Ödemesini yaptıktan sonra otomobilinin kontağını çalıştırdı ve evine doğru yol almaya başladı. Süleymanhacı kavunu görünüşü, kokusu, aroması, dayanıklılığı ve özgün tadıyla diğer kavunlardan farklıydı. Hatta diğer kavun satıcıları, ürünlerini daha hızlı satabilmek için “Süleymanhacı kavunu” diye reklam yapabiliyorlardı.
Süleymanhacı kavunu bir yana diğer kavunlar bir yana, diye aklından geçirdi. Kavun denince Süleymanhacı kavunu akla gelirdi Karaman’da zira. Yılardır da başka kavun türünden hiç almamış, taklitlerinden ayırmayı başarmıştı. Uzun yıllar çiftçilik yaptığı için bu noktada başarılıydı. Ama başarılı olamadığı bir şey vardı o da çok değişken ve karmaşık bir yapıya sahip olan insanları, tanımadaki yetersizliğiydi. İyi dediği kötü çıkabiliyor, kötü dediği iyi çıkabiliyordu. Dört dörtlük aile dediği okul arkadaşından oğluna gelin olarak aldığı kız da oğluna dünyayı dar etmişti. Çok iyi tanıdığı bir aileye, gence kızını gelin etmiş; bir senesini doldurmadan evlerine geri dönmüştü. Borç verdiği, çok güvendiği kişilerden borcunu hâlâ alamamıştı. Kavun seçiminde bu sorunu hiç yaşamamıştı, insan seçiminde ise tutturduğu yok denecek kadar azdı.
Sonra içinden geçirdi keşke insanları da kavunlardan anladığım gibi anlayabilseydim. Sonra insanlar için kullandığımız “kavun değil ki bu, dibini koklayıp seçesin” sözü aklına geldi.
Sonra zihninden şunları geçirdi:
İnsan ve kavun arsında çok sıkı bir benzerlik vardır. Tatlı kavun ve iyi insan, damağınızda tat bırakır. Sizi mutlu eder, size şevk verir; zihninize, midenize ve kalbinize iyi gelir. İstenilen olgunluğa ulaşamamış, kavun ve insan size mutluluk veremez. Kavunu çöpe, insanı ise gözden uzağa atmak istersin.
İyi bir kavun, iyi bir tohumdan meydana gelir; iyi bir insan da iyi bir aile toprağında yetişir.
Sıcak toprağa ve yakıcı güneşe sabrettiği için kavun tadından yenmiyor. İnsan ise sabırsız olduğu için ve çoğu zaman dişi ağrımadığı, acı sızı görmediği için tatsız ve kokusuz oluyor.
Kavun, çok az bir bakımla ilgiyle sevgiyle seni memnun eder. İnsanın ise bakımı ve eğitimi uzun zaman alır. Bütün emekleri bir anda görmezden gelir; bozulan yağ gibi yenmez, zehir olur.
Tarlada yetiştirdiğimiz veya manavdan, pazardan aldığımız kavun, çok iyi çıkmazsa kısa süreliğine üzülürüz. Evimizde yetiştirdiğimiz çocuklarımız istediğimiz tatta ve kıvamda olmazsa gam ve kederimiz uzun olur.
Bal gibi tatlı bir kavun ya da karpuz bulabilmek için birden çoğunu yoklarsın. Bırakır, tekrar alır ya da başkasına yönelirsin. İyi bir dost, insan bulabilmek için de birden çok insanı yoklar, dener, gözlemlersin. İçini ısıtan, derde deva, seni sen yokken de düşünüp koruyup gözetenle yola devam edersin.
Kıraç toprağın kavunu tadından yenmez, kokusu en iyi marka parfümlerle yarışır. İnsanı ise zaman zaman kokusuz, kıskanç, hırslı, kaba olabilir.
Güneş görmeyen ve erken koparılan kavun istenilen tadı dilimize, damağımıza vermez. Aldığımız kişiyi iyi anmaz, duacısı olmayız. Serada ve kavanozda yetişen, gerçek hayatla yüzleşmemiş, tanışmamış bir birey de bizde istenilen hayranlığı, takdiri uyandırmaz. O bireyi yetiştirenler, ailesi, akrabası hayır duayla anılmaz.
Kavunu, karpuzu evinize alıp götürmeden tadına bakıp kesilmiş bir şekilde evinize götürebilirsiniz. İyi çıkmazsa da sahibine iade edebilirsiniz. İnsan ise öyle mi? Çözülmesi zor bir denklem, cevabının bulunması zor bir bilmecedir. Uzun süre dostluk, uzun süre komşuluk, uzun süre yolculuk, uzun süre alışveriş, uzun süre aynı havayı solumadıktan, aynı köyü, aynı mahalleyi, aynı ortamı paylaşmadıktan sonra yeterince tanıyamazsınız. Yeterince tanıdıklarınızı bile zamanın, paranın, kadının, makamın ve çevrenin değiştirmeyeceğinden emin olamazsınız.
Bir ülkenin çiftçilerinin ektiği kavunlar, iyi çıkmazsa çiftçiye ve ülkeye maliyeti az olur. Ama bir ülkenin insanlarının kalitesi azalır, herkes kendi çıkarına tapar, başkalarına düşünmez hale gelir, iletişim ve ilişkiler bozulur; güven, sevgi, saygı erozyona uğrar, insanlar yalnızlaşmaya, zihin ve özleri berraklığını yitirmeye, dinin ve kültürel değerlerin frenlemesi azalmaya başlarsa ülkeye maliyeti çok olur.
ALİ ALTAYLI