Kurban Bayramına çok az kaldı. Salı günü arife, çarşamba günü bayramın birinci günüdür. Dini bayramların içini hakkıyla dolduranlar, özüne uygun hareket edenler daha çok Hüda’dan yana olanlardır. Allah ve Resulünün isteği bu yönde ise baş göz üstüne diyerek içinde kendilerinin, el âlemin, töre geleneğin, modanın olmadığı bir düşünüş ve yaşayış şekliyle yol almaya gayret edenlerin yoludur Hüda’nın yolu.
Aslında doğumla başlayan yolculuğumuz bize iki seçenek sunuyor: Hak olan yol ve diğerleri. Hak olan yol, bizlere dünya ve ukba kazanımlar sağlarken diğerlerinin kazanımı çok az, kaybı ise tarifsizdir.
Bir zamanlar aklımda kalan, kime ait olduğunu bilmediğim şu mısralar, Hak yolunda yürürken sıralamamızdaki önceliğe ve içtenliğe vurgu yapar:
Allah ve Resulü ne diyorsa baş üstüne
Biz de gideceğiz bir gün taş üstüne
Üstat Necip Fazıl Kısakürek bazı mısralarında bu iki yoldan bahseder:
Biri aşk, biri nefret bizim kanadımız çift
Ateş saçmalı ki nur, erisin kapkara zift
*
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir
*
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda ne rütbe var ne de mal
*
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
*
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz
*
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün ayağa kalk, Sakarya!
Eğer Rabbimizi ve Resulünü hayatımızın içine katmaya niyet etmişsek, Onlara doğru akmak için nefsimizle ve dünyevi çıkmazlarımızla mücadeleye girişiyoruz. Bizi yolda koyan tüm hilelere, karşı durmaya çalışıyor; her türlü engelle mücadeleye girişiyoruz. Başta içimizde ejderha hükmündeki ebedi hayatımızı yutmaya çalışan nefsimiz, peşimizdeki şeytan ve diğer dünyanın çekici kandırıcı bin bir türlü tuzaklarına karşı.
Eğer niyetimizde samimiysek ve Rabbimizi önceleyerek, canımızın istediği, başkalarının istediği gibi yaşamama konusunda ciddiysek egomuzu, geçmiş ve gelecek çıkar hesaplarımızı, bin bir türlü bize yönelen hileleri ayaklar altına almak için nefsimizle çevremizle mücadeleye başlıyoruz.
Eğer önceliğimiz iki dünyanın gerçek sahibi bizi yaratan, yaşatan güneş, gece, gündüz, hava, su, cennet veren Rabbimiz ise bu dini bayramda kurban kesiyor, bir kısmını dağıtıyor, kırgınlıkları unutuyor, akraba ziyareti yapıyor, çocukları sevindiriyor, Ona doğru ibadetlerimizle yöneliyor, sevgisini, yakınlığını kazanmaya çalışıyoruz.
Eğer önceliğimiz canımızın istediği gibi bir hayat ise her şeyin kolayına kaçıyor, egomuzu besliyor, büyüklere gitmiyor, kafamızın dikine gidiyor, akraba ziyaretini unutuyor, bayramı tatile çeviriyoruz. Yalnızlaşıyor, benliğimizi ve hazzımızı öncelemede inatçı olabiliyoruz. Kurban kesmeyi gereksiz bile görebiliyor ya da kendimizden çok uzaklarda bir yerde olmasını istiyoruz.
Bu bayramda yakınlığımızın yönünü gözden geçirsek ne kaybederiz? Çok yaklaştığımız, canımızdan öte dediğimiz fanilerden tokat yemedik mi? Biz bile bize ait değilken, çok yakın olduğumuz, bize yakınlığından emin olduğumuz kişilerin devamlılığı baki mi? Yoksa şu ana kadar boşa kürek mi çektik, gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmaya devam mı ediyoruz? Bir gün ansızın, bu dünyaya ve sevdiklerimize elveda demeden biletimiz kesildiğinde çok değer verdiğimiz metalar bize ışık olabilecek mi?
Biz inananlar Kurban Bayramında kurban keserek, dargınlığı, inadı, kini, nefreti, benliği, gösterişi, nefsimizin aşırılıklarını, öfkemizi keserek canın ve malın her şeyin Rabbimize ait olduğunu bir kez daha gündemde tutarak sonsuzluğun sahibine yaklaşmaya çalışırız. Safımızda samimi olur, gereklerini yapma noktasında gayretli oluruz.
Diğer kurbana kim öle kim kala. Ölüm öldürülmüyor, kabir kapısına kilit vurulamıyor; yaşlılığa ve ölüme doğru hızla yol alıyoruz. Bu gidiş nereye desek, gidişatımdan Rabbim memnun mu desek? Seçeneklerimiz çok fazla değil, iki yol var önümüzde ya Hak ya da diğerleri.
Bu bayram iş işten geçmeden, ölüm gelip bizi bulmadan, aklımız bize yâr iken:
Samimi bir şekilde annemizden babamızdan daha şefkatli Rabbimize doğru aksak, yaklaşsak.
Kendimize, özümüze doğru aksak, yaklaşsak.
Eşimize çocuklarımıza doğru aksak, yaklaşsak.
Akrabalarımıza doğru aksak, yaklaşsak.
Komşularımıza doğru aksak, yaklaşsak.
Dünyanın neşesi çocuklara doğru aksak, yaklaşsak.
Kurban kesemeyen, yan binadan etin kokusunu hissedenlere doğru aksak, yaklaşsak.
Tüm canlılara doğru derya bir gönülle aksak, yaklaşsak.
En önemlisi de geçen yıllarımıza, bir türlü hayatımıza hayat kılamadığımız kutsal kitabımıza ve şükre doğru aksak, yaklaşsak.
Cengiz Numanoğlu kısa bir süreliğine kalacağımız, sınav yeri olan şu hayatta seçeneklerimizin aslında çok da fazla olmadığını mısralarında ne güzel ifade etmiş:
Yakuttan, zümrütten medet boşuna,
Hepsi bir gün döner, çakıl taşına.
Geç kalma.. Bakıp da o genç yaşına,
Sanma ki; önünde seçenekler çok;
Ya ÎMÂN, ya İSYÂN, üçüncüsü yok.
*
Dünyanın serveti, şehveti sahte;
Bir kefen kadardır, vefâsı ahde.
Boğma vicdânını, meyde, kadehte,
Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
Ya AHLÂK, ya HELÂK, üçüncüsü yok.
*
Sen, şerefli doğdun, şerefli yaşa,
O bencil nefsini, vur taştan taşa;
Yoksa çıkamazsın, şeytanla başa.
Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
Ya CENNET, ya CİNNET, üçüncüsü yok.
*
İnsanlık yanıyor, ateş bacada,
Fitneler kaynıyor, bin bir locada,
Umut kuyrukları, ‘cinci’ hocada;
Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
Ya İZZET, ya ZİLLET, üçüncüsü yok.
*
Bir kere baktın mı, kalkıp seherde?
Kapılar açılır, gök perde perde.
Sordun mu Kurân’a, kurtuluş nerde?
Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
Ya ŞÜKÜR, ya KÜFÜR, üçüncüsü yok.
*
Dağlara özenip, tepeden bakma,
Mezar taşlarına, rütbeni çakma,
Şu cennet köşkünü, kibirle yakma;
Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
Ya İHLÂS, ya İFLÂS, üçüncüsü yok.
*
Bırak.. O “çağdaşlar”, ne derse desin,
Hayat bir sınavdır, bu hüküm kesin,
Secde et ki; varsın, Allah’a sesin;
Sanma ki; önünde, seçenekler çok
Ya KUR’ÂN, ya HÜSRÂN, üçüncüsü yok.
Ali ALTAYLI