(ÖZDEYİŞLERİM)
“Bir gün gelecek bir gün kalacak.” Peki, neye bir gün kalacak? Her gün çok hızlı geçen zaman, o bir günü mü kovalıyor? O bir gün, mevtayı nasıl bilirdiniz, dendiği günün dünü. Aslında dünyaya gelen her yolcu o gizemli, meçhul günü bekliyor. Kimimiz devekuşu gibi kimimiz bilinçli, kimimiz bilinçsiz bekliyor o günü. Aklımızın ucunda bir yerlerde saklı; sonludan, sonsuza geçiş gerçeği. Birçoğumuzun istediği ise o günün hiç gelmemesi, kendisini bulmamasıdır.
*
Bazen kendi kendine “Ben neymişim be!” diyorsan kendini, bulunmaz Hint kumaşı gibi görüyorsan ben olmasam bu işler yürümez, diyor; burnundan kıl aldırmıyor, kibir denizinde yüzüyorsan şu beş yeri ziyaret zamanın gelmiştir: Kabristanlar, huzur evleri, hastaneler, hapishaneler, cenaze evleri.
*
Şu an ticaretle uğraşan, bir iş kadını olan kız öğrencim hocam niye mutlu değiliz, diye sordu. Ben de şöyle cevap verdim: Mutluluğu çok uzaklarda ve çoğu zaman maddiyatta aradığımız için. Aslında mutluluk bizim içimizde, yanı başımızda bir yerlerde. Parası ve imkânı olan niçin daha çok param ve imkânım yok diye mutsuz. Parası ve yeterli imkânı olmayan, bunları elde edince çok zengin ve imkânı geniş olunca mutlu olacağını sandığı için mutsuz.
*
Dünya denen kısa konaklama yerinde yaşayan biz insanları üçe ayırabiliriz: Sadece kendisi, zevkleri için yaşayan hayvanlara benzer bir hayatı devam ettiren yiyip içen, boşaltan, üreyen dünyada çoğunluğu teşkil eden bir grup. İkinci grup az da olsa düşünen, sorgulayan ama kişilerin hâkimiyetinden ve dünyalık hırslarından, sahte sevgililerden bir türlü kurtulamamış bir sınıf. Sayıları çok az olan üçüncü grup ise gerçek özgürlüğü ruhu beslemekte, sahip olmak yerine olmakta, tahkiki imanda, tefekkürde, ilimde, merakta, kitapların büyülü dünyasında bulmuş; dünyayı bir büyük üniversite, kendisini de hakikat arayışında olan bir öğrenci olarak görme bilincine ulaşmış bir azınlık.
*
Şu kısa ve yokuşa doğru akan hayatta herkes bir şeyleri kovalıyor. Kimi arzularını, nefsini; kimi mal mülkü kimi makam mevkii kimi ekranların büyülü sahte dünyasını, kimi bir türlü içine düşüp kurtulamadığı kötü çevre ve alışkanlıklarını, kimi de ilmi, arayışı, merakı kovalıyor. Peki, hangi kovalamanın peşinden gidenler uzun vadede daha kazançlı? İlim, arayış, merak.
*
Bir insanın kendisine, sevdiklerine, ülkesinin değerli insanlarına yapabileceği en büyük kötülük, alışkanlıklarının kitap okuma alışkanlığına hiç uğramamasıdır.
*
Her gördüğün her karşılaştığın insanları hemencecik yargılama, damgalama. Bir bakışla zarfın içinde ne var bilemezsin. O kişinin çocukluğuna inmeden bulunduğu yetiştiği çevreyi tanımadan eğitim hayatı hakkında bilgi sahibi olmadan hangi zorlu yolları yürüdüğünü öğrenmeden hayat hikâyesine vakıf olmadan kimseye iyi ya da kötü demede acele etme, o kişi hakkında suizan etme. Sabır ve zaman iki büyük öğretmendir.
*
Çok erken yaşlardan başlayarak kendinize anlamlı bir uğraş bulmaz, bir hedefin peşinden koşmaz, manevi yönünüze ve size iyi gelen çevrenizdeki insanlara yatırım yapmazsanız gençliğiniz ve yaşlılığınız mayınlı bir arazide yaşamak zorunda kalmak gibi zor, endişeli, korkulu ve evhamlı olur.
*
Komşu komşunun külüne muhtaçtır, demiş atalarımız. Bu söz üzerinde düşünmek gerek, günümüzdeki geçerliliği konusunda. Kültür yozlaşması, erozyonu; bireyselleşme, ekran ötesi özgürlük, az insan çok huzur düşüncesi, tek dünyalı yaşam, maddi güç ve bilgi yeterliliğinin arması, güvensizlik, filmler ve akıllı telefonların tutuculuğu bir adım ötesindeki komşumuzu ihmal etmemize neden olmuyor mu? Sahi en son kapı komşumuz ne zaman evimize geldi? Ne zaman çay eşliğinde bir muhabbetimiz oldu? Hadi çayı da geçtik ayaküstü üç beş kelamı ne zaman, hangi gün ettik? Bizim ölümüz dirimizden daha mı kıymetli? Tek başına yaşayan adam evinde ölü bulundu, komşuların haberi bir hafta sonra oldu, diyen spiker neyi anlatıyordu bize.
*
Öğretmenler, çocuklarımızı, bizleri yetiştiren birer büyük mürşit. Hepsi değerli; ama dünyaya tekrar gelseydim yine eğitimcilik yapardım diyebilen, işini çok seven, işinin hakkını veren, öğrencilerini kendi kızı ve oğlu gibi gören, onları gerçek hayata hazırlayan, onların dünyasına özüne, zihnine ve geleceğine dokunan eğitimciler birer kahraman. Asla ölmeyecek olan bir kahraman.
ALİ ALTAYLI