Ali Altaylı Kişisel Web Sitesi
Aa
  • Anasayfa
  • Tüm Yazılar
  • İnsan
  • Yaşam
  • Aile
  • Anladım ki
  • Zaman Gösterdi ki
Okunuyor: Hayat Güzel Ama Biz İnsanlar
Paylaş
Ali Altaylı Kişisel Web Sitesi
Aa
  • İnsan
  • Aile
  • Yaşam
  • Anladım ki
  • Zaman Gösterdi ki
Search
  • YAZILAR
    • İnsan
    • Aile
    • Yaşam
    • Anladım ki
    • Zaman Gösterdi ki
Takip Et
  • Anasayfa
  • Tüm Yazılar
Kadir KATIRCI tasarladı.
Genel

Hayat Güzel Ama Biz İnsanlar

Genel
Paylaş
PAYLAŞ

Bugün 14.00 gibi polis emeklisi bir bayan terlik almak için işyerine geldi. Amerika’ya oğlunun yanına gideceğini ve bu terliği büyük bir ihtimalle orada giyeceğini söyledi. İstediği terliği aldıktan sonra hayat tecrübesinin fazla olduğunu düşündüğüm daha çok İstanbul’da bulunmuş hanımefendiye toplum olarak şu anki gidişatımızı nasıl görüyorsunuz, diye bir soru yönelttim. 

“Hayat güzel ama insanlar lanet, açgözlü.” dedi. 

Daha sonra şöyle devam etti.

Toplumumuzda empati, hoşgörü, şükür, pozitif bakış açısı çok zayıf, dedi.

Gelin bu yazımızda bugün bu kavramlardan empati üzerinde durmaya çalışalım.

Empati:

Empati nedir, gerçekten empati bizden çok uzaklarda mı? Gerçekten empati yapan kişiler toplumumuzda az mı?

Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak, onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. 

Bizdeki diğerkâmlık, empatinin gelişmiş üst düzey halidir.

Empati sayesinde insan ilişkileri ve sağlıklı iletişim gelişir, dostlukların ömrü uzun olur; insanlar arasındaki düşmanlıklar azalır ve yerini güzelliklere bırakır. 

Empati sayesinde sorunlar, kin, nefret, öfke, azalır; yerini çözüme, şefkat ve merhamete bırakır.

Peki, bir insanın hakkıyla kendisini başkasının yerine koyabilmesi için neler gereklidir? 

Kendini bilmek

Hakkı bilmek

Gür, parlak hayata yansımış iman

Duygusal zekâ

Eğitim

Olgunluk

Tecrübe

Şefkat, merhamet

Mütevazılık

Cömertlik 

Duyarlılık

Temiz bir ailede yetişmiş olmak

Aynı durumları bir zamanlar kendinin de yaşaması.

Nasrettin Hoca bir gün eşekten düşmüş. Hoca’nın başına toplanan insanlar ona akıl vermeye başlamışlar: 

-Hocam sağa yat, ağrımaz 

-Hocam sola yat, ağrımaz. 

-Hocam dik dur, ağrımaz. 

Ahaliden biri “Hocam, bir doktor çağıralım mı?” demiş.

En sonunda Hoca: 

-Yok, yok! Benim halimden doktor değil, eşekten düşen anlar. Siz bana eşekten düşen birini getirin, demiş. 

Âşık Veysel, Nasrettin Hoca’nın “Yok, yok! Benim halimden doktor değil, eşekten düşen anlar. Siz bana eşekten düşen birini getirin.” sözünü destekler.

“Anlatamam derdimi dertsiz insana. Dert çekmeyen, dert kıymetini bilemez.”

Hz. Mûsâ ve koyun hikayesi empati örneğinin zirvesidir.

Hz. Mûsâ da Peygamberliğinden önce çobanlık yapıyordu. Sürüden bir koyun kaçtı, Mûsâ Aleyhisselam koyunun peşine düştü. Koyun kaçıyor, Mûsâ Aleyhisselam kovalıyordu. Öyle ki, akşama kadar kovaladığı halde hâlâ yakalayamıyordu. Kan ter içinde kalmıştı. Koşa koşa ayakları şişti. Nihayet koyun yoruldu da o da ancak yakalayabildi. Kendisini o kadar yormasına rağmen, koyunu tuttuktan sonra okşadı, öptü. Ona hiç öfkelenmedi.

– Ey hayvan kendini çok yordun. Haydi, bana acımıyorsun kendine niçin acımadın? Bu kadar yorulmana ne lüzum vardı? dedi.

Bunun üzerine Hz. Allah (c.c.) meleklerine hitaben buyurdu ki:

– İşte bu benim Mûsâ kulumdur. Ona Peygamberlik yakışır.

 -İşte, yarattıklarıma karşı olan bu merhametin sebebiyledir ki, seni sâfi kıldım, peygamberlik ikramını verdim.

Hz Mûsâ’ya Rabbimiz yaratmış olduğu canlılara karşı şefkat ve merhamet duyduğu için temiz kılmış, peygamberlik vermiştir.

Aşağıda belirttiğimiz iki hikayede anlattığımız insan tipi empati yapmaktan çok uzaktır. 

Mevlânâ’nın şu güzel iki hikâyesi üzerinde düşünmek gerekir:

 “Bir zamanlar, bir ustanın şaşı bir çırağı vardı. Bir gün ustası ona: “Bizim eve git, rafta bir şişe var, onu alıp bana getir.” dedi. Çırak, hemen eve gitti ve kapıyı açıp içeri girdi. Ustasının söylediği rafa doğru bakınca, iki tane şişe gördü. Tekrar ustasının yanına dönüp seslendi: “Ustacığım, söylediğiniz rafta iki tane şişe vardı. Hangisini getireyim?” Usta: “O rafta sadece bir şişe var, onu getir” dedi. Çırak: “Beni gereksiz yere azarlıyorsun usta. O rafta iki şişe vardı. Hangisini getirmemi istiyorsan söyle, onu getireyim.” diye itiraz etti. Çırağını inadından vazgeçiremeyeceğini fark eden usta: “Mademki rafta iki tane şişe var diye inat ediyorsun, o halde git birini kır, diğerini de al getir.” dedi. Çırak tekrar eve gitti. Raftaki şişenin birini yere çalıp kırınca, ikisinin de gözden kaybolduğunu gördü.” 

Kendinde olan kusuru anlamayacak kadar, farkındalığı az, ahmak, şaşkın kişiler. Bu tip insanlar başkalarının kusurlarına odaklanırlar ve kendilerine bir kerecik dönüp bakmayı unuturlar. Bu tip insanlar empati yapamazlar.

“Sineğin biri kendini çok önemli bir varlık olarak görürdü. Kendi kendine: “Şüphesiz ki, ben bu zamanın Zümrüd-ü Anka kuşuyum, benden daha yüce kimse olamaz.” derdi. Bir gün sinek, eşek sidiğinin içindeki bir saman çöpüne kondu. Eşeğin sidiğini uçsuz bucaksız bir deniz, saman çöpünü gemi, kendini de kaptan sandı. “İşte bu bir deniz, üstünde oturduğum da benim mükemmel gemim. Ben de engin denizleri aşan dünyanın en büyük kaptanıyım.” diye düşünerek gururlandı ve koltuklarını kabarttı. Güneşten habersiz buzun kendini bir şey zannetmesi gibi kendinden habersiz, kendini bilmeyenin durumu da böyledir.” 

Kibirli, egosu yüksek, sadece kendi ‘ben’ ini gören, hedonist ve şöhret düşkünü bir insanın empati yapması çok zordur. 

Feleğin zorlu çemberinden geçmeyen, daha yolun başında yaşanmışlığı az, fakirlik, musibet, çile görmeyen konfor ve gösterişe aşırı düşkün bir bireyin kendisini başkalarının yerine koyması zordur. 

Empati eksikliğini toplumda ailede, bir işyerinde, çarşıda, pazarda, trafikte neredeyse kavga etme aşamasına geçebilecek kişilerin sorunlarını çözen, aralarına girip barıştıran, onlara yardımcı olan insanların vurdumduymaz kalışında gözlemleyebilir. Tiyatro seyreder gibi duyarsız ve eylemsiz.

Ben de onun yerinde olabilirdim,  bir insanın sıkıntısını gidermek, önce kendimize iyi gelir sonra herkese, düşüncesi insanımızı güzelleştiriyor; depresyona iten çaresizliğe, yalnızlığa kalkan oluyor. 

Bir toplumda diğerkâm, empati yapan kişilerin çok olması iç dış huzuru, bedenen ve ruhen sağlığı, her türlü varlığı, güveni, dinginliği, sevgi ve muhabbeti kendisine çekiyor.

                                                                                                                                  ALİ ALTAYLI

You Might Also Like

Karaman’da Nurettin Yıldız Konferansından Notlar

Doğukışla’nın Gözdeleri Mimar Sinan Camii ve Vali Ali Akan İlköğretim Okulu

Güneşi Cebinde, Özünde ve Evinde Kaybeden Asır

Bir Gün Gelecek Bir Gün Kalacak-26

Bir Gün Gelecek Bir Gün Kalacak-25

Ali Altaylı 21 Ekim 2024
Bu yazıyı paylaş
Facebook Twitter Whatsapp Whatsapp Email Copy Link Print
Paylaş
Önceki yazı Ahlaki Erozyona Dur, De!
Sonraki Yazı Evlere Bahar Gelmeyince Çocuklar Çiçek Açmaz-1
Yorum bırak

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ali Altaylı Kişisel Web Sitesi
Takip Et

Kadir KATIRCI tasarladı.

Welcome Back!

Sign in to your account

Lost your password?