Tolumdaki değer arayışının değişmesiyle maliyetlerin iyice artmasıyla eşyalar kıymetli olmaya başladı. Kolumuza taktığımız saat, bindiğimiz araçlar, oturduğumuz evler, giydiğimiz elbise, ayakkabı, kolumuza taktığımız çanta markaları insanın kendinden daha değerli olmaya başladı. Arabamız çizilince karşıdaki adamı çizmekten geri durmuyoruz. Eve aldığımız eşyalar kırılınca kırıp döküyoruz insanları. Yeter ki eşyalarımız kırılmasın ve çizilmesin. Kırılan, çizilen, üzülen, soğuyan, uzaklaşan, yaralanan kim olursa olsun düşünmüyoruz.
Kırılan bir eşyanın tamirinin kolay, kırılan bir insanın tamirinin ise zor olabileceğini düşünmede zorlanıyoruz. Sakın incitme bir canı- Yıkarsın arş-ı Rahman’ı dizelerini ne de çabuk hafızalarımızdan sildik. Kırılan insan kalbinin ustasının olmadığını unutuyoruz. Kırılan eşyanın ustası çok, kırılan gönlün ustası yok.
Artık insanları değil, eşyaları çok seviyor ve üzerine titriyoruz. Eşyaları hemen gözden çıkaramıyoruz; ama insanları hemen gözden çıkarabiliyoruz. Eşyalar bizi kullanıyor biz ise birbirimizi.
Cemil Meriç ne güzel söylemiş:
“ İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni, eşyaların sevilmesi ve insanların kullanılmasıdır.”
Peki, eşyalar ne zaman çok sevilmeye insanlar ise kullanılmaya başlar?
Özümüzdeki gerçek Allah sevgisinin yerini, sahte sevgiler almaya başlayınca eşyalar ve hayvanlar sevilir; insanlar kullanılır.
Kalbimizde kin, nefret, kıskançlık, enaniyet, riya dal budak salmaya başlayınca eşyalar ve hayvanlar sevilir; insanlar kullanılır.
İçimizdeki merhamet, sevgi ve iyi niyeti kaybetmeye başlayınca eşyalar ve hayvanlar sevilir; insanlar kullanılır.
Tek dünyalı yaşam ön plana çıkınca kul hakkı, ölüm, hesap kitap unutulunca eşyalar ve hayvanlar sevilir; insanlar kullanılır.
Allah korkusunun yerini kamera korkusu alırsa eşyalar ve hayvanlar sevilir; insanlar kullanılmaya başlar.
Çalışmaya ve üretmeye bakış, olumsuz yönde değişirse eşyalar ve hayvanlar sevilir; insanlar kullanılmaya başlar.
İnsan insanın yurdu değil, kurdu olmaya başlayınca eşyalar sevilir; insanlar kullanılmaya başlar.
Zihin ve öz açılımını yeterli düzeyde başaramadığımızda, bilgi avcısı olup kendimize yatırım yapmayı başaramadığımızda eşyaları ve hayvanları sevmeye insanları kullanmaya başlarız.
İnsan insana zulmetmeye başladığında, yurdundan sevdiklerinden ayırmada sınır tanımadığında eşyalar ve hayvanlar sevilir; insanlar kullanılmaya başlar.
İnsan insana stres, baş ağrısı, gönül sızısı olmada ısrarcı olduğunda eşyalar ve hayvanlar sevilir; insanlar kullanılmaya başlar.
Herkes kendini düşünmeye başladığında, toplumsal sorumluluklarımızdan kaçtığımızda, bir başkasına iyi gelmede başarısız olduğumuzda eşyalar ve hayvanlar sevilir; insanlar kullanılmaya başlar.
Kolay para kazanma yolları arandığında ter dökmek kafa yormak çok çalışmak anlamsız olduğu düşünüldüğünde eşyalar ve hayvanlar sevilir; insanlar kullanılır.
İçimizdeki hazzın kaynağı olan nefis; kalp, akıl ve vicdanın emrine girmediğinde gereğinden fazla şımartıldığında eşyalar ve hayvanlar sevilir; insanlar kullanılmaya başlar.
Kutsal değerleri hakkıyla hayatımıza hayat kılmadığımızda, hayatımızın merkezine almada gayretli olmadığımızda eşyaları sever; insanları kullanmaya başlarız.
Hayat amacımızı “çıkarıma gelen her şey iyidir, güzeldir, hoştur” olarak belirlemişsek eşyaları sever; insanları kullanmaya başlarız.
Karşımızdaki insanı her yönden kendimizden düşük olarak gördüğümüzde kibrimiz, egomuz, narsistliğimiz sınır tanımadığında en önemlisi insan olarak görmeyi unuttuğumuzda “Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü” öğretisini unuttuğumuzda eşyaları sevmeye insanları kullanmaya başlarız.
Peki, ne zaman hakkıyla insanları sever, eşyaları kullanmaya başlarız?
Rabbimizin insana kendi ruhundan üflediğini hakkıyla idrak ettiğimizde, dünya ve içindekilerden küçük tanrıcıklar yaratmadığımızda, beyin ve öz temizliğimizi hakkıyla başardığımızda, bizi bulacak ölümün çok ani olacağını tefekkür ettiğimizde eşyaları kullanmaya insanları sevmeye başlarız.
ALİ ALTAYLI