Zaman gösterdi ki, toprak, su sesi, kuş cıvıltıları, sonu görünmeyen masmavi gökyüzü insana terapi gibi geliyor, stresi alıp götürüyor. Dar ofisler, dükkanlar, işyerleri, araba sesleri, hız, insanlarla sık ilişki içerisinde olmak stresi arttırıyor. İsmail dedemin doktora çok az gittiğini işitmiştim; çünkü dedem kainat ile iç içe bir hayata sahipti ve her şeyi doğaldı. Bağdan üzüm, pekmez, helva olur. Tavuk yumurta verir, inek süt verir, tarladan buğday, arpa, bulgur, un gelir. Toprak çeşitli sebze ve meyve verir. Biz ise çok hastalanıyor, senede birden çok doktora gidiyoruz. Sebebi belli yediğimiz gıdalar ve bizi yiyip bitiren sorunlarımıza çözüm yolu bulmada zorluk çekmemiz, bunun sonucundaki bedenen ve ruhen hastalıklar. Marketlerden aldığımız, ne şekilde yapıldığını üretildiğini bilmediğimiz renkli renkli paketler içindeki gıdalar.
Zaman gösterdi ki, elle bulaşık çamaşır yıkayan, dağdan tahra, balta ile odun kesip hayvana yükleyip evine getiren, köyde su az olduğu için başka köyden hayvan ile su getiren, sarı süpürge ile ev süpüren, altı çocuğu sabır ve şükür duygusu içerisinde yetiştiren annemden daha yorgun yeni nesil. Hemen hemen her şeyi makine yapıyor, sular eve kadar geliyor ve musluklardan sıcak su akıyor, akıllı robot süpürgeler evi süpürüyor, evlere yemek, gıda sepet teslim geliyor yine de yeni nesil çok yorgun ve memnuniyetsiz. Rahatlık, konfor tembelliği, hastalığı, şikayeti; zorluklar mücadeleyi, çalışma azmini tetikliyor. Şair ne güzel söylemiş:
Servet ile sanırdık ki rahat artar,
Rahat ile umardık ki tâat (ibadet) artar
Bulduk ki bir ehli tahkik, sorduk hakikatinden;
Dedi ki: “Servet ile gaflet, rahatla illet (hastalık) artar.”
Zaman gösterdi ki, sağlam sosyal çevresi, arkadaş eş dost, komşu akraba çevresi olmayan insanlar yalnızlaşıyor. Sanal âlemde duygu alışverişi olmadığı için karşı tarafla kurulan bağlar bizi uzun süreliğine doyurmuyor. Anlamlı sosyal bağlar kuran kişilerde güven duygusu gelişiyor daha anlamlı, mutlu, doyumlu yaşama kabiliyetine sahip oluyorlar. Psikolojik sorunlardan bir türlü kurtulamayan kişilerin en önemli özelliği güvenilebilecek ve sahip çıkabilecek yakın çevrelerinin, tutunacak bir dallarının olmamaları; beklenti içinde günlerini geçirmeleri, anı, bugünü unutup geçmiş ve gelecekte yaşamalarıdır.
Zaman gösterdi ki, güneş güzel, bulut güzel, orman güzel, deniz güzel, hayvan âlemi güzel. En güzel kim biz insanlar, en kötü kim yine biz insanlar. Hem melekleri geçebilme kabiliyetine sahip hem de hayvandan daha aşağı biz insanlar. Yaradan’ı dinlemeyen Onun ile bir bağ kuramayan, canının istediği gibi yaşayan, sahte özgürlüklerin peşinde koşan, haz ve çıkarın, vurdumduymazlığın esiri olan biz insanlar. Sevgimiz doğru yere akınca, özümüz, dilimiz, gözümüz, niyetimiz, hedefimiz, çevremiz düzelince en kıymetli, güzel, hoş canlı yine biz insanlar.
Zaman gösterdi ki, elindekilere şükreden, kanaat eden insan sayısı gitgide azalıyor. Reklamlar, film ve sinemalar, çeşitli programlar, gösteriş, özenti, üstünlük yarışı, varlıklı görünme isteği, tüketim çılgınlığını tetikliyor. Biz insanlar elimizdeki nimetler tamamen alınmadan, burnumuz sürtülmeden, başımızdan büyük bir musibet geçmeden, kuru ekmek soğana muhtaç olmadan elindekilerin kıymetini hakkıyla idrak edemeyecek.
Zaman gösterdi ki, dünyada en değerli servet ilimdir ve ilmin hayata yansımasıdır. İlmin önünde edep, hayâ, anlayış, hoşgörü, iyi niyet yoksa ilim, eğitim sadece yüksek egoyu, kibri çoğaltır. Her şeyi en iyi bildiğini sanan akıl sahibi insan, diğer insanlara tepeden bakar, kendisine yalnızlık ve mutsuzluk ağı örer. İlmin önünde edep, iyi niyet, sonunda ise amel, ihlas, şükür, dua olmalı.
Zaman gösterdi ki, içini, özünü iyileştirmeden, özgürleştirmeden dışını iyileştirmeye, özgürleştirmeye çalışan biz insanları bekleyen en önemli hastalıklar depresyon, ürtiker, alerji, kalp hastalıkları, bağırsak hastalıkları, mide ağrıları, baş ağrıları, ansikiyete vb. Sağlıklı ve huzurlu bir bedene sahip olan insanlar öncelikle içlerindeki aşırı duyguları kontrol altına alan onları terbiye edenlerdir. Öfke,kıskançlık, kin, bencillik, hırs, cimrilik, gösteriş, şehvet, gurur kibir, aç gözlülük vb. Eğer içimiz dışımızdan en az iki kat güzel değilse dünyanın tüm imkanları da ayağımızın altına serilse mutlu ve huzurlu bir yaşama sahip olamayız.
ALİ ALTAYLI