Öncelikle ülkemizin fedakâr öğretmenlerinin “Öğretmenler Günü” nü kutlar, hayırlı bir nesil yetiştirmelerini temenni ederim.
Bugün öğretmenler günü. Hayata tutunmamızda, yetişmemizde katkısı olan öğretmenlerimize selam olsun. İşini en iyi şekilde yapan, insan yetiştirmenin kutsallığının farkında olan, kendini az da olsa her gün yenileyen, öğrencisinin önce kalbine sonra zihnine girmeye çalışan, sevgi ve muhabbet dolu öğretmenlerimize selam olsun.
Bir çocuğu önce annesi, sonra babası, sonra öğretmenleri, sonra da akraba dış çevresi şekillendiriyor.
Anne yönüyle şanslı bir çocuk, daha kaliteli bir hayata hazırlanıyor.
Baba yönüyle şanslı bir çocuk, daha güzel bir yaşama adım atıyor.
Öğretmenler yönüyle şanslı bir çocuk, daha anlamlı bir dünyayı keşfediyor.
Akraba, konu komşu, dış çevre yönüyle şanslı bir öğrenci, daha iyi alışkanlıklar elde ediyor.
Eğer bir çocuk, bu saydığımız “muhteşem dörtlü” yönüyle şanslı ise bu kısa ve yorucu hayatı adımlarken daha az bedeller ödüyor; şanslı değilse dünyanın sıkıntıları gelecekte yakasını bırakmıyor.
Bir çocuğun ilk öğretmeni annesidir. Anneden ilham alır çocuk ilk önce. Annesinin gözünden bakar diğer insanlara ve dünyaya. Anne, çocuğuyla duygusal bir bağ kurarak sevgi ve muhabbetle ona doğru akabiliyorsa çocuk, kaliteli bir hayata hazırlanıyor demektir. Anne çocuğunun gözlerinde var oluyor; ona şefkat ve merhametini en üst düzeyde gösterebiliyorsa çocuk, dünyadaki cennetine kavuşmuş demektir. Ne yazık ki, günümüzde çocuklarını ihmal eden, ekranların gözüne bakmaktan çocuğunun gözünün içine bakmayı erteleyen anne adayları boy göstermeye başladı. Çocuklarını başka ellere bırakarak uzun süre arayıp sormayan, yeni bir arayışa giren annelerin çocukları şanslı olmasa gerek. Bir çocuğun hayattaki en büyük kazanımı farkındalı, eğitimli, inançlı, ahlaklı, çevresi kaliteli bir annenin elinde gözlerini dünyaya açmasıdır. Anne yönüyle çok şansız çocuklar, hayata tutunmakta zorlanıyor.
Bir çocuğun ikinci öğretmeni babasıdır. Evde en uzun süre çocuklarıyla vakit geçiren genellikle annedir. Anne yönüyle hakkıyla şanslı olan çocuklar, baba yönüyle de şanslıysa deme keyiflerine. Özellikle çalışma saatleri daha az olan babaların çocukları daha şanslı. Eğer baba, çocuklarıyla özel ilgilenebiliyor; onlarla kaliteli vakit geçirebiliyorsa çocuklar, geleceğe umutla bakıyor demektir. Bedenen ve ruhen sağlıklı, ekonomik ve zihin özgürlüğüne ulaşmayı başarmış bir baba, aileye bahar getiriyor. Aşırı baskıcı ya da korumacı, kötü alışkanlıkların pençesinden bir türlü kurtulmayı başaramamış bir baba, çocuklarına istemeden de olsa zarar veriyor. Önce anne ve babayı model alan çocukları, anne baba arasındaki sağlıklı iletişim geliştiriyor, mutlu ve huzurlu yaşamasını sağlıyor. Anne ve babanın sağlıklı bir iletişim kuramadığı, uyum gösteremediği evlerdeki çocuklar, hakkıyla yetişmiyor; stresli, öfkeli, kaygılı bir şekilde hayata tutunmak zorunda kalıyor Önce anne, sonra baba, daha sonra anne baba arasındaki uyum, anlaşma, sevgi ve muhabbet çocukların istenilen verimli bir ortamda filizlenip gürleşmesini sağlıyor. Her akşam ekran takip etmek yerine evlerinde okuma, ilim saati olan ebeveynlerin çocukları daha anlamlı bir dünyaya doğru yol alıyor demektir.
Bir çocuğun üçüncü öğretmeni, eğitim kurumlarındaki öğretmenleridir. Eğer bir çocuk eğitim hayatı boyunca daha çok kaliteli eğitimcilerle buluşmuşsa farkındalı bir birey olarak toplumda yer alıyor. Anne, baba yönüyle şanslı olan bir birey, karşılaştığı eğitimciler yönüyle de şanslıysa hayatın yeşil ışığı, ona güler yüzünü göstermeye başlıyor. Anne, baba ve öğretmenin kalitesi bireyin kalitesini, iyi yönde yetişmiş bireylerin kalitesi de toplumun kalitesini belirliyor.
“Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” diyen Kutlu Nebi (sav) ve “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diyen Hz. Ali (r.a) eğitimcilere, ilme verilmesi gereken değeri vurguluyor.
Öğretmenler yaptığı işin ciddiyetini, kutsallığını kavrayıp toplumda hakkıyla değer görmeye başladığında yeni bir medeniyet inşa ediliyor:
“Öğrenci de, öğretmen hakkının baba hakkı kadar kutsal olduğu şuurundadır. Bu sözler bir iddiadan ibaret olmayıp, uygulanmış bir gerçekliktir. 600 yılı aşkın bir zaman dünyanın tek hâkimi sayılan devletin kurucusu Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Gazi, hocası ile ilgili oğluna nasihatinde bakın ölçüyü nasıl koyuyor:
“Bak oğul! Beni kır, Şeyh Edebali’yi kırma. O bizim boyumuzun ışığıdır. Terazisi dirhem şaşmaz. Bana karşı gel, ona karşı gelme. Bana karşı gelirsen üzülür, incinirim. Ona karşı gelirsen gözlerim sana bakmaz olur, baksa da görmez olur!”
İşte babasından böyle bir öğüt alan evladın kurduğu devlet üç kıtaya hâkim olmuş, adalet götürmüştür.”
Bir çocuğun dördüncü öğretmeni akraba, konu komşu ve dış çevredir. Anne, baba ve öğretmenler yönüyle şanslı olan bir çocuğun büyük ailesi ve dış çevresi de istenilen düzeydeyse gerçekten o çocuk, büyük bir nimete kavuşmuş demektir. Eğer bu dördüncü madde yönüyle şansızsa çok büyük bir kaybı olmayacaktır. İlk üç madde belirleyicidir; çünkü iyi yetişmiş anne baba, çocuklarına kaliteli bir çevre arayıp bulacaktır. Dış çevrenin tamamen güzelleşmesi, biz insanların zihin ve kalp yönüyle dönüşüme uğramamıza bağlıdır. Biz insanlar güzelleşmeden dış çevrede, modellenecek insanlar azınlıkta kalacaktır.
Bu “muhteşem dörtlü” yönüyle şanslı çocuklarımızın daha çok olması temennisiyle.
ALİ ALTAYLI