Bugün tanıdık bir hanımefendiye kızınızı vermişsiniz, hayırlı olsun, dedim. Damat adayını iyice araştırınız mı dedim. Sevmişler birbirlerini, dedi. Bu güzel ama ailesini, kökünü ayrıntılı sorup soruşturdunuz mu dedim. Gariban bir ailenin çocuğu, dedi. Sonra anladım ki, tecrübe yönüyle daha iyi bir konumda olan anne babalar, ayrıntılı bir araştırma yapmayı ihmal ettikleri ve çocuklarını taşkın aşkta, aşkın sersemliğinde özgür bıraktıkları için çocuklarının geleceklerini karartıyorlar.
*
Bu zamanda boşanmaların en büyük üç sebebi var: Denklik yönüne dikkat edilmeden acele edilerek aşkın göze perde olmasıyla verilen isabetsiz karar. Sosyal paylaşım sitelerinde susmayı, göstermemeyi, her şeyi paylaşmamayı bir türlü başaramamanın sonucu nazara davetiye çıkarmanın peşin bedelini ödemek. Şükürsüzlük, sabırsızlık, takdire rıza gösterip kaderin sahibine teslim olamayarak olumluya odaklanamamak ve kusur görücü gözün aktif çalışmasıdır.
*
PTT’ de görevli memur soruyor, bu kişiyi tanıyor musunuz, sizin apartmanda oturuyor. Adam cevap veriyor: İnan tanımıyorum. Bireyselleşme, internet, akıllı telefonlar, güvensizlik, geçim derdi, tek dünyalı yaşam, geleneklerden, dini değerlerden kopuş; komşuluk, akrabalık, dostluk bağlarını zayıflattı. Sevgi, saygı, ziyaret, vefa ve edebi azalttı.
*
Bir esnaf arkadaş anlatıyor. Babası oğlunu getirdi, bunu kendin gibi iyi bir usta yap, yetiştir, dedi. Daha önceden tanıştığımız arkadaşımın oğlu, işe geç geldi. Ben sana şu saatte burada ol, sen ise bir buçuk saat geç kaldın, dedim. Geçerli bir mazeret söylemedi. Eve gidince annesi telefon açtı, sen benim oğluma gözyaşı döktüremezsin, diyerek bir sürü laf saydı. Sonra anladım ki, çocukların, gençlerin bir baltaya sap olmamasının en büyük sebebi, anne babanın aşırı korumacı tutumudur. Ustaya, değil oğluna ve kızına kızan ebeveyn, çocuklarının geleceğini güzelleştiriyor. Hayatımızın yüzde doksanı insanlar, çevre, el âlem ne derler ile geçti. Sadece yüzde onunda da Allah (cc) ne der, diyebildik ve ömür buz gibi eridi gitti. Keşke yüzde doksanında Allah (cc) ne der, yüzde onunda el âlem ne der, ya da yüzde yüzünde Allah (cc) ne der, diyebilseydik. Zamanın erittiği ömrümüz, gençlik iksirine kavuşmuş olurdu. Bir insan için hayatındaki en büyük başarı dürüst ve ahlaklı kalabilmek, hak bir dava için mücadele edebilmek, beyin ve özünü açmak, işinin, konuştuklarının varsa yazdıklarının yaşantısıyla birebir örtüşmesidir.
*
Sorumluluk almadan kolay ve bedava, bir elim yağda bir elim balda, bir elim akıllı telefonlarında bir elim yemek içmekte olmalı diyen ne kadar çok insan var günümüzde. Hiç büyümeyen daima çocuk kalan, konuşması çok, yük taşıma gayreti yok olan bir yığın insan. Başkasının sırtından geçinmeyi alışkanlık haline getirmiş konfora, kendine ve hazlarına ilah diye tapan, kolayı ve zevkli olanı tercih eden bir taze nesil.
*
Kazanılan servet ve tahsil edilen ilmin önünde iyi niyet, edep, yumuşak huy, güzel ahlak, cömertlik, onarıcı dil ve terbiye edilmiş nefis yoksa o servet ve ilim sahibine bir yük ve büyük bir azaptır. Çok sevdiğin üzerine titremiş olduğun çocuklarına karanlık bir gelecek bırakmak baş ağrın, gönül sızın, şikâyetin, keşkelerin çok olmasını istiyorsan şu beş şeyi yapmakta devam et:
1. Asla bir önceki günden kalan ekmeği ve yemeği yedirme.
2.Her istediğini al, hayır kelimesini bilmesin.
3. Çocuklarının yapacağı bir işi, kendin yap, sorumluluk verme; hazırcı, tembel yetiştir.
4.Ellerinden telefon, tableti eksik etme.
5. Asla çalıştırma, yorulmasın, terlemesin, farklı yüzler, sesler görmesin.
*
İnsan, melek ile hayvan arası bir varlıktır. Hayvanlardan daha da aşağı düşebiliyor, meleklerden daha üstün de olabiliyor, karar biz insanların. Azgın nefsini terbiye eder, Rabbini hakkıyla zikreder, O’na itaat eder, günah işlememeye azami gayret gösterir, yeme içmede ölçülü olur, kendisini gözlerin önünde servis etmez, gizlerse melekleri bile geçip sonsuzluk mutluluğunu kazanabiliyor. Bu belirtilenlerin tersini yaparsa hayvandan daha aşağı düşebiliyor. Biz insanların ortası yok, ya minare başında ya kuyu dibinde ya gökyüzünün ötesinde ya yerin yedi kat altında.
*
Cemil Meriç: “İnsanlar sorumlulukları ölçüsünde büyürler, sorumlulukları kalmayınca değerleri kalmaz.” der. Günümüzde büyümek, yük taşımak istemeyen, kolay ve zahmetsiz bedava gelip geçmek isteyenlerin sayısı hiç de az değil. Çok az kişi risk, sorumluluk alıyor; çalışıyor, üretiyor, bedenen ve ruhen yoruluyor. Çoğunluk ise kendini germiyor, yormuyor; izliyor, imreniyor, kıskanıyor, çene yoruyor, koruk diyor.
*
Atılım gücünden yoksun, karamsar, memnuniyetsiz ve şikâyet alışkanlığı olan birisine güneşi bütün çıplaklığı ile göstersen de güneşin farklı tonlarındaki renklerini, leke olarak görür. O yüzden doğru insanlara yatırım yapın hayatınızda. Sizin işinizi zorlaştırıp verem edenlere, karanlıklar içinde boğulanlara değil, bir ışık bulup yoluna devam edenlere.
ALİ ALTAYLI