21. asırda dünya nüfusu yaklaşık 8 milyardır. Ortalama yaşam süresi 70-80 yıl olan biz insanlar
doğumla ölüm arası üç evde otururuz. Bunlardan ikisi dünyanın neresine gidersek gidelim hep bizimle
gelir, çok vefalı iki dosttur. Diğeri ise her zaman yanımızda olmayan ama çok da bizden ayrı olmayan
çoğu zaman sevdiklerimizle beraber yaşadığımız mekânlardır. Bu evlerin kalitesi derecesinde insan
yaşamaya değer bir hayat sürer, yaşama kendi mührünü vurur ya da sadece diğer canlılar gibi
dünyadan gelir geçer. İz bırakmadan, ses getirmeden, hoş bir sedaya sahip olmadan kendisine ve
çevresine faydası dokunmadan hakkıyla özgürleşemeden çeker gider bu fani diyardan.
Maddi olarak iyi konumda olan bir insan bile eğer bu üç evin en az ikisini iyileştirememişse dünya
bahçesinde bahar esintileri az görülür. İmtihandan kaçışımızın olmadığı bu dünyada bu muhteşem üç
eve yatırım yaptığımız sürece hem kendimizle hem Yaratıcımızla hem sevdiklerimizle hem diğer
insanlarla ve canlılarla hem eşyayla ilişki ve iletişimimiz güzelleşecek, diğer türlü bir kanadı kırık kuş
gibi hayatımıza devam etmek zorunda kalacağız.
Bu üç ev hepinizin bildiği gibi:
Zihin evi
Kalp evi
Çocukluğumuzda ve evlendikten sonra oturduğumuz evler.
Bu üç evin kalitesinin derecesi bizi ya özgür, huzurlu ya da köle, huzursuz kılar. Gelin beraber
hayatımızın kalitesinde, farkındalığında hayati derecede önem taşıyan bu üç evi açıklamaya çalışalım.
Zihin Evi:
Zihin evi ne zaman yeşerir, zihin gemisi su almadan sahile çıkar, ne zaman kurumaya yüz tutar, zihin
gemisi su alır, hem kendisini hem çevresini batırır, yazmaya çalışalım.
Zihnimizin başkenti akıldır. Aklı vahiyle barıştırarak zihnimiz güzelleşmeye başlar. Rabbiyle buluşan
ve barışan akıl aşırılıklardan kendisini korur. Aklına gereğinden fazla değer vermeyen aklın gerçek
sahibinin Yaratıcı olduğunu bilen insan zekiliğini kendinden bilmez. Yaratıcımızın âlim esmasının bir
tecellisi olan akıldaki bilgilerin sınırlı olduğunun en çok ve en iyi bilenin O olduğunun farkına varır.
Çok ve bilinçli okuyarak stresten uzak tutarak olumluya odaklanarak farklı kültürlerle tanışarak
seyahat ederek ekranların kölesi olmayarak temiz havada gezinti yaparak Hak ile ve diğer canlılarla
sağlıklı iletişimde bulunarak zihnimizi güzelleştirebiliriz.
Zihin evi okumayan, gezmeyen, aşırı stresli bir hayata sahip ve durağan, hareketsiz kişilerde zarar
görmeye başlar. Yeteri kadar su içmeyen, her şeyin kötüsünü gören insanlarda da beyin
verimsizleşmeye başlar. Modern ilimlerden vahye yol bulamayan akıl da geleceğimizi karartıyor.
Muhteşem bir villada belirli bir süre yaşayan kişi bu villanın sahibi kim diye merak etmez mi?
Muhteşem ve kusursuz kâinat villasında yaşayan zihinlerin sahibiyle tanışmadan, buluşmadan ömür
sürmesi zihin evini köleleştiriyor. Özellikle özümüzdeki hazzın kaynağı olan nefsin şımartılıp akıl ve
kalbin nefsin emrine girmesi zihin evinin virüs kapmasına neden oluyor.
Kalp Evi: 2022’nin bugün son günüdür. 2023’ e girmeden kendimize dönüp soralım, içim dışımdan
daha iyi bir seviyede mi diye? Bilmemiz gerekir ki dışta neye sahip olursak olalım, içimiz hastalıklı ise
sahip olduklarımız bizi istenilen düzeyde özgürleştirmeyecek, mutlu etmeyecektir. İçimize şöyle bir
ayna tutalım. Aynada neler görünüyor, bakalım. Eğer aynaya yansıyanlar iyi niyet, cömertlik,
diğerkâmlık, mütevazılık gibi güzel erdemler ise gidişimiz iyi; hırs, açgözlülük, cimrilik, gıybet, kötü
niyet, gösteriş ise gidişatımız kötü demektir.
Görselliğin, dışın, eldekilerin kutsallaştırıldığı çağımızda içimizi imar etmek, hem dünya hem da
sonsuz hayatta bizi kazançlı çıkaracaktır. Zira bize bir anneden daha şefkatli ve her şeyi en ince
ayrıntısına kadar bilen Yaratıcımız önce özümüzde biriktirdiklerimize bakmaktadır.
Eğer, içimizde ayrık otları fazla ise şu kısa hayatta hakiki manada özgür olarak var olmamız, imanın
tadını almamız ve bize verilenlerle dengeli ve yerinde ilişki kurmamız çok zor olacaktır.
Yaşadığımız Evlerimiz:
Bu yazıyı yazma aşamasındayken komşumuz elektronikçi Emre TEKİN geldi.
Emre, yarım kalan bizim işi niye tamamlamadın, diye sordum?
O da işlerinin çok yoğun olduğunu söyledi. Artık, insanlar her odaya bir TV alıyorlar. Salona ayrı,
mutfağa ayrı, çocuk odasına ayrı, yatak odasına ayrı, kapalı balkona bile kurduran var, dedi.
Montaj, tamir derken yetişemiyorum, kusura kalma abi diyerek işleri takip etmede zorlandığını
söyledi.
Eğer, evlerimizi akıllı telefonlar, TV işgal etmişse ekranları amaç dışı, hazza ve dedikodu malzemesi
oluşturmaya yönelik kullanıyorsak ilim, ahlak ve irfana yönelik kullanmıyorsak yaşadığımız ev
gemisi su almış demektir. Böyle evlerde huzur az ve kaliteli birey yok denecek kadar azdır.
Çok kitaplık, kitaplar az ekranın görüldüğü evlerde güzel insanlar tomurcuğa duracaktır. Eğer anne
baba evde çocuklarına hakkıyla güzel örneklik teşkil etmiyorsa dünya ve sonsuzlukta keder verici
günler onları bekliyor demektir.
Soralım kendimize evlerimiz kimin istediği bir ev? Rabbimiz evlerimizin işleyişinden memnun mu?
İlahilik mi hâkim yoksa modernitenin dayattığı ev düzeni mi?
Ne yazık ki, bizler dinimizi hakkıyla öğrenip yaşamada ve aile düzeninde gösterdiğimiz gevşekliğin
bedelini ağır ödüyoruz.
Rabbimizi hayatımıza hakkıyla katmadan zihnimizi, özümüzü, evlerimizi güzelleştirmeden,
gürleştirmeden 8 milyar insana söyleyecek sözümüz olamaz.
2022 yılının son yazısını Aliya İzzetbegoviç’in zihnimiz, özümüz, ev yaşantımızdaki prangaların
giderilmesine katkı sağlayacak önemli sözleriyle noktalayalım.
“Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım.”
“Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.”
“Biz bölünmüş topluluğuz; miskinlik, aşırı zenginlik ve tüketim çılgınlığı olmaması gerekirken
Müslüman toplum kendi zıddına evrim geçirdi.”
‘’Toplum ancak Allah’ın adına, insanın terbiye edilmesiyle düzeltilebilir.’’
‘’ Ben olsam Doğudaki tüm mekteplere eleştirel düşünme dersleri koyardım. Batı’nın aksine Doğu
bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok savaşın kaynağı budur.’’
‘’Müslümanlar hayatta nasıl uygulanacak sorusundan kaçmak için Kuran’ın nasıl okunması gerektiği
hususundan geniş bir ilim üretirler.’’
‘’Kur’an edebiyat değil, hayattır; dolayısıyla O’na bir düşünme tarzı olarak değil, bir yaşam tarzı
olarak bakılmalıdır.’’
‘’ Mehdi bizim tembelliğimizin adıdır veya sıkıntılar ve sorunların ağırlığı, imkânlar ve mücadele
vasıtalarla kıyaslanamayacak derecede büyük olduğunda, güçsüzlüğümüzden büyüyen yalancı bir
umuttur.’’
“Allah, hayvanlardan farklı olarak bizi dik yürür şekilde yarattı. Çoğu insan bu imtiyazı kullanmaz,
hayatlarının çoğunda eğilirler, hatta sürünürler. İnsan böyle mi yapmalı? Allah’ın büyük nimetini,
dik yürümeyi, reddetmek nankörlük değil mi?
“Ey teslimiyet, senin adın İslam’dır!”
2023’te insanlığın iman, huzur, sağlık, varlıkla buluşması temennisiyle.
Ali Altaylı