Bugün sabah haberleri dinlerken spiker anne babalara ve eğitimcilere çok iş düşüyor, en çok da anne babalara, dedi. İşyerine gelmenin hazırlanma aşamasında olduğum için ve çocukların gürültüsünden bu cümlenin hangi konu, olay üzerine söylenmiş olduğunu ayrıntılı anlayamadım. Sizin de tahmin ettiğiniz gibi çocukların eğitimi, ahlakı, uzun süre maruz kalındığında beyni çürüten ekranların doğru kullanılması, kötü niyetli insanlardan korunması vb. konularından biriydi.
Eğitim meselesi özellikle çocukların eğitimi insanlık tarihi kadar eski ve evrenseldir. Devletler ve milletler “kaliteli birey” yetiştirmenin önemini kavramış durumdadır. Zira eğitimsizlik başka bir şeye benzemiyor ve faturası da ağır oluyor. Her birey, her anne baba, ülkenin her bir evladı en iyi eğitimi almak için az çok çaba gösterir.
Özellikle çocukların çok kıymetli olmaya başladığı bu asırda, anne babalar çocukları için daha bilinçli bir şekilde mücadele etmektedirler. En iyi okullara gönderme, en iyi öğretmenleri bulma, özel ders aldırma, en iyi üniversitelerde eğitim aldırma gibi şuurlu bir şekilde çocuklarının gelecekleri için ellerinden gelenin en fazlasını yapmaya çalışmaktadırlar.
Peki, eğitim sistemi dünya genelinde iyileştiği halde niçin kötülükler azalmıyor, dünya eskisinden daha güzel, yaşanılası bir yer haline gelemiyor?
Aldığımız eğitim bizi hakkıyla aranan insan haline niçin getirmiyor, adam gibi adam kıtlığı niçin bitmiyor?
Eğitimli insanlar dediklerimiz niçin dünya insanını strese sokuyor; kan akıtıyor, bebekleri öldürüyor, yakıyor, yıkıyor?
Eğitim insanı güzelleştirmez mi, aranan insan haline getirmez mi, tatlılaştırmaz mı, zihni ve kalbi temizleyip açmaz mı? Peki, ne diye istenilen nitelikte insan yetiştirmekte zorlanıyoruz?
Daha önceki yazılarımın birinde en küçük evimiz olan vücudumuzdaki zihin ve kalplerimiz hakkıyla temizlenmeden oturduğumuz evler hakkıyla küçük bir eğitim yuvasına dönmeden en büyük ev olan dünyanın güzelleşmeyeceğine değinmiştim.
Zihnimiz ve özümüz darlıktan kurtulmadan nasıl oturduğumuz evlerimizi güzelleştirebiliriz?
Zihnimiz sadece geçici dünya menfaatine odaklanmış durumdayken nasıl başkalarının hayatına dokunabilir, onların hak ve hukukunu koruyabiliriz?
Zihnimiz vahiyden hakkıyla yararlanmadan, Hak kelamı ile yoğrulmadan Kutlu Nebi’yi (sav) modellemeden her türlü çalışmayı, üretmeyi bu ikisinin verdiği şuur ve ahlakla yapmadan “kaliteli insan” yetişebilir mi?
Adam kıtlığı var diyerek hayıflanır, dururuz. Adam gibi adam yetişmez oldu, deriz. Peki, dünyada gelmiş geçmiş en iyi insan kim? Gelecekte de asla geçilmeyecek olan kim? En güzel örnek kim? Peygamberimiz, Hz. Muhammed (sav) değil midir? Dünyanın bütün insanlar O’na (sav) benzemeye çalışsa adam kıtlığı bitecek; aranan, arzu edilen, beklenen temiz insanlar çoğalacak. Peki, biz kime benzemeye çalışıyor, kimleri takip ediyor, kimleri örnek alıyoruz ki, istenilen kıvamda insan yetişmiyor?
Yine özümüz, gönlümüz, kalbimiz bizi bizden eden adeta bizleri canavarlaştıran kin, öfke, benlik, kıskançlık, gösteriş, şehvet, açgözlülük, ümitsizlik, tembellik, konfora düşkünlük, cimrilik, korkaklık gibi manevi hastalıkların aşırılıklarından temizlenmeden “adam gibi adam” yetişebilir mi?
Oturduğumuz evlerde ekranları, sosyal ağları bilinçli kullanmayarak gün boyu izlediğimiz programlar, filmler bizim şükrümüzü azaltıyor, şikâyetimizi arttırıyorsa utanma hissimizi azaltıyor ahlaksızlığımızı çoğaltıyorsa nasıl “kaliteli bir insan yetiştirmekten” söz edebiliriz?
Çocukların yanında kavga etmeyi alışkanlık haline getirerek onların psikolojisini bozan, eline kitap alıp okuyarak örnek olmak yerine ekranlardan kendini almayan bir çift, çocuklarında görmek istemediklerini kendi hayatlarında eyleme dönüştürerek kötü örnek olan bir çift, hangi kaliteli çocuğu, bireyi yetiştirmeyi düşünüyor?
Necip Fazıl Kısakürek, bize şah damarımızdan daha yakın Rabbimizden uzağa düşmenin bir insan için felaket olduğuna değinir:
Sana şah damarından daha da yakın Allah;
Günah mı dedin, ondan uzağa düşmek günah…
Muhyiddîn İbn-i Arabî Hz. üç şeyden kork diyor:
“Allah’tan,
Nefsinden,
Allah’tan korkmayandan.”
Kaliteli bireyler yetiştirmede, Mehmet Akif Ersoy’un tespiti bize ne söyler?
“Ey Müslümanlar, Allah’tan nasıl korkmak lâzımsa
öylece korkunuz…” (Kur’an, Âl-i İmrân, 102)
Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;
Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdân’ın…
Ne irfânın kalır te’sîri kat’iyyen, ne vicdânın.
Hayat artık behîmîdir … Hayır ondan da alçaktır;
Ya hayvan bağlıdır fıtratla, insan hürr-i mutlaktır .
Behâim çıkmaz amma hilkatin sâbit hudûdundan,
Beşer hâlâ habersiz böyle bir kaydın vücûdundan!
Meğer kalbinde Mevlâ’dan tehâşî hissi yer tutsun…
O yer tutmazsa hiç ma’nâsı yoktur kayd-ı nâmûsun.
Hem efrâdın, hem akvâmın bu histir, varsa, vicdânı;
Onun ta’tîli: İnsâniyyetin tevkî’-i hüsrânı!
Budur hilkatte cârî en büyük kânûnu Hallâk’ın:
O yüzden başlar izmihlâli milletlerde ahlâkın.
Fakat, ahlâkın izmihlâli en müthiş bir izmihlâl;
Ne millet kurtulur, zîrâ ne milliyyet, ne istiklâl.
Oyuncak sanmayın! Ahlâk-i millî, rûh-i millîdir;
Onun iflâsı en korkunç ölümdür: Mevt-i küllîdir .
Olur cem’iyyet artık çâresiz pâmâl-i istîlâ;
Meğer kaldırmış olsun, rûh-i sânî indirip, Mevlâ.
Evet bir ba’sü ba’del-mevte imkân vardır elbette…
Bunun te’mîni, lâkin, bir yığın edvâra vâbeste!
*
O cem’iyyet ki vicdânında hâkim havf-ı Yezdan’dır ;
Bütün dünyâya sâhibtir, bütün akvâma sultandır.
Fakat, efrâdı Allah korkusundan bî-haber millet,
Çeker, milletlerin menfûru, kıbtîler kadar zillet;
Me’âlî meyli hiç kalmaz, şehâmet büsbütün kalkar;
Ne hâkimlik tanır artık, ne mahkûm olmadan korkar.
Şeref hırsıyla istihkâr-ı mevt etmişken ecdâdı,
Bırakmaz öyle bir pâkîze neslin şimdi ahfâdı,
Hayât uğrunda istihfâfa şâyan görmedik hüsran!
Gebersin tekmeler altında râzı… Çıkmasın, tek, can!
Yürekler en mülevves, en sefîl âmâl için çarpar;
Sinirler en muhal endîşeden titrer durur par par!
Olur cem’iyyet efrâdınca şahsî menfa’at “ma’bûd!”:
Sorarsan kimse bilmez var mı “hak” nâmında bir mevcûd.
O, doymak bilmeyen, ma’bûda kurbandır hayâ hissi,
Hamiyyet, âdemiyyet hissi, ulvî hislerin hepsi!
Bu hissizlikle cem’iyyet yaşar derlerse pek yanlış;
Bir ümmet göster, ölmüş ma’neviyyâtıyle sağ kalmış?
havfı yezdan: Allah korkusu
behîmî: dört ayaklı hayvan
tehâşî: korkup çekinme
efrâd: fertler, bireyler
akvâm: kavimler, uluslar
Mevt-i küllî: kapsamlı ölüm
pâkîze: temiz,pak
ahfâd: torunlar
istihkâr-ı mevt: ölümü hor görmek
ma’bûd: ilah edinilen
ALİ ALTAYLI