Dünyaca itimat edilen birisi gelse bize dese ki şu kadar para verirsen sana ölümsüzlüğün sırlarını öğreteceğim. Yani dünyada hiç ölmeden kıyamete kadar yaşayacaksın. Biz hemen o parayı buluruz, o adama veririz. “Modern tıp ölümsüzlüğün ilacını buldu.” denilse elde etmek için servetimizi bile harcayabiliriz. Peki kutsal kitaplar, peygamberler, âlimler, arifler, şairler, yazarlar ölümsüzlüğün sırlarından bahsederler, hiç kulak kesildik mi, böyle bir derdimiz oldu mu? Hiç ölmemenin sırrı! Tabi ki nefesimiz bir gün kesilecek, ama şu beş unsur kısa ömre bedel sonsuz bir baki yaşamı bize kazandırabilir. Yaşamanın hakkını veren ve asla ölmeyecek olanlar da bu gruba girenlerdir.
Bir gün hazırlıksız ve ansızın öleceğim, belki dünyanın en değerlisi oranın en değersizi olacak. Ne yaparsan, zaman varken neye yatırım yaparsam ölümsüzlüğü tadabilirim, geçen zamanın, verilen imkanların hakkını verebilirim. İki kapılı bir han olan, bir varmış bir yokmuş ömrü nasıl sonsuzluğa köprü yapabilirim.
“Hiçbir şey değişmeyecek o gün,
Göçüvereceksin bu insan kalabalığından
Gelmemiş gibi olacaksın dünyaya
Sanki bu odada sen oturmadın
Sen giymedin bu elbiseyi
Ağlamadın
Gülmedin
Yemedin bu ağacın meyvesini
Bütün maceran
Bir varmış
Bir yokmuş.”
Şair Nahit Ulvi Akgün:
Gelin ölümsüzlüğün sırrı olan beş maddeyi beraber yazalım:
1. Aşkın düşünme şekli
2. Niyet temizliği
3. Dil temizliği
4. Kalp temizliği
5. Zihin temizligi
- Aşkın düşünme şekli:
Kafa patlatmak, yormak, inceden inceye tefekkür etmek zor iştir, emek ister, çile ister, bedel ister. Kendimize soralım Yunus Emre, Mevlana, Fuzuli, Fatih Sultan Mehmet, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl, Bediüzzaman Said Nursi ve daha niceleri niçin büyük, o devirde iki gözü, iki kulağı, iki ayağı, bir kafası olan ve çok çabuk unutulan insanlar niçin unutuldu, isminden cisminden haber yok. Aynı güneşi, havayı, yağmuru, zamanı eşit kullanmadılar mı? Birileri sonsuzluğa kanat açarken, diğerlerinin düz yolda saşmasının sırrı ne olsa gerek?
Eğer gayretimiz, emeğimiz, çabamız, tek düşüncemiz kendi şahsi çıkarımız, menfaatimiz, midemiz, cebimiz, nefsimiz ise kefenimiz çürümeden unutulup gideceğiz, “tek yazılı eserimiz mezar taşımız” olacak. Eğer önce kendime, sonra aileme, sonra akrabalarıma, sonra komşularıma, mahalleme, kasabama, ilçeme, ilime, ülkeme tüm dünya insanına nasıl faydalı olabilirim düşüncesi, ufku, vizyonu, aşkı varsa bizde o zaman Rabbimiz destekleyecek bizi sonsuza taşıyacak.
“Yunus öldü diye salâ verirler
Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez.”
2. Niyet Temizliği:
Şunu kesin olarak bilelim ki niyetimizi temiz tutmadan hiçbir işimiz maya tutmaz, yerine oturmaz, bize dünya ve ukba kazanç getirmez. Dinimizde eylemden önce niyetin hayrı, sevabı bereketi vurgulanır. Niyetimizin temizliği yada kirliliği ile gelecek tarlamız ya gül bahçesine döner ya mayın tarlasına. Atalarımızın “niyet hayır, akıbet hayır” sözü manidardır. Bir genç, “anlaşamazsak boşanırız” demişti, böyle bir niyet bizi sonsuzluğa taşıyabilir mi?
Peygamber Efendimiz (SAV) şu hadisi bize ışık tutar: “Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi, şehit düşmüş bir kimse olup huzura getirilir. Allah Teâlâ ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenab-ı Hak: “Peki bunlara karşı ne yaptın? buyurur. “Şehit düşünceye kadar senin uğrunda cihat ettim.” diye cevap verir. O da “Yalan söylüyorsun. Sen ‘babayiğit adam’ desinler diye savaştın.” denildi, buyurur. Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü cehenneme atılır.
“Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur’an okumuş bir kişi huzura getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Ona da: “Peki, bu nimetlere karşılık ne yaptın? diye sorar. “İlim öğrendim, öğrettim ve senin rızan için Kur’an okudum.” cevabını verir. “Yalan söylüyorsun. Sen, Âlim desinler diye ilim öğrendin, ne güzel okuyor desinler diye Kur’an okudun. Bunlar da senin hakkında söylendi.” buyurur. Sonra emrolunur o da yüzüstü cehenneme atılır.
Daha sonra Allah’ın kendisine her çeşit mal ve imkan verdiği bir kişi getirilir. Allah verdiği nimetleri ona da hatırlatır. Hatırlar ve itiraf eder. “Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın?” buyurur. “Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiçbir yerden esirgemedim, sadece senin rızanı kazanmak için verdim, harcadım.” der. “Yalan söylüyorsun. Halbuki sen, bütün yaptıklarını ne cömert adam desinler diye yaptın. Bu da senin için zaten söylendi.” buyurur. Emrolunur bu da yüzüstü cehenneme atılır. (Müslüm,İmâre 152)
Kendimize soralım “el alem çarşı pazarda görsün” şeklindeki bir niyete mi sahibiz? Örneğin piknikte yediğimiz gıdaları niçin çekip başka ekranlara servis ediyoruz, gittiğimiz tatilin fotoğraflarını anlık niçin dışarı taşırıyoruz, düğün nişan fotoğraflarını niçin başkalarının gözüne yaklaştırıyoruz, ev ve arabayı degiştirmedeki amacımız ne, sahip olduğumuz imkanları en ince ayrıntısına kadar niçin gösteriyoruz, amacımız, niyetimiz ne? Verdiğimiz, bulduğumuz cevap niyetimizin temizliği ile örtüşüyorsa sorun yok, hava atmak içinse hava alma ihtimali de mevcut.
3. Dil Temizliği:
Niyet, öz, zihinde birikenler dil aracılığıyla dışa yansır. Beş litrelik su bidonuna ne korsaniz onu yansıtır. Pekmez, yağ, idrar, şarap vb. Biz de niyet, zihin, kalp kovamıza geçmişte ne koymuşsak o görünür vücut aynamizda. Çoğu zaman konuşmasak bile yüzümüz, gözümüz, hal ve hareketlerimiz bizi ele verir. Yusuf Has Hacib: “Aklın süsü dil, dilin süsü sözdür. Kişinin süsü yüz, yüzün süsü gözdür.” der. Dilimizden çıkan cümleleri temizlemeden Yaradan ve yaratılmışla ilişkimiz sağlıklı olmaz. Uyanık kaldığımız süre içerisinde dilimizden kaç tane güzel söz, kaç tane kötü söz çıkıyor, soralım kendimize.
Bir erkeğin dili küfürlü ifadelere, bir bayanın dili bedduaya, şikayete, dedikoduya alışmış ise temizlikten bahsedilebilir mi? Dün bir beyefendi anlatıyor, hocam benden beş yaş büyük abim bana bir laf etti on yıl geçti unutamadım, aramız bozuldu, birbirimize gidip gelmez olduk. Demek, dilden çıkan kelimeler ya umut verir, çözüm getirir, özgüvenimizi arttırır, aşk şevk verir, bizi yaşatır ya da ümitsizliğe düşürür, sorunları çoğaltır, atılımımıza set olur, bizi donuklaştırır, sönükleştirir, öldürür. Hz.Ali “Dilin kemiği yoktur,ama bir vuruşta öldürdüğü insan sayısı çoktur.” der. Dili güzel cümlelere ve zikre alıştırmak sonsuzluğa adım atmak demektir.
4. Öz, gönül, kalp temizliği:
Annem derdi ki: “Yavrum ilk önce insanın özü güzellikte gür olacak.” Hepimiz deriz çoğu zaman, benim aslında kalbim çok temiz. Kalp temizliğini ölçen bir aleti teknoloji henüz çıkartmadı. Gelin biz şair dedelerimizin sözlerine kulak verelim. Kalbimiz ne durumda anlamaya çalışalım.
Şemseddin Sivasi:
“Sür çıkar ağyârı dilden ta tecellî ede
Hak Padişah girmez saraya, hâne ma’mûr olmadan.”
Beytin anlamı şöyle: “Allah’tan gayrı ne varsa gönlünden çıkar ki Hak sende tecelli etsin. Çünkü padişah, mamur bir hale gelmeden gönül sarayına gelmez.” Biraz beyti açarsak kalbine ilk önce seni yoktan Yaradan, bedava göz, akıl, güneş, gündüz, bol nimet verenin sevgisini koy, her türlü sevgiyi kalbine koyma, yerleştirme sırasında önceliklerini şaşırma. Temizlenmemiş bir eve misafir gelmez. Kalbimizden kin, nefret, benlik, cimrilik, gösteriş, kıskançlık, inat, öfke vb. hastalıkları söküp atmak için gayret göstermezsek “küstüğüm dağın odununu yakmam, darıldığım kişinin yüzüne bakmam” dersek sonsuzluğa aday olabilir miyiz?
5. Zihin Temizliği:
Zihnimizi, gerçek beynin sahibiyle tanıştırarak temizleme yoluna gidebiliriz. İlk şart aklı vahiyle barıştırmak, aklı dine düşman etmemek, Yaradanından uzaklaştırmamak. Dinin yapıcı, insanlığın yararına olan bilim, teknoloji, yeniliğe asla karşı olmadığını özümseyerek, okuyarak, düşünerek, benden daha iyi bir bilen vardır, diyerek hep dünya okulunda öğrenci kalarak, bilmenin gururundan kendimizi koruyarak, bilgi avcısı olarak, kaliteli insanlarla dostluk kurarak, seyahat ederek, kuşku, şüphe, evham, karamsarlık, aşırı stresin baskısından, çok az su içmenin zararından koruyarak zihin temizliğimizi acilen başlatmamız gerekir.
Büyük üstad Necip Fazıl Kısakürek:
Gözüm, aklım, fikrim var deme hepsini öldür
Sana çöl gibi gelen, o göl diyorsa göldür…
Aklın ile vahiy arasında kalırsan, vahyi tercih et, çünkü sen sana ait olmadığın gibi, aklın da bir emanet olduğunu ve bazen hakikati tam idrak etmede aciz kalabildiği durumlar olabileceğini hatırla.
Ziya Paşa:
İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez. Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.
Ali ALTAYLI