İnsanlık evriliyor, toplumdaki değişim ve dönüşüm çok hızlı gerçekleşiyor. Özellikle özentinin etkisi medya, reklamlar aracılığıyla küçük yaştan itibaren başlayan dişiliğini gösterme, görünme çabası bayanlarda giderek artıyor. Toplumda hem erkekte hem de bayanda azalan utanma hissi, yanardöner insanların çoğalmasına, sorunların artmasına neden oluyor. Kendini gösterme ve yanlış adreste değer arama çabası bizi yoruyor ve sahte bir mutlulukla bizleri oyalıyor. Zihnin ve özün güzelliği vücudun dişiliğini sergilemekten daha önemli değil mi? İç güzellik dış güzellikten daha kalıcı, emniyetli, kârlı, sürekli, doyumlu değil mi? Hem bu dünya hem de arkası için daha isabetli değil mi?
*
İnsan yorgunuyuz çoğumuz. İnsan yorgunu olur mu diyeceksiniz? Olur, elbet. İnsanlar birbirine çıkar için yaklaşır, borcunu zamanında ödemez, birbirinin kurdu olmaya başlar, birbirini ucuza harcar, kullanır; birbirinden zarar görmeye başlarsa insan yorgunu olmaya başlar. Allah korkusu, sevgi ve güven toplumdan çekilir, alınırsa ahlaksızlık prim yapmaya başlarsa dünya çölleşir. İnsanlarla olmak yerine yalnız kalmayı tercih eder hale gelir çoğu insan. Kedi köpek ve diğer hayvanlar insanlardan daha değerli görülmeye başlanır; çünkü hayvanlar ne diliyle ne de eylemleriyle insanların verdiği zararı vermiyor. İnsan, iman ve eğitimle buluşup içini imar ederek güzelleşmezse yıkımının haddi hesabı olamaz.
*
Bal vermeyen arıdan farksız bir hayatımız var birçoğumuzun. Etrafta vız vız ediyoruz; ama ortaya çıkan bir ürün yok. Ne yazık, vah vah, eyvah! Bir insanın ömrünün dörtte üçü gittiği halde hala ortalarda bal vermeyen arı gibi dolaşıyorsa o insana ne demeli. Kaybın büyüğü, uzun geçen ömürde ne kaybettiğimizin farkında olmamamızdır. Yaratıcıyı, ilmi, irfanı, fazileti, hakkaniyeti, vefayı, muhabbeti, şefkati, çalışmayı, üretmeyi kaybeden bir insan dünyada neyi kazanabilir ki?
*
Ölmeden bir insanın kendisine yapabileceği en büyük iyilik ve verebileceği en kıymetli hediye kendisini adam etmesidir. Peki, bir insan kendisini nasıl adam, âdem eder? İyiliklerini çoğaltarak secdelerini arttırarak zihin ve öz temizliğini gerçekleştirerek nefsi ile barışmayarak aciz, kusurlu ve ölümlü olduğunun farkında olarak orta yolu tutup aşırılıklardan kaçarak temiz bir çevre edinerek kullardan beklentiyi bırakıp Hak’tan umarak sahte ilahlardan gerçek ilaha yüzünü, gönlünü, aklını çevirerek kendini adam, âdem eder.
*
Çevrenizdeki insanların en az yüzde sekseninin zihni, özü, temiz; ufku, görgüsü, vizyonu büyük olsun. Sorumluluk sahibi, kişileri değil, fikirleri konuşan insanlar olsun yakın çevrenizde. Eğer bunu başaramazsanız yavaş yavaş kendinizden yemeye, patinaj yapmaya başlarsınız. Baş ağrınız artar, hayat kaliteniz azalmaya yüz tutar. Hayat defteri satırlarınızda yer verdiğiniz insanlar üç kuruşluk insanlar olmasın. Bu konuda azami derecede seçici, farkındalı ve dikkatli olun.
*
İçe dönük değil de dışa dönük yaşayanlar, önce kendilerini unuturlar. Sonra da sevdiklerini ve geleceklerini imha ederler. Başkalarının takdir, alkış ve beğenisiyle yürüyenler, gerçek sevgiliyi unutarak iç âlemlerini kuraklaştırıp erozyona uğratırlar.
*
Bir insanda şu üç “h” fazlasıyla bulunuyorsa o insanın kalbinde ve zihninde güzellikler barınmakta zorlanır. Dünyada orta yolu tutturamadığı için taşkın, şaşkın, bezgin, mutsuz olarak gelecek günlere yelken açar. Bu üç “h” virüsü yavaş yavaş bizi uçuruma sürükler de haberimiz olmaz. Bu virüsler hırs, haset ve hevadır.
*
Nefsime şöyle dedim: Şikayet etme, dedikodu etme, beddua etme, kadere itiraz etme, su-i zan etme. Dinleyip yola gelmek, adetini bırakmak istemedi. Sonra bana döndü dedi ki: Bunları başarabilmem için sen de bana yardım et. Nasıl mı? Terk et kendini bile.
*
Çalışmadan yorulmadan terlemeden gerilmeden strese girmeden laf çekmeden sabretmeden nasıl çeksem parayı kendime acaba? TV seyrederken akıllı telefonlarda kaydır kaydır yaparken sosyal medyada fink atarken nasıl çok para kazanıp zengin olabilirim? Masa başı bir iş lazım, öyle gelemem zorluğa. İnşaat, tarla tapan dağ taş fabrika bana göre değil. Hem on iki saat sekiz saat hiç çalışamam. Benim çalışma saatim iki saati geçmeyecek. Bu iki saatte dışarda değil evden çalışma olmalı. Sabah kalkıp iş başı yapmak bana göre değil. Yeni dünya düzeni çalışma anlayışı bu şekilde ne yazık ki!
*
Çocuklarım arı gibi başımda vızıldamasın, yeter ki beni rahatsız etmesin diye ellerine verdiğimiz akıllı telefonlar, tabletler çocuklarımızı bizden alıyor. Psikolojik sağlığını gideriyor, tahammül ve sabır gücünü emiyor. Şiddete meyilli, doyumsuz, kırılgan, üşengeç hale geliyorlar. Çocuklarımızın elinden bir türlü alamadığımız tabletler, aşırı şefkatten, üzülmesin, kırılmasın, sesini kessin, bizi rahatsız edip sohbetimizi bölmesin diye verdiğimiz akıllı telefonlar, temiz zihinleri yabancı kültürlerin işgaline hazır hale getiriyor.
ALİ ALTAYLI