Bugün sabah kuşluk vakti daha önceden tanıdığım bir beyefendi telefon açtı. Kardeşim olan Av. İsmail ALTAYLI’nın telefonunu istedi. Ailevi sorunlardan kaynaklanan bir problem için görüşmek istediğini söyledi. O beyefendi telefonu kapattıktan sonra başka bir konuda yazmaya karar verdiğim halde bu toplumsal problem, ne yazık ki güncelliğini koruduğu için bu konuda yazmaya karar verdim. Daha önceki bu konuyla ilgili yazılarımın birinde bir okuyucum genellikle birçok yazar, boşanmanın nedenleri ile ilgili yazıyor; çözüme kimse değinmiyor, demişti.
Bugün gelin beraber boşanmaların arttığı bir dönemde, boşanmanın önüne geçebilmek için ne yapabiliriz, hangi çözüm yollarını kullanabiliriz, beş maddede yazmaya çalışalım:
* Küçük evimiz olan beyin ve özün gürleşmesi, kader inancı
*Büyük evimiz olan yuvalarımızın yeniden inşası
*Ekonomi yönetiminin yerine oturması
*Aile büyükleriyle ölçülü iletişim ve saygı
*Sorumluluk şuuru, bencillikten kaçınma, empati
Küçük evimiz olan beyin ve özün gürleşmesi, kader inancı
Evlilik çok büyük bir sorumluluğun altına girmektir. Bu sorumluluğu bedenen ve ruhen sağlıklı insanlar üstlenebiliyor. Sorun çözme kabiliyetini geliştiren her bir birey, evliliği yürütebiliyor. Denize giren ıslandığı gibi evlenen her bir birey de muhakkak küçük büyük sorunlarla karşılaşıyor. Gözlemlerime göre sorunlarda boğulmayan, tıkanmayan, stresini çoğaltmayan her zor durumda sakin kalarak, öfkesini yöneten, zamanın iyileştirici gücünden yararlanmasını bilen, çözüm yollarını uygun adreslerde arayan çiftlerin evliliği daha sağlıklı ve uzun ömürlü oluyor. Beynini okuyarak gözlemleyerek sabırla şükürle rızayla olumlu düşünceyle beslemeyi bilen bireyler, çözüm yollarında ısrarcı olmaktadırlar. Bazı travmalar sonucu beynin işleyişinin bozulması büyük sabır ve çözüm yollarında ısrar gerektirir, her derdin bir şifasının yaratıldığını düşünerek hareket etmemiz en uygun olanıdır.
Özümüzün gürleşmesi darlıktan, esaretten kurtularak özgürlüğe yürümesi durumudur. Bizim içimizde güzellik ve çirkinlik birbiriyle çarpışır durur. İçimizdeki kinin yerine affetme ve sevgiyi, öfkenin yerine sakinliği, narsist büyüklenmeci tavır yerine mütevazılığı, kıskançlık yerine gıptayı, nefsin taşkınlığının yerine kalbimizi koyabilmeyi başarabilmemiz gerekiyor. Özümüz ancak manevi hastalıklardan temizlenerek kalbimizin gerçek sahibine doğru yol almaya niyet edince güzelleşiyor, sakinleşiyor, gerçek huzuru tadabiliyor. Özünde huzurlu olan çiftler etrafına huzur veriyor, evliliğin kışını değil baharını yaşamayı başarıyorlar. Özü dar çiftler etrafını itiyor, yalnızlaşıyor, problemlilerin altında ezilerek desteksiz kalabiliyorlar.
Kader inancı evliliğin kalbi gibidir. Eğer bizi bilen, gören, yaşatan zamanı gelince yanına alan Rabbimiz milyarlarca kadın içerisinden eşimizi bize uygun görmüşse yine milyarlarca erkek içinden bir bayana eşini uygun görmüşse itiraz etmeme noktasında dikkatli olmalıyız. Ben seni iyi seçememişim, yanlışlarını görememişim, sen göründüğün gibi çıkmadın söylemleri çok da doğru olmasa gerektir. Aslında seçtiğimizi zannederiz, aslında seçtiğimiz bizim için çok önceden seçilmiştir. Kadere teslim olarak Yaratıcıyla ve kendileriyle savaşmayanlar, çekişmeyenler, bu noktada suçlayıcı tavır takınmayanlar çözüm yollarına odaklanarak çocuklarının geleceğini düşünerek sabır, şükür, kanaat ve rıza içinde yollarına devam edebilmektedirler. O yüzden yastığın değişir ama kaderin değişmez, derler.
Kader inancı bir esaret ve gönülsüz, zoraki sabır düşüncesi değil; Rabbimizin bizim için seçtiğine razı olmak, karşılığında çocuklarımız, eşimiz ve kendimiz için dünya ve sonsuzluk hayatında cennet temennisidir.
Madem dünya bekleme ve imtihan yeri, başka bir ile gitmek için otogarda beklediğimiz süre kısalığında. Uzun süren anlaşmazlık, kavga dövüş ve ihanet, aldatma gibi durumlar söz konusu olmadıkça evlilikteki imtihanlarla barışıp yola devam etmede kararlı olmalıyız.
Necip fazıl Kısakürek ne güzel ifade etmiş:
Kader beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı
Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı.
Büyük evimiz olan yuvalarımızın yeniden inşası
Cennetin kazanıldığı ve dünyadaki cennetimiz olan evlerimizdeki huzur ancak ve ancak Rabbimizin istediği bir yaşayışla mümkündür. Evlerimizde Rabbimizin sınırlarının aşılması babanın silikleştirilmesi, annenin yok sayılması, ya da dominantlaştırılması çocukların şımartılıp her istediğine onay verilmesi, sorumluluk verilmeden büyütülmesi evlilik kurumunu zora sokuyor. Bir ailede baba, anne ve çocuklar hakkıyla değer gördüğünde ve sınırlarını bildiğinde evlilik hayatı devamlılık gösteriyor. Her birey kendini değerli hissettiğinde güzelleşiyor evlilik hayatı. Sofra, seccade, düşünce birliği karşılıklı sevgi ve saygı evlerimizi vazgeçilmez kılıyor.
Evlerimiz ekranların bozucu, yıkıcı etkisinden kurtulduğunda daha da güzelleşecek. Özellikle zengin kesimin hayatını anlatan, konfor ve romantizmi besleyen, bizleri şükürsüzlüğe, aşırı tüketime ve memnuniyetsizliğe yönelten filmlerden aile hayatımızı koruyabildiğimiz ölçüde evlilikteki huzur ve devamlılık sağlanacaktır. Özelikle akıllı telefonların içindeki sosyal ağlardan, face, tiktok, ınstagram vb. aileyi parçalamaya yönelik paylaşımlardan, ailemizi, çocuklarımızı koruyabildiğimiz ölçüde devamlılık sağlanacaktır.
Ekonomi yönetiminin yerine oturması
Evlilik kurumunu zora sokan en önemli unsurlardan biri de özellikle erkeğin düzenli bir işinin olmamasıdır. Ekonomik özgürlüğü sıkıntılı bir erkeğin evlilikteki giderleri karşılayamaması evde çatışmalara neden olmakta evliliği sıkıntıya sokmaktadır. Yine aynı şekilde bayanın kazandığı parayı erkeği ezmek, horlamak, sınırsız özgürlük için kullanması da evliliğe zora sokmaktadır. Eve yeterli para girmemesi sıkıntı doğurabildiği gibi eve giren paranın evliliğin hayrı ve devamlılığı için kullanılmaması da problem olabilmektedir. Bir doktora diğer bir arkadaşı soruyor, hanımını niye işyerine bırakmadın? O da şöyle cevap veriyor: Bizim evde bütün giderler ortaktır, hanımım benzin parasına ortaklığı kabul etmediği için çalıştığı işyerine bırakmıyorum.
Ekonomik olarak yeterli düzeye gelmeden evlenenlerde dıştan müdahale çok oluyor, bu durum evliliği zora sokuyor. Yine aşırı konforlu yaşama isteği eve giren paranın istenilen düzeyde yönetilmemesi, özenti, kredi kartı borçları da evliliği sıkıntıya sokabilmektedir.
Zihin, öz ve ekonomik olarak yeterli duruma geldikten sonra evlenenlerin çoğalması ve eve giren paranın aile huzuru vesile olması ve hakkıyla yönetilmesi evlilikteki devamlılığı sağlıyor.
Aile büyükleriyle ölçülü iletişim ve saygı
Ülkemizde bir kız evlenirken aynı zamanda damadın yakınlarıyla da evleniyor gibidir. Yine bir erkek evlenirken gelinin yakınlarıyla da evleniyor gibidir. Ülkemizdeki evlilikler başka ülkelerdeki evliliklere pek benzemiyor. Her iki taraf da evliliklerinin geleceği için aile büyüklerine cephe almamalı, kapıyı mümkünse kapatmamalı iyi geçinmelidir. Nasıl ki kapıyı yakınlara kapatmak evlilik kurumuna zarar verebiliyor, çok içli dışlı olmak da dedikodulara ve kıskançlığa neden olabilmektedir.
Aile bireyleri yakın akrabalarla, evin büyükleriyle saygı sınırlarını koruyarak ölçülü iletişimde bulunması evliliğin devamını sağlıyor. Görmesin gözüm, olarak gördüğümüz yakınlarımız zor durumumuzda bizi yalnızlık ve çaresizlik çukurunda bırakabiliyor. Bu yüzden akrabalık bağlarına önem vermek ve aile büyüklerinin duasını alabilmeyi başarmak güzel yarınları ve evlilikteki güzelliği, bereketi sağlıyor.
Sorumluluk şuuru, bencillikten kaçınma, empati
Aile bireyleri, sorumluluklarını gerektiği ölçüde yerine getirdiğinde evliliğin yükü paylaşılmış oluyor. Yoksa evliliğin yükü bir tarafa kayıyor. Ezilen, yorulan, yıpranan o bir taraf, kadın ya da erkek ya da evin büyüğü, bir süre sonra bu işte ben yokum, diyebiliyor. Evin erkeği kahvehane köşelerinde pineklerken evin kadını çalışmak zorunda kalabiliyor. Yine aynı şekilde erkeğin çok zor kazandığı parayı evin bireyleri har vurup harman savurabiliyor. Aile bireylerinin birbirini anladığı, düşündüğü evlilikler daha uzun sürmektedir.
Sabah evin küçük kızı geç kalkıyor, anne tekrar sofra hazırlıyor, hazırladığı sofrayı tekrar kendi topluyor, kızımız kahvaltısını yapınca akıllı telefonun başına geçiyor. Bu kız evleniyor, ama evliliği yürütemiyor. Biyolojik olarak büyüyen kız, sorumluluk alma yönüyle bir türlü büyüyemiyor. Yine evin bir oğlu olan evlatlarına anne babası sorumluluk vermiyor, el bebek gül bebek yetiştiriyor, bizim kazancımız sana yeter de artar diyor, sonra da bu genç ileriki yaşamında dikiş tutturamıyor.
Başkalarının emeğine saygılı, kendisini onların yerine koyabilen, çok küçük yaşlarda gerçek hayatın zorluklarıyla tanışmış, sorumluluk şuuruyla yetiştirilmiş çiftlerin evlilikleri uzun sürüyor.
ALİ ALTAYLI