Bizlere bir anneden kat kat daha fazla şefkatli olan Rabbimiz, bütün hata ve kusurlarımıza rağmen içerisinde bin bir türlü güzelliği barındıran kar ile içerisinde yaşadığımız kıymetli şehrimizi buluşturdu. Umutsuzluğumuzu giderdi, yüzlerimizi güldürdü, şükrümüzü çoğalttı, hayretimizi arttırdı ve kar hakkında tefekkürümüzü güncelledi. Belki de en çok sevinenler, yüzü, sözü, özü, zihni kirlenmemiş kar gibi temiz çocuklar oldu. Okulların tatil olması, kar ile yapılan eğlenceli işler, en çok onları sevindirdi.
Su sorununun yaşandığı şehrimizde, hemen hemen herkes karın temiz, nazlı yüzünü göstermesine sevindi. Rabbimiz her zaman olduğu gibi bizleri unutmadı; çünkü cömertliği, şefkat ve merhameti sonsuzdu. Bizi bizden daha iyi biliyor, ihtiyaçlarımızı görüyor, bu sene kar yağmur olmadı gibi hayıflanmalarımızı ve dualarımızı işitiyordu.
Bize düşen şu hızlı geçen kısa yolculuğumuzda atalarımızın, dostlarımızın, sevdiklerimizin sıra ile ansızın gittiği yere gitmeden önce düşünmek, düşünmek, düşünmek ve bir an önce Rabbimizin istediği bir çizgide yaşayabilmek için önce kendimiz ve ailemizden başlayarak mücadele edebilmektir.
Bu dünyada bedava olarak kim kime ne verir, verse de yeterli olur mu, uzun süreliğine olur mu?
Evimize damacana ile su getirenler, bu suyu bize ne zamana kadar bedava verebilirler?
Damacananın içine gerçekte su dolduran, akarsuların, derelerin, ırmakların sahibi kim?
Taklidi olmayan, orijinal olan kar ve yağmurun sahibi kim ve bizden ne ister?
Gökyüzünden bulutlar arasından bize yağmur ve kar gönderen sahi kim?
Toprağı ve sayısız canlıları, hayvanları, bitkileri, ağaçları sevindiren kim?
Yağmur, kar, güneş, rüzgârın yetkilisi Allah(cc) değil de geçici dünyada dilediği gibi at koşturan zalimlerin elinde olsaydı halimiz nice olurdu?
Hiç derinlemesine düşündük mü?
Şûrâ 28. ve Nûr Sûresi 43.ayetleri bize ne söyler?
“İnsanlar ümitlerini kestikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini her tarafa yayan O’dur. Övülmeye layık olan gerçek dost O’dur.”
“Görmez misin ki, Allah bulutları sevk ediyor, onları bir araya getiriyor, sonra onları üst üste yığıp sıkıştırıyor. Bir de görürsün ki bunların arasından yağmur çıkıyor. O, gökten, oradaki dağlar büyüklüğünde bulutlardan dolu indiriyor da onunla dilediğini vuruyor, dilediğinden de onu öteye çeviriyor. O bulutlarda çakan şimşeğin parıltısı ise nerdeyse gözleri alıverecek!”
Rabbimizin güzel isimleriyle Kavî, Metîn, Azîz, Cebbâr, Kadir, Kahhâr, Muktedir, Melik, Vâlî olduğunu kâinatı yönetmekte bütün güçlülerden, yetkililerden daha güçlü ve yetkili olduğunu kar taneleri ile anlamaya çalışalım:
Her bir kar tanesinin birbirinden farklı geometrik şeklinin olması kimin eseridir?
Parmak izlerimiz gibi, kar tanelerinin de hep farklı farklı olması bize ne söyler?
Yeryüzüne şimdiye kadar birbirine benzer iki kar tanesi düşürmeyen kim?
Kar gibi yağmurlar da damla damla iniyor yeryüzüne. Ne kadar sağanak yağmur olursa olsun, üstümüze kovadan su boşalır gibi yağmur yağmıyor. Kar ve yağmurun yeryüzüne intizamlı, ölçülü, ahenkli bir şekilde indiren kim?
Tonlarca yağmuru gökyüzünde depolayan Rabbimizin şanı ve kudreti ne yücedir; sevilmeye, korkulmaya ve ibadet edilmeye en layık O(cc) değil midir?
Nasıl ki gökyüzü, karnının içinde depoladığı kar ve yağmuru yeryüzüne zamanı gelince sahibinin izniyle yeryüzüne ulaştırıyor. Aynı şekilde de anne karnındaki çocuğun gerçek sahibi de Rabbimiz değil mi? Zamanı gelince biz müştaklarıyla buluşturmuyor mu?
Hz. Âdem’i ve Hz. İsa’yı babasız dünyaya getiren Yüce Kudret, bir kadın ve bir erkek olmadan da kendi gücünü ve kudretini göstermeye kadir değil midir?
Anne karnında az bir sıvıyı kar gibi şekillendiren, kartopu gibi yoğuran, o aciz bebeğe yaşama alanı oluşturan ona kulak, göz, beyin, el, kol, bacak veren Rabbimiz secde edilmeye, anılmaya, şükredilmeye, en çok sevilmeye en layık olan değil midir?
Şûra 49-50. ve Zümer Sûresi 6. ayetleri üzerinde birazcık düşünsek ne kaybederiz?
“Göklerin ve yerin hâkimiyeti yalnız Allah’ındır. O dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat, dilediğine erkek evlat verir. Yahut Allah onlara erkek ve kız olmak üzere çift verir, dilediğini de kısır yapar. Şüphesiz ki O her şeyi bilir. O’nun kudreti sınırsızdır.”
“O, sizi bir tek nefisten yarattı, ondan da eşini var etti. Sizin faydalanmanız için hayvanlardan sekiz çift meydana getirdi. O sizi analarınızın karnında üç karanlık içinde, bir yaratıştan diğerine geçirerek yaratıyor. Rabbiniz olan Allah işte budur. Bütün kâinatın mutlak mülkiyet ve hâkimiyeti O’na aittir. O’ndan başka ilâh yoktur. Böyle iken, nasıl oluyor da O’na kulluktan yüz çeviriyor, yanlış yollara sürükleniyorsunuz?”
Sahiplenme duygusuyla zehirlenen iç ve dış dünyamızdan sıyrılabilsek ne kaybederiz? Zihin ve ruhumuzu özgürleştirmenin az da olsa huzurlu olmanın yolu belki de hayatın ucundan tutarak yaşamak. Allah’ın eserlerini ona vermek ve “olmak” için yaşamak. En önemlisi de belki de haddimizi bilip ego ve nefisten uzaklaşarak kul olabilmek. Sevgi ve muhabbetimizin çoğunu gerçek sahibine verebilmek ve fanilere azını ve hak ettiği kadarını verebilmek dünyada bir insanın en önemli başarısı olsa gerek.
Gökyüzünün karnındaki kar, yağmur ve anne karnındaki bebek Rabbimizim eseri, sebepler birer vasıta, kudretleri çok az.
Recâîzâde Mahmut Ekrem ne güzel mısralarına yansıtmış:
Bir kitâbullah-ı â’zâmdır serâser kâinat
Hangi harfi yoklasan mânâsı hep Allah çıkar
(Şu evren baştan sona Allah’ın büyük bir eseri, kitabıdır. Hangisine baksan üzerinde Allah yazar.)
Allah’ın mülkünde yaşayıp Allah’ın mülkünü, Allah (cc) adına kullanamayan biz insanoğlu dünyaya gözyaşından başka bir şey verememiştir. ABD ve İsrail’in aşırı sahiplenme tutkusuyla dünyanın huzurunu kaçırması, Allah’ın mülkünde onun kullarına zulmetmesi şımarıklıktan, taşkınlıktan, azgınlıktan, yetki gaspından başka neyle açıklanabilir?
Can Yücel ne güzel ifade etmiş:
…
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…
ALİ ALTAYLI
Photo from: https://tr.pinterest.com/pin/563161128385557500/