Bugün sabah işyerine gelirken dokuz yaşındaki büyük oğlum Halil Muaz:
– Baba! Otuz defa “beyaz” der misin? dedi.
-Tamam, oğlum söylüyorum, dedim.
-Beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz, beyaz
-Baba:
-İnek ne içer?
-Süt.
Halil Muaz ve Yusuf Musab arkadan gülüşmeye başladılar.
-Baba inek süt değil, su içer.
– Bize bu şekildeki testi Süleyman abim yaptı, biz de senin gibi inek süt içer, diye cevap verdik.
-İnek su içtiği halde niye süt içer dedik, sebebi neymiş biliyor musun baba?
-Anlat öğrenelim, dedim.
-Sen, şimdi 30 defa beyaz dedin ve beyaza odaklandığın için aklına ilk gelen şey süt oluyor. İnekle süt arasında bir bağ olduğu için.
Sonra düşünmeye başladım ve beynin insan vücudunun en önemli organı, merkezi olduğu gerçeği zihnimde canlandı. İnsan, aslında beyaz tekrarında olduğu gibi zihnine en çok ne ekerse ne verirse onu neyle beslerse bir ömür onu heceler durur da farkında olmaz.
Hecelediği gerçeklikten çok uzak olsa bile ona öyle bir yapışır ki, artık onu bir türlü bırakmak istemez. Çünkü artık zihin bütün organları emrine almıştır. Keçi ile kartalı karıştırmış, beyazı artık siyah olarak görmeye başlamıştır.
Dışardan birisi senin yıllardır hecelediğin keçi değil, kartal dese ve kayadan kartalın uçtuğunu da görse zihin yine keçisinde ısrar edecektir.
Dünyadaki problemlerin en önemli sebeplerinden biri de işte budur. Zihnin kendi oluşturduğu gerçekliğinden bir türlü kopmak istememesidir. Denizlerdeki kumlar sayısınca zihne kanıt da sunsan o zihin, şüphe ve evhamında ısrar edecektir.
Niçin mi?
Zihin en çok düşündüğü, tekrarladığı, ezberlediği, enerji verdiği âdetini bırakmak istemiyor ısrarında çok çetin ve kararlı olduğu için bir türlü gerçeği görmek istemiyor.
Bizim köyde bir aile, başka bir ailenin kendilerine muska yaptığına o kadar çok inanmışlardı ki, bir türlü bunun böyle olmadığının farkına varamıyorlardı. Oğullarının hastalığının, evlenememesinin sebebini o ailedeki bir kadından dolayı olduğunu söylüyorlardı. Çünkü zihinleri kin, nefret, suizan, paranoya ile zehirlenmişti.
Hak’tan geleni halktan bilmek ve zihnin yanlış gidişatına, negatif bakış açısına, suizannına dur diyememek iç ve dış huzuru gideriyor, insani güzel ilişkileri gideriyor.
Ne kahrı dest-i âdâdan ne lûtfu âşinâdan bil
Umûrun hakk-a tefvîz et Cenâb-ı Kibriyâ’dan bil
(Ne başına gelen belâ ve musîbet gibi kahır tecellîlerini düşman elinden bil, ne de karşılaştığın iyilik ve güzellik gibi lûtuf tecellîlerini dostlarından bil!)
James Allen “Düşüncenin Gücü” kitabında şu çarpıcı gerçeklere yer verir:
“ İnsanın ihtiyaç duyduğu şey kurtuluştur; ama bu zihinsel durumların çaresiz ve sadık kölesiyken hiçbir insan kurtuluşa eriştiğini sanmasın.”
“ Kendinize hâkim olduğunuz ölçüde zihinsel güçleriniz tarafından hükmedilmek yerine siz onlara hükmedersiniz, ancak bu şekilde olayları ve dış koşulları idare edebilirsiniz. Eline attığı her şeyi bozan ve avucunun içindeki başarıyı bile sürdüremeyen bir insan güç eksikliği demek olan o zihinsel durumlardan çıkamayan insandır. Sürekli şüphe bataklığında debelenmek, durmadan korku çukuruna düşmek veya usanmadan tasa rüzgârlarıyla savrulmak köleliktir ve köle hayatı yaşamaktır.”
“Mesele insanın bölük pörçük güçlerini tek bir etkili kanala yönlendirmektir. Nasıl işe yaramaz bir bataklık, dağınık ve zararlı akıntıları düzenlenip tek bir kanala yönlendirildiğinde altın sarısı mısırların yetiştiği bir tarlaya veya verimli bir bahçeye dönüşürse sakin olabilen ve içindeki düşünce akımlarını kontrol edip yönlendirebilen insan da ruhunu kurtarabilir ve kalbi ile hayatını verimli hale getirebilir.
Güdüleriniz ve düşünceleriniz üzerindeki hâkimiyet kurabildiğinizde içinizde giderek büyüyen yeni ve sessiz bir güç bulacaksınız, iç huzuru ve kudret hep sizinle olacak. Gizli güçleriniz ortaya çıkmaya başlayacak… İçsel olarak değiştiğiniz ölçüde hayata bakışınız da değişecektir ve siz başkalarına karşı tutumunuzu değiştirdiğinizde onların size karşı hal ve hareketlerinde de değişiklik olacaktır. Seviyesi düşük, güçsüzleştiren ve yıkıcı düşünceleri aştığınız vakit güçlü, saf ve asil zihinlerden doğan olumlu, güç veren ve yapıcı akımlarla bağ kuracaksınız, mutluluğunuz yoğunluk kazanacak ve ancak kendine hâkim olmakla edinilebilecek neşe ve kudreti fark edeceksiniz. Sahip olduğunuz bu güç ve neşeyi etrafa saçacaksınız ve hiç çaba sarf etmeden, farkına bile varmadan güçlü insanları kendinize çekeceksiniz, etkili bir insan olacaksınız ve değişen düşünce dünyanıza paralel olarak dış olaylar kendiliğinden şekillenecek.
“İnsanın en büyük düşmanı kendisidir.” ve faydalı, güçlü ve mutlu bir insan olumsuz, zavallı ve karışık düşünce akımlarını edilgen bir şekilde kabul eden biri olmayacaktır. nasıl bir hane sahibi hizmetçilerini idare eder ve konuklarını davet ederse insan da arzularını idare etmeyi öğrenmeli ve ruhuna hangi düşünceleri sokacağına kendi karar vermelidir. Çok az bir kendine hâkim olma kabiliyeti geliştirmek bile insanın gücüne güç katar ilahi hüneri mükemmelleştiren kişi tasavvur edilemeyene, hikmete ve içsel güç ile huzura erer, ruhuna hâkim olana evrenin bütün güçlerinin yardım edip kol kanat gerdiğini görür.”
Genelde dışta ararız yanlışları. İnsanlar bize göre kötüdür, dünya git gide kötüleşmektedir. Gerçek şu ki, ilk önce bakmamız gereken yer kendimizdir. Kendi zihnimize, kalbimize, ruhumuza yıllardır ektiğimiz tohumlardır. Kullandığımız kelimelerin niteliği, hemen hemen her gün hecelediğimiz, zihnimize giren negatif düşüncelerdir.
Eğer onlar bir gün yeşermişse suçlu dış değil, ilk önce o girdilere izin veren kendimiz, çocukluk yılları ve travmalarımızdır.
ALİ ALTAYLI