ZAMAN GÖSTERDİ Kİ! Gelecek kaygısı ve endişesi, sosyal ağlar aracılığıyla dünyanın küçülmesi ve kendimizden daha iyi durumdaki kişilerin renkli hayatlarına şahit olmamız, taksime razı olamamanı getirdiği kıskançlık, şikâyet ve memnuniyetsizlik, Rabbimize hakkıyla güvenip dayanamamamız; “dövülmeden ağlamamıza, aç kalmadan bağırıp çağırmamıza” neden oluyor. Geçmişin pişmanlıkları ve elimizde olmayan geleceğin tedirginliği, bugünkü anlık huzurumuzu alıp götürüyor.
ZAMAN GÖSTERDİ Kİ! Hızlı geçen günler, haftalar, aylar hayat binamızın demir ve tuğlalarını oluşturuyor. Günlük alışkanlıklarımızın niteliği ise demir ve tuğlaların kalitesini belirliyor. İçerisinde oturduğumuz vücut evimizin çürük mü dayanıklı mı olduğunu günlük, haftalık, aylık alışkanlıklarımıza bakarak test edebiliriz. Kısa hayat yolculuğumuzda iyi ya da kötü edindiğimiz alışkanlıklar ya bizi yüceltiyor ya da bizim çöküşümüze neden oluyor.
Erken kalkma alışkanlığı, kitap okuma alışkanlığı, planlı ve programlı olma alışkanlığı, bir hedef için mücadele etme alışkanlığı, spor yapma alışkanlığı, bilgi avcısı olma alışkanlığı, ibadet etme alışkanlığı, sözünde durma ve ahlaklı yaşama alışkanlığı bizi yüceltirken; ekran, alkol, eroin bağımlılığı alışkanlığı; kumar, hırsızlık alışkanlığı, konfor alışkanlığı, niyet okuma alışkanlığı, geç yatıp geç kalkma alışkanlığı, her şeyin en olumsuzunu görme alışkanlığı, dedikodu alışkanlığı ise bizi yavaş yavaş alçaltıyor. Gelecek güzel günlerimizi bulandırıyor, karartıyor.
ZAMAN GÖSTERDİ Kİ! Bazen bizler, bir insanın dokuz güzel huyu, bir tane kötü huyu varken o bir kötü huyuna takılıp o insanla selamı sabahı kesebiliyoruz. Belki de o kişi, bizim bilmediğimiz veya görmek istemediğimiz birden çok kötü huyumuzu, birkaç güzel huyumuz için görmezden geliyordur nereden biliyoruz? İnsan, nedense en çok kendisine kör; başkalarında ise kusur görme eğilimi fazla.
Ne güzel söylemiş Hz. Mevlânâ:
“Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara benim gibi iyi gözle bak.”
“İnsanı ateş değil, kendi gafleti yakar; herkeste kusur görür, kendisine kör bakar. Neye nasıl bakarsan o sana öyle bakar.”
Goethe:
“Uşağım dahi olsa hatalarımı düzelten efendidir.”
ZAMAN GÖSTERDİ Kİ! Sadece ilim irfan peşinde koşmak bizi kurtaracak, iç ve dış huzurumuzu arttıracaktır. Diğer koşuşturmaların ise yorgunluğumuzu, susuzluğumuzu, hırsımızı, mutsuzluğumuzu arttırmadan öte bir getirisi olmayacaktır. Rabbimizi, kendimizi ve dünyayı anlamaya yönelik her türlü okuma, araştırma, tefekkür yolculuğu bize dünya ve sonsuzlukta büyük kârlar getirecek. Aklımız, vahiyle barışarak özümüz de manevi kirlerden temizlenip sevgi ve muhabbetin kaynağı olduğunda, özgürleşerek nefsimizin ve modanın kulluğundan kurtulacağız. Bizi yoktan yaratan Rabbimize ulaşmayan ilim, insanlığa uzun vadede hayır ve bereket getirmeyecektir.
Peygamber Efendimiz (SAV) bir hadisinde ilim ve irfanın önemini anlatmak için şöyle demiştir:
“Ya öğrenen ol
Ya öğreten ol
Ya dinleyen ol
Ya bunları seven ol; ama sakın beşincisi olma helak olursun.”
ZAMAN GÖSTERDİ Kİ! Toplumun bel kemiği olan aile kurumuna özellikle ekranların verdiği zararların haddi hesabı yok. Hemen hemen her gün kendisinden daha iyi durumda olan aileleri gören çiftlerin memnuniyetsizliği artıyor. Şükür, kanaat, vefa ve sadakat değerleri zayıflıyor. Ekranlara yansıyan aile faciaları, çiftleri olumsuz etkiliyor; gençleri evlilikten soğutuyor.
Bir an önce aile kurumunu sağlamlaştırıcı çalışmalara başlanmalı, yoksa kaliteli nesil ve toplumdan uzaklaşacağız. Eğitimin amacı kaliteli toplum inşa etmektir. En büyük görev ise anne baba, öğretmenler ve yaşça büyük olanlara düşüyor.
İlk öğretmen anne baba, çocuklarında görmek istemediğini kendi hayatında göstermeyecek. Çocuklarını sadece biyolojik olarak büyütmeyecek, eğitecek ve yetiştirecek.
Öğretmenler, kutsal bir mesleği en iyi şekilde yapmaya çalışacaklar. Önce öğrencinin kalbine, sonra beynine girmeye çalışacaklar.
Kendinden yaşça küçüklerin kendilerini modellediklerinin farkında olup daha dikkatli yaşayacaklar.
Önce birey en büyük terbiye edici Rabbimiz ve Resulüyle (sav) güzelleşmeli, sonra aile, sonra toplum.
ZAMAN GÖSTERDİ Kİ: En zor şey nefis ve insanlarla arayı düzeltmektir. Nefis lezzetin, çıkarın ve menfaatin kaynağıdır. Yola gelmez; serkeş, inatçı insanın içindeki en büyük düşmandır. Boşluğunu bulduğu zaman insanı altına alıp ezen şaşkın, bitkin, çaresiz bırakan hilekârdır. İnsanı harama, günaha götüren Yaratanına isyan ettiren güçtür. İnsan ise menfaat ve çıkarının olduğu yere yaklaşan, menfaati bitince senden hızla uzaklaşan bir yapıya sahiptir. İnsanoğlunun işine yararsan senden iyi kimse olmaz. Eğer, işine yaramazsan direkt seni kötüler sınıfına dâhil eder. Şu hayatta az da olsa huzurlu olmak istiyorsan nefis ve insanlardan bir süreliğine uzaklaş.
ALİ ALTAYLI